Artık televizyona bakmıyorum…
Hele hele haberlere hiç bakmıyorum.
Daha şimdiden “Tek tip elbise” gibi, “Tek tip haber” yerleşti tüm televizyonlara.
Tek ses, tek nefes…
Gerçi eskiden de öyleydi ama Atatürkçü, demokrat gibi görünen üç beş TV de şimdi iktidarın düdüğünü çalmaya başladı. İktidarın sesi oldu.
Çünkü korku dağları bekliyor…
Sultanlık dönemine yeniden girdi ülkemiz…
Tek adam, tek iktidar dönemi bu. Meclis, yargı, milletvekilleri hepsi göstermelik. Onlar devletin maaşlı memurları gibi çalışacaklar…
Hiçbir görevleri ve yetkileri yok. Başkan onların adına kararlar alacak, kararlar verecek; dilediği gibi, istediği gibi yönetecek ülkeyi… Bizimkiler yapılanları, uygulamaları sadece seyretmekle yetinecekler…
Çocuklarımız tek tip eğitimle, efendilerine hizmet eden tek tip robotlar gibi yetiştirilecek.
Gülmeyen yüzler, donuk bakışlar, kalıplaşmış düşünceler… Oyun nedir bilmeyecekler. Oyunlar çocuk dünyalarının dışında kalacak… Onları terk edecek, semtlerine uğramayacak.
Daha dokuz on yaşında iken büyükler gibi düşünecek, büyükler gibi hareket edecekler…
Onlar, dünyaya sadece sevap – günah penceresinden bakacaklar. Bilimin, fennin yerini inanç dünyası alacak. Batıl inançlar, hurafeler ön plana çıkacak…
Ortadoğu’nun sefil, perişan ülkelerinde olduğu gibi yokluk, yoksulluk içerisinde yaşamaya alışacaklar, alıştırılacaklar ama hallerine şükredecekler…
Efendilerinin hayal âlemi, rüya âlemi gibi yaşantılarını, haksızlıklarını, hukuksuzluklarını, çalmalarını çırpmalarını olağan sayacaklar, kabullenecekler… Ya da görmezden gelecekler…
Bu sömürü düzenine ve efendilerine karşı çıkanlara karşı çıkacaklar. Canları pahasına onları koruyacaklar… Ölmekten, öldürmekten asla çekinmeyecekler.
Bu yolda can vermeyi “Şehitlik mertebesine yükselmek” olarak değerlendirecekler. Anaları, babaları, devlet adamları onlarla gurur duyacak.
Siyasal İslam’ın şimdi bir tek hedefi var: Yüz yıl aradan sonra, Cumhuriyetin kuruluş yıldönümüne denk gelen 2023 yılında, “İslam Cumhuriyetini tüm kurumları ile oluşturup yaşama geçirmek ve ilan etmek.”
Yüzyıllık Atatürk Cumhuriyetine ve düzenine son vermek.
Türk milletinin tarihinden ve yaşamından Atatürk’ü silip, atmak… Onu bir anıya dönüştürmek…
Sevgili yurdumuzu Ortadoğu’nun sultanlıkla, krallıkla yönetilen Arap ülkelerine benzetmek… Türkiye’yi onlardan ayıran en büyük özelliğine, yani Yedi Düvele karşı savaş verilerek kurulan Atatürk Cumhuriyetine son vermek…
Bu işler bir ayda ya da bir yılda yapılmayacak. Uzun yıllara yayılacak.
Toplumun sesi kısılacak. Tüm sendikalar, dernekler, sivil meslek örgütleri, meslek odaları iktidarın yan kuruluşları haline getirilecek.
Herkes yeni düzene alıştırılacak.
Seçimlerin hiçbir anlamı kalmayacak. Muhalif partiler meydan meydan, salon salon, sokak sokak dolaşacak. Bağırıp çağıracak. Ağzına geleni söyleyecek. Partililerin öfkesini dindirip, gazını alacak ama sonunda yine kazanan iktidardaki parti olacak…
Çünkü tüm seçim sistemi, YSK, devlet memurları, eli silahlı, eli sopalı troller onlara hizmet edecek. Düzen devam edip gidecek.
Diktatörler ve onun yedi sülalesi, çocukları, torunları mavi, pembe sırça köşklerinde masal dünyalarını yaşayacaklar…
Peki, bu yaşam biçimi, bu sömürü ve baskı düzeni hep böyle devam edecek mi?
Bir avuç mutlu azınlık bir eli yağda bir eli balda yaşarken, geniş halk kitleleri perişan ve sefil, hep bataklıkta mı çırpınacak?
Hayır çırpınmayacak. Hep böyle devam etmeyecek. Ama bir şartla…
Bu bozuk düzenin, bu sömürü çarkının işlememesi için yapılacak tek şey var. Tez elden tüm Atatürkçü, demokrat, devrimci, milli, yurtsever kişilerin, grupların, çevrelerin, kuruluşların bir araya gelip, Türkiye’nin kurtuluşu yolunda, ortak bir programda, hedefte, ilkelerde anlaşmaları ve vakit kaybetmeksizin mücadeleye başlamaları gerekir.
Türkiye Atatürk’üne, Cumhuriyetine, rejimine, laikliğine, demokratik düzenine sahip çıkmak için ayağa kalkmak zorundadır.
Çünkü bir daha gelmemek üzere vatan elden gitmektedir.
Bu kavgada iktidar yandaşlarını, egemen güçlerin gizli ajanı Atatürkçüleri, solcu görünümlü düzen yanlılarını, pirincin taşını ayıklar gibi ayıklamalı, saf dışı bırakmalıdır.
Gezi direnişinde ağaç, doğa için ayağa kalkan halkımız, bu kez tüm vatan için, Atatürk için, laiklik için, rejim için ayağa kalkmalı, ülkesini aydınlığa çıkarmalıdır…
Yıllar önce de bu uyarıları yapmıştık…
Ama şimdi durum çok daha vahim ve tehlikeli. Bu kez hedefte Atatürk, cumhuriyet, laikli ve demokrasi vardır.
5 yıl sonra, Türkiye İslam Cumhuriyeti adı altında uyanmamak için haklarımıza sahip çıkalım…
Sonra “Ah vah” etmenin hiçbir yararı olmayacaktır…
Bir yanıt yazın