Yunanistan’ın Makedonya Takıntısı Bitmedi
Alaeddin Yalçınkaya
Tito’nun kurup ölümüne kadar yönettiği Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti, Soğuk Savaşın sona erme sarsıntılarında tarihe karıştı. Bağımsızlığını ilan etme hakkı olan altı cumhuriyetten Slovenya, Hırvatistan, Makedonya, Bosna-Hersek, nihayet Karadağ federe cumhuriyetleri, Sırp yöneticilerin Sırplaştırma politikalarına karşı bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu altı cumhuriyetin isimleri federasyon anayasasında da böyle olup bağımsızlık ilanları da anayasal hakları idi. Makedonya da bu cumhuriyetler arasında olup, tartışma konusu ismi milenyumları aşan tarihi bir yana en azından II. Dünya Savaşı’ndan beri bütün dünyaca kabul edilmişti.
Yunanistan’da en büyük bakanlık, İskeçe ve Gümülcine ile Selanik bölgesini de içine alan Kuzey Yunanistan Bakanlığı idi. Bu bakanlığın asıl görevi Batı Trakya Türklerine baskı uygulayarak Türkleri ülkeden bir şekilde çıkarmak, arazilerini kamulaştırmak, kalanları olabildiğince asimile etmek, bu kapsamda her türlü baskı ve gerektiğinde işkenceyi uygulamak idi. Başta Lozan olmak üzere ikili ve çok taraflı anlaşmalarla hakları garanti altına alınan soydaşlarımız, eğitim, kültür, imar, dini hizmetler gibi birçok konuda Ortaçağ baskılarına maruz kalmaktadır. AİHM’de açılan hemen bütün davalar kazanılmıştır. Buna karşın kararların gereği yapılmamış, baskıcı düzenlemeler kaldırılmamıştır. İlginçtir AİHM kararlarının gereğini yerine getirmeyen Atina yönetimine karşı Avrupa’nın ciddi bir yaptırımı bilinmemektedir. Azınlık durumundaki bu soydaşlarımızın haklarının garantörü olarak, Lozan’a taraf olduğu halde siyasi söylemler dışında Türkiye’nin teknik, diplomatik, gerektiğinde uluslararası hukuk girişimleri bilinmemektedir.
- yüzyıl Balkan Ortodoks kiliselerinin “büyüklük hastalığı”, bulaşıcı virüs gibi bütün bölge halklarına sirayet etmiştir. Netice olarak Megali İdea’dan da beslenen Büyük Yunanistan, Büyük Bulgaristan, Büyük Sırbistan hayalleri nice savaşların, katliamların ve vahşetlerin temelini teşkil etmiştir. Makedonya’ya sahip olmak birçok cumhuriyetin büyüklük hedefinin ayrılmaz parçası haline gelmiştir. Bugün için tarihi Makedonya coğrafyasının önemli bir kısmı Selanik çevresi ile Yunanistan, Makedonya cumhuriyeti ve kısman Bulgaristan arasında paylaşılmıştır.
1991’de Makedonya’nın bağımsızlığını ilan etmesi Yunanistan’ın bu tarihi hastalığının nüksetmesine sebep olmuştur. Diğer bütün cumhuriyetler tanınıp BM üyeliğine kabul edilmesine karşın Yunanistan’ın bitmek tükenmek bilmeyen kaprislerinin batı ülkelerince de anlayışla karşılanması sonucu Makedonya, BM’e, 1993’de “Eski Yugoslavya Makedonya Cumhuriyeti” olarak kabul edilebilmiştir.
Bu ucube ismi çeyrek asırdır taşımak zorunda kalan Üsküp yönetimi, diğer komşuları gibi AB ve NATO kapılarını çalmışlardır. Ancak Yunanistan’ın her iki örgütteki şımarıklığı, çeyrek asırdır süren müzakerelerin akim kalmasına yol açmıştır. Nihayet Yunanistan, bu komşusunun adının “Kuzey Makedonya” olması şartıyla vetosunu kaldırabileceğini kabul etmiş ve sözleşme imzalanmıştır. Makedonya cumhurbaşkanı bu saçma sözleşmeyi imzalamayacağını öne sürmüşse de meclis aynı sözleşmeyi tekrar onayınca cumhurbaşkanının veto yetkisi olmamaktadır. Öte yandan asıl itirazlar Yunanistan’dan gelmiştir. Halk sokaklara dökülerek başında “kuzey” olsa da bu devlete nasıl Makedonya isminin verilmesinin kabul edildiğinin hesabını sormakta, üstelik anayasasında etnik kimlik ve resmi dil olarak “Makedon” türevli kelimelerin kullanımına isyan etmektedir. Bu gelişmeler, yamalı bohça durumundaki hükümeti de sarsmaktadır. Kısaca yöneticilerin, entellektüellerin de katkısıyla komşularına hayat hakkını bırak, nefes alma özgürlüğünü dahi kabullenemeyen bir Yunan bağnazlığı sözkonusudur.
