Erdoğan, 25-27 Temmuz’da Güney Afrika/ Johannesburg’ta BRICK Zirvesine özel davetli olarak katılmaya hazırlanıyor.
BRICS ülkeleri Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika dünya ekonomisinde yüzde 25 pay sahibidir.
Şanghay’da kurdukları Yeni Kalkınma Bankası (NBD) gelişmekte olan ülkelerde büyüme sorunlarını ele alıyor.
Bütünsel ve sürdürülebilir büyüme ve gelişmeyi taahhüt ediyor…
*
Ancak ABD Başkanı D.Trump’ da, kapitalizm öncesi devlete yani serbest rekabet yoluyla “Amerikan Düşü” ne geri dönmeyi taahhüt ediyor!
Bu düş bir yanda gelişmiş ve istikrarlı ülkeler, diğer yanda emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletlerin;
ABD ekonomisine yeniden yatırım yapmasını sağlamak,
O sırada Pentagon ve CIA’ yı bugünkü işlevlerinden Ulusal Savunmaya geri getirmek anlamındadır.
*
ABD emperyalizme yeni bir yön verme iddiasındadır.
Bunun için uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiliyor.
Eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye ediyor.
“Ticaret Savaşları”nı başlatmış bulunuyor…
*
Türkiye’nin BRICS üyesi olması tartışmaları henüz yapılmıyor.
Ama Türkiye, dünya çapında söz sahibi ülkeler arasında olmak için gayret gösteriyor.
Alternatifler üretmeye çalışıyor.
BRICS üyesi her bir ülkeyle iyi ilişkiler tesis etmeyi öngörüyor.
*
Üstelik BRICS’in bu yakınlarda genişleme evresine gireceği,
Bu aşamada gelişmekte olan ülkelerin Türkiye gibi önde gelenlerini ortaklığa dâhil etmeyi planladıkları biliniyor.
*
Türkiye; jeostratejik anlamda Rusya ile füze-savunma sistemi alımı, Akkuyu Nükleer Santrali yapımı ve Türk Akımı gaz boru hattı anlaşmaları,
Konjonktürel anlamda Rusya ile Suriye’de ortak hareket edilmesi,
Politik anlamda Batı dünyası ile yaşanılan türlü ihtilafa rağmen; hâlâ ekonomik bakımdan ağırlıklı olarak Batı’nın yörüngesindedir.
Bu gerek ihracat gerek ithalat hacminin yarısından çoğu AB ülkelerine olduğu müddetçe Türkiye’nin, Batı ittifakından uzaklaşmasının mümkün olmadığı anlamına geliyor.
*
Ancak Rusya’da, Türkiye’yi nihai olarak arzu ettiği yerde konumlandırabilmenin çabasındadır!
Avrasya Ekonomik Birliği adımından sonra özel bir hamle ile Erdoğan’ın BRICS Zirvesine davet edilmesini sağlamış bulunuyor…
*
Şimdi Erdoğan ajandasında en önemli maddeyi oluşturan,
3996 Sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkındaki Kanunun kapsam maddesine,
“Denizleri gölleri, nehirleri, birbirine bağlayarak gemilerin seyrüseferine imkan veren su yolu işlevi görecek kanal veya benzeri altyapı tesisleri, lojistik faaliyet alanları, raylı ulaşım sistemleri ile bunların bakım, onarım, işletme, manevra, geceleme gibi ihtiyaçların karşılanacağı alan ve tesisleri’ ibaresini ekletmiş olarak;
Küçükçekmece-Sazlıdere-Durusu koridoru üzerinde gerçekleştirilecek,
Kanal İstanbul projesinin yap-işlet-devret modeliyle hayata geçirilmesi dosyasıyla Johannesburg’a gitmeye hazırlanıyor…
*
Halbuki Türkiye yine yüksek büyüme hızının neden olduğu bir krizdedir.
Merkez Bankası ne kadar kredi genişlemesini sınırlamak üzere zorunlu karşılık politikasıyla bankaların kredi faizlerini yükseltirse yükseltsin,
İflas sendromundan kurtulmuş hükümet ve iş adamları bankaların kolay kredi verme olanaklarından yararlanarak özgürce tüketmişlerdir.
Ekonomi süratle şişmiş, şimdi her an düşüşe geçme potansiyeli taşıyor…
*
Nitekim iş adamlarının ve hükümetin dış borçlarını ödeyemeyeceği bir dönemden geçiliyor.
Bu durum malî sistemi, derin ve uzun sürecek bir ekonomik resesyon krizi ile karşı karşıya bırakıyor.
