Başkan D.Trump, 21. yüzyılın gidişatını başta ülkesi olmak üzere Avrupa, Rusya, Çin ve İslamcılık arasındaki etkileşimin belirleyeceğini,
ABD’nin bütün bu yapının en zengin ve en güçlü ülkesi olduğunu,
Ama askeri ve ekonomik olarak kötü yönetimle zayıfladığını, diğerlerinin ise daha güçlendiğini düşünüyor…
Bir işadamı doğasındaki dış ilişkilerin pazarlanabilirliği için siyasi hedeflere ulaşmaya elverişli tüm düzenlemeleri tehlikeye atabileceği ya da değiştirilebileceği bir vizyonda ilerliyor.
*
Pazartesi günü Rusya Devlet Başkanı V.Putin ile Helsinki’de ortak basın toplantısı yaptı.
Dünyaya, “Biz ancak birlikte çalışırsak bütün zorlukların üstesinden gelebiliriz ” mesajı verdi…
Doğrusu, iki dev nükleer gücün sorumluluklarını “terörle mücadelede işbirliğinden” daha ötede sürdürme olasılığı umutları yeşertti...
*
Ama ABD’de bir Rusya kasırgası koptu.
D.Trump kopan fırtınayı yatıştırmak için CNBC’ ye verdiği röportajda,
Tersi yöndeki haberlere ve eleştirilere rağmen Putin’le çok başarılı geçen muazzam bir zirve gerçekleştirdiklerini belirtti.
“Rusya ile işler yürümezse Putin’in gelmiş geçmiş en feci düşmanı olurum. Ama gidişatın bu yönde olacağını sanmıyorum. Aslında iyi bir ilişkimiz olacağını düşünüyorum” dedi.
Böylece hem kendisini hem de V.Putin’i Helsinki mutabakatına sıkı sıkıya bağladı ve güvence verdi…
*
Artık iki dev nükleer gücün sorumluluklarını, bilhassa Akdeniz ve Ortadoğu’da terörle mücadelede işbirliğinden daha ötede sürdürmesini gerekiyor.
Bu noktada her ikisi de;
1- Şii Devrimi üzerinden İran’ın, Batılı ülkelerin hegemonyasına meydan okumasını, Müslüman dünyasında birleşme ve Filistin’e destek vermesini,
2- Sünni köktendinci bir lider ile emperyal Osmanlı emellerine önderlik eden bir Türkiye’nin, politik ve askeri bir varlık olmayı hedeflediği Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’i Sünni İslamcılaştırılmasını, küresel bir tehdit olarak değerlendiriyor.
O halde bundan böyle iki ülkede, çeşidi ne olursa olsun İslamcı Cihadizmin bulunduğu her yerden sökülüp atılması için kararlılık gösterecektir…
*
Rusya, zaten sınırları içinde ve dışında en büyük tehditin Sünni İslamcılık olduğunu öngörüyor.
Rus Müslümanların ezici çoğunluğu Sünnidir, çoğu Rus Müslüman aynı zamanda Türk etnik kökeniyle ilgilidir!
Rusya, kendi topraklarında olduğu gibi Balkanlarda, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de de Sünni köktendinciliğin Şii İran’dan daha büyük bir tehdit oluşturduğunu düşünüyor.
*
Başkan Trump, 5 ay önceki, “ABD nükleer şantaj için rehin alınamayacak bir ülkedir. Amerika’ya ölümün bu silahla geleceğini söyleyen bir rejime izin verilmez.
İran tehdidine, nükleer emellerine karşı kalıcı bir çözüm bulmak için müttefiklerimizle birlikte çalışacağız.
Yaptırımlar o kadar güçlü olacak ki, İran daha önce karşılaştığından daha büyük sorunlara sahip olacak” açıklamasından sonra,
İşte Helsinki dönüşü yeniden düşüncelerini tekrarlıyor:
*
”Çoğunuzun bildiği gibi, kimsenin hayal edemeyeceği en kötü anlaşmalardan biri olan İran anlaşmasını sonlandırdık. Bunun İran üzerinde büyük bir etkisi oldu ve İran’ı büyük ölçüde zayıflattı. Bir noktada İran’ın bizi arayacağını umuyoruz. Belki yeni bir anlaşma yaparız, belki de yapmayız! Ama İran beş ay önceki aynı ülke değil. Artık Akdeniz ve tüm
Ortadoğu ile çok fazla ilgili değiller” diyor…
*
Aslında Trump, bir yığın yaptırıma rağmen İran’ın beş ay önceki haline çok benzediğini biliyor!
