YENİ EMPERYALİZM VE NATO ZİRVESİ

Geçen yüzyılda Lenin, ” Emperyalizm, ABD kapitalist tekellerinin ve mali sermayesinin egemenliğinin kurulduğu aşamasıdır;
Bu aşamada, sermaye ihracı hissedilir bir önem kazanır;
Dünya’nın uluslararası tröstler arasında paylaşılması başlamış ve tüm toprakların en büyük kapitalist güçler arasında bölüşümü tamamlanmıştır” diyordu…

*

Bugün birleşme ve satın almaların etkisiyle ulusötesi şirketler, küresel egemenler olarak her yıl Davos’ta boy gösteriyor.
Hiçbiri  Amerikalıların çıkarlarına hizmet etmiyor.
Aksine çıkarlarını en düzeyde tutmak için  ABD devletinin imkanlarını araçsallaştırıyorlar…

*

Bu yüzden Başkan D.Trump​, kapitalizm öncesi devlete yani serbest rekabet yoluyla  “Amerikan ​D​üşü” ne geri dönme​yi​ taahhü​t​​ ediyor…
​”Amerikan Düşü” bir yanda gelişmiş ve istikrarlı ülkeler​, diğer yanda emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız​ devletlerin;
​ABD ekonomisine yeniden yatırım yapmasını sağlamak,​
Bu sırada Pentagon ve CIA’ yı bugünkü işlevlerinden Ulusal Savunmaya geri getirmek anlamındadır.
Trump, emperyalizme yeni bir yön vermenin iddiasındadır.

*
Bunun için ABD’yi uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiyor.
Eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye ediyor.
“Ticaret Savaşları”nı başlatmış bulunuyor.

*
Ancak ticaretle birlikte güvenlik uluslararası düzenin kilidini oluşturuyor.
İşte, 2018 NATO Zirvesi için devlet ve hükümet başkanları da Brüksel’de Trump’ın ağzından;
Cezai tarifeler sayesinde artık  resmen başlamış olan küresel ticaret savaşında;
NATO’nun uluslararası düzenin güvenlik unsuru olarak iyi olduğunu açıklamasını bekliyorlar.

*

Trump yönetiminin emperyalizme yeni bir yön verirken dayandığı garanti;
ABD’nin nükleer caydırıcılık ve savunmasına yönelik ana politikası olan yeni Nükleer Doktrinidir.
Doktrinin ana teması, bir önceki doktrindeki stratejik nükleer silahların büyük ölçüde aşağı çekilerek projeksiyondan ayrılması,.
Böylece 2010′ dan itibaren dünyada giderek artan nükleer silah tehditlerine karşı nükleer silahların yayılmasını önleme ve nükleer silah sayısını azaltma taahhüdünü kapsıyor.
Ama düşük verimli, daha kullanışlı nükleer başlıkların konuşlandırılması çağrısını içeriyor.
Trump yönetiminin emperyalizme yeni bir çehre kazandırmak uğrunda uluslararası arenadaki her türlü eyleminin sorumluluğunu reddetme fırsatı veriyor!

*
Brüksel’de NATO Zirvesi sürerken,
Dünya Washington’ın  ABD-Çin ticaret savaşının katlanarak büyümesine neden olacak, “Made in China 2025” girişimini zedeleyecek;
200 milyar dolar tutarında teknoloji ağırlıklı  5 bin ürüne getirdiği yüzde 10’luk ek gümrük vergisini konuşuyor…
Şimdi uluslararası siyasette iktidarları kimin tuttuğu sorusu hiç olmadığı kadar soruluyor…

*

Pek çok insan bu soruya muhtemelen küresel sistemin  en büyüklerinin devletler olduğu yanıtını veriyor…
Doğrusu uluslararası ilişkilerin şu anki görünümü bu sezgiyi tasdik ediyor:
“Yeni Rus jeopolitiği,  Amerika Birincisi ve Çin’in önderliğindeki küresel genişleme”,
Diğerlerinin önünde küreselleşmenin onlarca yıl sonra devlet iktidarlarını yeniden görevlendirdiğini gösteriyor!

*
Yine de Walmart (ABD), State Grid (Çin), Royal Dutch Shell ( Hollanda-İngiltere), Samsung Electronics (G.Kore), Total (Fransa) gibi pek çok  çokuluslu şirketler,
Hâlâ olağanüstü güce sahiptir.
Büyük tedarik zincirlerini denetliyorlar, tüm dünyada ürünleri satıyor ve uluslararası politikaları kendi çıkarları için şekillendirmeye yardımcı oluyorlar.
Çokuluslu şirketlerin hükümetleri bazı durumda kendi borçlanmalarında onlardan destek alıyor.
Üstelik hepsi vergi ödemelerinden kaçmanın büyük başarılarına sahiptir!

*

Başta ABD ve onu izleyen Çin ve Japon çokuluslu şirketlerin ekonomileri dünyanın en büyük ekonomileridir.
Mesela Walmart, İspanya ve Avustralya’yı aşıyor.
Büyük ve küresel şirketler her zaman vardı, mesela Hollanda’nın Doğu Hindistan Şirketi 1600-1700’lerde Avrupa ticaretine egemendi.
Ancak bugünün küresel şirketleri  mevcut büyüklük ve hacımsal  güç pozisyonlarıyla diğer aktörlere karşı eşi görülmemiş bir avantaja sahip bulunuyor..

*
Devletler uluslararası politika söz konusu olduğunda şirketlerin çekimlerini arıyor.
Uluslararası ilişkilerin, devlet ya da şirket gücünün tek taraflı bir öyküsünden başka bir şey olmadığı açıktır.
Küreselleşme oyunun kurallarını değiştirmiş, şirketleri güçlendirmiş, artık devlet gücü yeni ulusötesi devlet-şirket ilişkilerinde realize oluyor.

*

Devlet ile şirket gücü arasındaki etkileşimin uluslararası ilişkilerin gerçekliğini her zamankinden daha fazla şekillendirdiği bir çağdan geçiliyor.
Bu durum dünyanın büyük bölümlerindeki mevcut milliyetçi ve korumacı tepkilerle birleşince, küresel rekabetin yeniden canlanmasına yol açabilir:
Devletler giderek artan düşmanca bir çevrede jeopolitik hedeflere ulaşmak için belki de daha güçlü stratejiler kullanarak daha agresifleşebilirler!
Küreselleşme ile artık devlet iktidarları, münhasır yönetim ilkelerine göre değil  küreselleşmenin icapları doğrultusunda bir yapıya kavuşmuştur.
Şimdi nüfuz ve politik güç için şirketlerle rekabet ediliyor.

*

Başkan Trump liderliğinde  ABD Emperyalizmi;
Tekellerin ve mali sermayenin egemenliğinin kurulması için sermaye ihracının bolca yapıldığı,
Dünyanın uluslararası tröstler arasında paylaşıldığı,
Yerkürenin tüm topraklarının en büyük kapitalist güçler arasında bölüşümünün tamamlandığı bir durumdan;
Şimdi yeni bir emperyalist çağa geçmenin kararlılığını gösteriyor.
“Dünya Ticaret Savaşı” ile tüm dünyaya yeni bir ayar veriyor.

*
İslamcı yeni Osmanlıcılık ve etnik milliyetçilik bir ülkeyi asla anti-emperyalist yapmaz.
Türkiye’nin biricik anti-emperyalist ideolojisi Kemalizm’dir…

* - kilic darbesi 18 nato

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir