İnsan olan herkes düşünme, fikir sahibi olma, yorum yapma hakkına sahiptir.
Kanımca,368 sene önce aramızdan ayrılan
Modern Felsefenin Babası René Descartes’in
“Düşünüyorum o hâlde varım” ( Cogito, ergo sum; je pense, donj je suis) şeklindeki ünlü ifâdesinin bu denli tutulma nedeni de doğruluğu tartışılamaz tek bilginin düşünce olduğu gerçeğidir.
Ünlü filozof,diğer mutlak bilgilerin de bu düşüncelerden türediğini savunmuştur .
Mutlak bilgiye ulaşmakta, Antik Çağ Yunan düşünürlerinden kalan “şüpheci” (septisizm) bakış açısını yöntem edinmiş olan Descartes, dışsal faktörleri bir kenara ayırarak, şüpheci analizlerle, mutlak ve kesin doğru bilgilerin varlığını savunmuştur; ki ona göre, bu özelliği taşıyan tek şey “düşünce”dir.
Descartes’den farklı olarak ülkemizin bazı entel yazar çizerleri şübheci düşünceyi mutlak doğruya ulaşmak içim değil kişisel ihtiras ve körü körüne düşmanlık , bir başka deyimle reel durumun infilakı için gazetecilik adından piyasaya sunmaktalar.
Emin Çölaşan’ın 12 temmuz 2018 tarihli Sözcü gazetesinde kaleme aldığı
“KKTC, Azerbaycan, din kardeşlerimiz vesaire!..”
başlıklı köşe yazısı sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan kişisel hüsümetin , nefretin değil , aynı zamanda sınır tanımayan gazeteciliğin de somut örneğidir.
Hani ünlü değim var ya aynası iştir kişinin lafa bakılmaz,
Çölaşan ‘ın kullandığı kelimeler
onun düşüncesindeki Azerbaycan’ın resmini çizmekte:
“Hele Azerbaycan gibi bir ülke var ki kendimizi dünyaya “Tek millet, iki devlet” olarak tanıtmaya kalkışıyoruz.”
Dikkat ediniz, tanıtmaya kalkışıyoruz demiş.
Tanıtmaya kalkışmak ifadesi dahi beyefendinin durumu içine sindiremediğinin göstergesidir.
Ne Tek Millet İki devlet , ne de bu değimi yaratan tarihi gerçeklerden , ne Kafkas İslam Ordusunun kahraman Mehmetciklerinin Can Azerbaycan’da tam yüz yıl önce o toprakların bağımsızlığı için can vermesinden ,
ne Anadolu için evlilik yüzüklerini satarak yardım gönderen ,Çanakkale’de Türkiye ‘nin istiklali için şehadete eren Azerbaycanlılardan haberi olmayan şübheci düşünce sahibi Çölaşan , bir millet olmadığımızdan ise öylesine emindir ki Erdoğan’ın ilk yurtdışı ziyaretiyle şöyle alay etmekte:
“Şimdi yeniden cumhurbaşkanı seçilince ilk iş olarak birbiri ardına iki ülkeye gitti:
“İki devlet bir millet (!)” dediğimiz Azerbaycan’a ve oradan da KKTC’ye…”
Zaten ünlem işareti Çolaşan’ın bu ziyaret ve Azerbaycan’la ilgili duygu düşüncelerini ortaya koymakta, ama bitmedi..
Yazının devamına göz atalım:
“Acaba İlham Aliyev’e şöyle bir şey diyebildi mi!
“Bak İlham, ben buradan KKTC’ye gidiyorum. Madem iki devlet bir milletiz gel şimdi bana bir güzellik yap, şu bizim KKTC’yi resmen tanı. Ayıptır yaa, Rum tarafını resmen tanıyorsun, iş bize gelince nanik yapıyorsun!”
Diyemez zira Azerbaycan’a emirlerin hangi ülkelerden geldiğini, “İki devlet bir millet” masallarının bu gibi konularda sökmediğini çok iyi bilir.”
İfadelere dikkat ediniz, seviye yerlerde;
uluslararası ilişkilere dair askeri bilgiden yoksun, etik kurallardan nasibini almamış olan bu zat,
mahalle ağzı, semt pazarındaki dedi kodu seviyesindeki böylesi yazılarıyla yıllarca bu ülkede duayen gazeteci olarak lanse edildi, yazıklar olsun.
Bir millet iki devlet gerçeği
nezaket yoksunu, bilgi fukarası olan Çölaşan’ın gözünü öylesine kör etmiş ki Can Azerbaycan’ın Karabag problemine rağmen yavru vatan konusunda Türkiye ile birlikte maksimum düzeyde verimli davrandığının farkına varamamış..
Kuzey Kıbrıs ‘ın Azerbaycan’da diplomatik faaliyet gösterdiği,
Azerbaycan millet vekillerinin adayı sıkça ziyaret ettiği,
lojistik destek amaçlı binlerce Azerbaycanlı öğrencinin Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde eğitim gördüğü , zaman zaman iki ülke arasında uçak seferlerinin yapıldığı gerçeği Çölaşan ‘ın mutlak bilgiye ulaşmak için kullandığı “şüpheci yaklaşım”dan nasibini alamamış..