*
Yine de Erdoğan hükümetinin makroekonomik ve mali istikrar,
Kontrolden çıkmış şekilde artan iki haneli enflasyonu durdurmak,
Yüzde 20’ye yakın değer kaybeden Türk Lirasını desteklemek için gerekli olan faiz artışlarından vazgeçmek pahasına;
Kısa vadeli büyümeye öncelik vereceği öngörülüyor.
Bu kesenin ağzını açmak: Piyasaları ucuz krediye boğmak: İnşaat ve mega alt yapı yatırımlarını desteklemek anlamına geliyor…
*
Erdoğan, Türkiye’nin zengin ekonomiler ligine atlayabilmesi için büyüme modeliyle ilgili kapsamlı yapısal reformlar düşünmüyor.
Yani altyapı ve sürdürülebilir özel yatırımlar ve ihracaatı değil,
Spekülatif para akışlarıyla finanse edilen inşaat ve hükümetin desteklediği altyapı projelerini ve tüketici harcamalarını destekliyor.
*
Erdoğan, bu noktada Çin’in kara ve deniz yolları aracılığıyla Avrupa’ya bağlanması için tasarlanan “21.yüzyıl İpek Yolu Ekonomik Kuşak” projesinden ilham alıyor.
Bu proje Pekin’in bugüne kadar ki en iddialı entegrasyon projesidir ve Çin dış politikasının temelini oluşturuyor.
Stratejik çerçevesi Çin, Orta Doğu, Afrika, Avrupa ve hatta Asya’nın güney bölgelerinden Güney Amerika’ya bir zincir gibi uzanan bağlantı noktalarından oluşuyor.
*
Erdoğan, Türkiye’nin Doğu-Batı kara yolu güzergâhında İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasında transit ülke konumunu değerlendirmiştir.
İpek Yolu projesine katılımın bir örneği olarak Gürcistan ile ortak, gümrük kapılarında basitleştirme sağlamış,
İstanbul’un Finans Merkezi yapılması, Galataport, Kanal İstanbul projesi, Marmaray projesi, Yavuz Selim Boğaz köprüsü, 3.Hava Limanı,
Kalkınma Ajansları ve Serbest Ticaret Bölgeleriyle,
Çin İpek Yolu Projesinin bir kısım nimetine ve külfetine ortak olmuştur.
*
Akdeniz, dünyadaki uluslararası ticaret yollarının en önemlilerinden biridir.
Akdeniz’in stratejik konumu göz önüne alındığında Çin şimdilerde;
Yunanistan, Mısır, Cezayir, Türkiye ve İsrail’de operasyonel haklarını genişletmek böylece bölgedeki varlığını arttırmak üzere,
En önemli Akdeniz liman ve terminallerini satın alıyor, modernize ediyor, genişletiyor ve işletiyor.
Böylece Pekin, en büyük ticaret ortaklarından biri olan AB’ye Çin mallarınin önemli bir dağıtım merkezi haline gelmek için Akdeniz’in coğrafi yakınlığından yararlanmak istiyor.
*
Çin ve Avrupa arasındaki artan ekonomik bağlar, Akdeniz bölgesini uluslararası ticaretin ön saflarında yerini alma fırsatı veriyor.
Asya ve Avrupa arasındaki ana ulaşım rotası olan yeni genişletilen Süveyş Kanalı, hem Kızıldeniz hem de Akdeniz arasındaki kapasite trafik akışı açısından iki katına çıkmıştır.
Artık daha büyük gemilerin geçişine izin vererek Asya ve Avrupa arasındaki transit sürelerini azaltılıyor ve Akdeniz limanlarının rekabet gücü ve görünürlüğü artıyor…
*
Erdoğan, Johannesburg’ta BRICK Zirvesinde,
İpek Yolu boyunca limanların ve uluslararası nakliye varlıklarının inşası ve yönetimi, deniz yolları ile daha hızlı bağlantı kurma ve ticaretin artması ile Çin’in bir deniz gücü olarak erişimini genişletmesine, Kanal İstanbul projesiyle ortak olmayı planlıyor.
*
Ancak Akdeniz limanları üzerinden Avrupa limanlarına erişim, enerji ve Orta Doğu ve Afrika’daki diğer hammaddeler gibi kaynakların canlı akışını sürdürmek,
Akdeniz bölgesinin güvenlik ve politik istikrarına bağlıdır.
Güvenli bir jeostratejik ortamın sürdürülmesi ve bölgenin jeopolitiğinin güvence altına alınması, İpek Yolu projesi inşaatlarının gerçekleştirilmesi başarısı için olmazsa olmaz koşullardır...
*
Üstelik Türkiye’nin zengin ekonomiler ligine atlaması için büyüme modelinde geniş kapsamlı reformlar yapması gerekiyor.
24. 7. 2018
Bir yanıt yazın