Makedonya ile çeyrek asra varan isim pazarlığı sürecinde Yunanistan, yukarıda zikredilen “Kuzey Yunanistan Bakanlığı”nın adını “Makedonya-Trakya Bakanlığı” haline getirmiştir. İki milenyum önce yaşamış olan Büyük İskender’in Makedonyalı değil Helen olduğu, bugünkü Makedon halkının aslında Helen (Rum) olduğu, Makedon milleti veya dili diye birşey olmadığı gibi nice akla ziyan, tarihi gerçeklerle ilgisi olmayan propaganda ve baskı yolları siyaset ve akademi üzerinden halka pompalanmıştır.
Yunanistan’ın NATO ve AB içindeki zaptedilmez şımarıklığı, batılı ülkeler arasında anlayışla karşılanmış, gerektiğinde finansal krizde olduğu gibi kesenin ağzı açılmış, her seferinde milyarlarca Euro tutarındaki borçlar “son defa” silinmiştir. Belirtmek gerekir ki bu ayrıcalığın temelini Türkiye/Osmanlı düşmanlığı oluşturmaktadır.
Yunanistan’ın bağımsızlığını elde etmesinden itibaren 19. Yüzyıl boyunca çevirdiği entrikalar sürekli desteklenmiş, 1897 Savaşında Osmanlı bu entrikalar sonucu kaybedilen toprakların önemli bir kısmını geri almıştır. Buna karşın İttihat ve Terakki’deki İngiliz ve Rum damarının etkisi ile I. ve II. Balkan savaşları ve izleyen süreçte toprak kayıpları yanında Ege’deki adaların Yunanistan’a bırakılması devam etmiş, Megali İdea adım adım ilerlemiştir.
Tarihi bagajları unutarak dostluk, güven ve işbirliği içinde yaşamak istediğimiz bu komşumuzun Makedonya takıntısı aslında genel dış politika hedef ve stratejilerine de ışık tutmaktadır. İlginçtir ki Yunan diplomatlar, siyasiler ve kanaat önderleri, Makedon isimlerine karşı çıkarken gerekçe olarak böyle bir isim kullanmanın kendilerine karşı saldırı demek olduğunu her zeminde gümbür gümbür dile getirmiştir. Yani hem suçlu hem güçlü. Tıpkı 18 adayı işgal edip burada askeri yapılanmaya giderken, Polatlıya kadar Anadolu’yu işgale kalkışmalarını, Pontus soykırım yalanlarıyla unutturma propagandası gibi.
Yeni dönemde başta Suriye olmak üzere ekonomi ve dış politikada son derece hayati gündem konuları bulunmaktadır. Ancak Yunanistan’ın Megali İdea’dan hiçbir zaman vazgeçmediği, özellikle kritik zamanları başarıyla değerlendirdiği, bu gibi dönemlerde batıyı kolayca yanlarında buldukları bilinmektedir. Makedon halkı ve yöneticileri bu belalı komşunun kaprislerine karşı AB ve NATO’da işleri yoluna koymak üzere “Kuzey Makedonya” ismine şimdilik razı olmuşlardır. Ancak ilerleyen süreçte bunun daha çok su kaldıracağı görülmektedir. Türkiye’nin ise bu hastalıklı dış politika karşısında öncelikle 18 ada üzerindeki işgale karşı diplomatik girişimleri başlatması gerekmektedir. Bundan daha önemlisi ise hiçbir şekilde kabulü mümkün olmayacak bir uygulama olan adaların askerileştirilmesine karşı Osmanlı tokadı indirme zamanı gelmiştir. Makedonya ismi tartışmaları, tıpkı Kıbrıs için olduğu gibi bu komşumuzun ancak tokattan anladığını göstermektedir.
Öncevatan, 9 Temmuz 2018
Bir yanıt yazın