İran İslam Cumhuriyeti hükümeti dış politikasında en ufak bir değişikliğe gitmemiştir.
Anlaşmayı ya da yaptırımları yeniden başlatmak fikri, Cumhurbaşkanı H. Rouhani ve İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu daha yakın şekilde bir araya getirmiş,
Şimdi rejim daha istikrarlıdır ama ABD’ de istikrarı bozma çabalarında direnme kararındadır…
*
Üstelik ABD’nin Avrupalı müttefikleri de hem İran Nükleer Anlaşması’nı canlı tutmak için çalışıyor,
Hem de Trump yönetiminin yaptırım kararlarının by-pass edecek yeni mekanizmaları geliştirme yolundan gidiyorlar.
Fransız, İngiliz ve Alman hükümetleri, bir taraftan İran’ın nükleer anlaşmasını canlı tutmaya çaba gösterirken,
Bir taraftan yeni malî kanal açmak amacıyla ulusal merkez bankaları ile İran Merkez Bankası arasında aktif hesaplar oluşturmaya çalışıyor.
Trump yönetiminin İran petrolünü ithal etmeyi durdurmak için diğer ülkelere baskı yaparak İran ekonomisini boğma planına Çin’ de karşı çıkıyor…
*
Bu durum; Avrupa ve Çin’in İran’ın nükleer anlaşmasını sürdürebilmesi için gereken adımları atma yönündeki kararlılığına karşı,
Tahran’ı ekonomik olarak izole etmeyi amaçlayan Trump yönetiminin İran yaptırım politikasını daha sert bir şekilde belirleyebileceğine işaret sayılıyor…
*
Nitekim ABD, İran petrolünün Kasım ayından itibaren ithal edilmemesi için tüm dünyada baskılarını arttırıyor.
ABD, dünyanın en büyük petrol alıcılarından olan Çin ve Hindistan’ın da içinde olduğu ülkelerden İran’dan petrol ithalatını sıfırlamalarını talep ediyor.
Trump yönetimi bu karardan muaf bir ülke olmaması konusunda çok ciddi kararlılık gösteriyor…
Böylece İran’ın yalnızlaştırmak ve para kaynaklarının kesilmesini sağlayarak bölgede etkinliğini azaltmayı hedefliyor..
*
Bu sırada, Çin ve Hindistan gibi büyük petrol ithalatçısı ülkelerin yanısıra İran petrolünün en büyük ithalatçılarından biri olan Türkiye ile ilgili olarak;
Başkan Trump’ın Helsinki dönüşünün ardından yaşanan iki gelişme çok dikkat çekicidir.
1- ABD Senatosu’na, uluslararası finans kurumlarınca Türkiye’ye yeni kredi verilmesinin engellenmesi için bir yasa tasarısı sunuluyor.
“Türkiye Uluslararası Finans Kurumları Yasası” adlı tasarıda, Türkiye’ye yeni kredi, maîi ya da teknik destek verilmesinin engellenmesi için Uluslararası Para Fonu’na, Dünya Bankası ile Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın yönetim kurullarındaki ABD’li üyelere talimat verilmesi isteniyor.
2- ABD’nin terörizmin finansmanıyla mücadeleden sorumlu birim yetkilileri, İran nükleer anlaşmasının askıya alınmasının ardından ABD’nin yaptırımları yeniden başlatma kararını hükümete bildirmek üzere Türkiye’yededirler.
İran’a Ağustos ve Kasım aylarında iki yaptırım yapılacağını hatırlatarak, “Önümüzde çok az zaman var. Bu yüzden Türk şirketleri ve Türk bankaların, yaptırımlar başlamadan önce işlerin ayarlamasına zaman kalması için 180 gün tanıdığımızı anlamaları gerekiyor. Bu noktada somut adımlar görmeliyiz ” diyorlar.
*
Bu suretle ABD’li yetkililer, Türkiye’nin eline pimi çekilmiş bir el bombası vermişlerdir.
1- Türkiye’nin İran’la olan tüm petrol ticaretini kesmesi büyük bir sorun yaratabilir.
2- Buna karşın başlangıç olarak Rıza Sarraf’ın İran’a yaptırım rejimini delmesi ile ilgili görülen Halkbank davası ve M.H. Atilla hakkında verilen mahkûmiyet kararı,
Türkiye’deki bankacılık sektörünü hedef alan cezalara neden olabilir...
*
Türkiye’de sahneye konan, Batı’daki aydınlanma sürecini tersleyen yöntemlerle dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan ekonomik ve siyasal yönetim anlayışı,
Beka sorunuyla karşı karşıyadır.
22. 7. 2018
Bir yanıt yazın