Uluslararası ilişkiler bazen çok yapmak isteseniz de dönemin ve durumun realitesini göz önünde bulundurarak yapamadığınız şeyleri beraberinde getiriyor.
Mesela, Türkiye Büyük Millet Meclisinde hala Hocalı Soykırım olarak kabul edilmemiştir, mesela Azerbaycan çok arzu ettiği halde Karabağ sorunu nedeniyle Kuzey Kıbrıs ‘ı resmen tanıyamamıştır.
Her iki ülke, bu konularda karşılıklı anlayış içinde, sabırla ve güçlenerek bu sorunların çözümüne yönelik faaliyet göstermektedir.
Emin Çölaşan , ya olayın aslını bilerek provokasyon amaçlı gündeme taşımaktadır tüm bunları ya da bu konudaki cehaleti nedeniyle.
Her iki ihtimali göz önünde bulundurarak
Beynelmilel denge politikası diye bir kavramın varlığını Çölaşan’a hatırlatmak için fanatikçe savunduğu bir döneme dair örnek vermem elzem oldu:
İkinci Cihan Savaşı yıllarında
Komünist Ruslar tarafından işgal edilen Azerbaycan’da rejimi kabul etmeyen doktorlar, hakimler, mühendisler ve öğretmenler Türkiye’yi kendi ana yurtları bilerek buraya sığınmışlardı .
Stalin yönetimindeki Sovyet Komünist rejimi Azerbaycanlıları takip ederek yerlerini tespit etmiş ve Türkiye’den istemişlerdir. 146 kişiyi tek parti iktidarındakı İsmet İnönü hükümeti hiç çekinmeden trenlere doldurarak Kars hududundan Boraltan Köprüsü’nde Ruslara teslim etmiştir.
Boraltan Köprüsü’nü geçen Azerbaycanlıları , köprünün hemen karşısında Türk askerlerinin, Türk subaylarının gözleri önünde Rus askerleri elleri bağlanmış olarak infaz etmişlerdi.
Eminim, Emin Çölaşan bu vahim olayı kendi mahallesindeki diğer entellerin yorumladığı gibi
Beynelhalk dengeler zemininde izah etme gayretine girecektir.
Oysa , değişen dünya şartlarında değişmeyen bazı dengeler aynı şekilde devam ettiği bir hakikattır, önemli olan vicdan sahibi olarak empati kurmaktır.
Bırakın empati kurmayı Emin Çölaşan, okuduğum zaman bir aydın olarak utanç duyduğum yazısında Erdoğan nefretiyle öylesine coşmuş ki Erdoğan ve Aliyev’i aleni olarak haddini aşan ifadelerle şöyle ittiham etmiş:
“Azerbaycan’a emirlerin hangi ülkelerden geldiğini, “İki devlet bir millet” masallarının bu gibi konularda sökmediğini “ Erdoğan iyi biliyor..
Hop , orada duracaksınız Çölaşan bey!
Haddinizi aşarak başınızdan büyük konuşmadan önce , Azerbaycan’a iftira atmadan önce biraz düşünün, Azerbaycan bir yerlerden emir almış olsaydı toprakları sizin seviyesizce kast ettiğiniz “ o ülkeler” tarafından itekleyen Ermenistan tarafından toprakları işgal edilmezdi.
Azerbaycan, bir yerlerden emir alsaydı her kentte, her kasabada vatan için can veren şehit mezarlıkları olmazdı,
Azerbaycan emir alsaydı, bölgedeki ekonomi açılımlarının baş aktörü olmazdı,yöneltilen olurdu yöneten olamazdı.
Hala , neredeyse her gün vatan toprak ve bayrak için şehitler veren , dış mihraklı operasyonlara karşı dimdik ayakta duran Azerbaycan’a attığınız iftira için sizi esefle kınıyorum.
İç siyasetteki memnuniyetsizliğinizi dış ilişkilerin bozulması üzerine malzeme yapacak kadar küçülmüş olmanızdan Türkiye ve Azerbaycan adından hicap duyuyorum.
İki devlet bir millet sizin gibiler için masal ola bilir, Çölaşan bey!
Bizim gibi ay yıldızlı bayrakları beraber görmekten bahtiyarlık duyanlar için hakikatın ta kendisi, gerçekliğin özü, birlikteliğimizin yaşanmış hikayesidir.
“Bizim din kardeşleri acaba nerede, her biri hangi büyük ülkelerin kucağında!” yazmışsınız ya, sizi merakta bırakmadan cevaplıyorum
biz Türkiye ve Azerbaycan olarak büyük ülkelerin değil, büyük Ülkü’lerin kucağındayız.
Bundan öylesine eminiz ki,
Siz kimin kucağındasınız, Çölaşan bey?
Açıklayınız , ama
Emin olmadan açıklamayınız , hatırlatmak isterim mutlak doğruyu bulmak için şübheci düşünce analizini önermiş René Descartes.
Prof.Dr.Aygün Attar