Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra meydanlarda atılan “idam isteriz” sloganlarıyla idam konusu gündeme gelmiş, Kahramanmaraş’ta Fethullah Gülen maketi “alçağa idam” sloganlarıyla ateşe verilmiştir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, idam cezasının yeniden yürürlüğe girmesi yönündeki çağrıları destekleyerek, “AKP hazırsa, MHP dünden hazırdır” demiştir.
Başbakan Binali Yıldırım’ın bu konudaki görüşü şöyledir: “Diğer partilerle uzlaşma sağlanırsa, geriye doğru işlemeyecek şekilde sınırlandırılmış düzenleme yapılabilir.” Cumhurbaşkanı Erdoğan ise daha önce “Demokrasilerde halk ne diyorsa karar odur” diyerek hükümetin muhalefetle görüşerek bir karara varacağını açıklamıştır. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ise idam ve anayasa değişikliği ile ilgili olarak AK Parti’nin tek başına bir şey yapamayacağını belirtmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan referandum sonrası ilk açıklamasında idam cezası konusunun bir öncelik olacağını dile getirmiştir. Son olarak Ankara’ya giderken Tarabya Köşkü çıkışında kendisine sevgi gösterisinde bulunanlarla sohbet etmiş, hayvan hakları yasası ve idam cezası konusundaki beklentisini dile getiren bir vatandaşa “yavaş yavaş” cevabını vermiş, “Hayvan hakları zaten gündemde de idam cezası tabii biraz daha zor. Anayasa kararı gerekiyor” demiştir. Çünkü, idam için TBMM’de AK Parti ve MHP’nin oyları yeterli değildir. Ayrıca idam geri gelirse, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliği sona erer, AB üyeliği hayalleri de son bulur.
İdam konusunda liderlerin görüşü konjonktüre göre değişmektedir.
AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 10 Haziran 2002 tarihinde idam cezasının kaldırılması gerektiğini belirtmiştir: ”Bunun için hükümete destek vermeye hazırız.” Partisinin Silivri İlçe Başkanlığı’nın açılışında Avrupa Birliği’ne giden yoldaki bütün engellerin kaldırılması gerektiğini söylemiştir: ”AB’ye evet” diyenlerin başında geldiklerini açıklayan Erdoğan, ”Türkiye, artık AB’nin kenar mahallesi olmaktan kurtarılmalı. İdam cezası tamamen kalkmalı. Bunun için hükümete destek vermeye hazırız” demiştir.
Erdoğan, MHP’nin hükümetten çekilmesi durumunda DSP-ANAP koalisyonunu destekleyeceklerini açıklamıştır: ”Yeter ki, Kasım ayında seçime gidelim.” Başbakan Bülent Ecevit ise MHP dışında, TBMM’de grubu bulunan muhalefet partileriyle gerekli oy sağlanırsa idam sorununun kendiliğinden çözüleceğini söylemiştir: “İdam konusu dışında herhangi konuda hükümet ortakları arasında bir sorun olmayacağına inanıyorum. MHP’nin idam konusunda tavrı belli… Çünkü idam konusunun bütün AB üyeleri için ‘olmazsa olmaz’ bir koşul olduğu belli. Bunu Sayın Bahçeli de biliyor. Geleneksel devlet anlayışı içinde bu soruna çözüm getirmeye Sayın Bahçeli’nin de katkıda bulunacağına inanıyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasa değişikliğiyle ilgili 16 Nisan’daki referandumdan evet çıkması durumunda idam cezasının Meclis’in gündemine getirileceğini ve muhalefetin desteklememesi durumunda bununla ilgili bir halk oylaması yapılacağını açıklayarak 2002 yılındaki görüşünden sapmıştır. Evet Platformu’nun Şanlıurfa’daki mitinginde Cumhurbaşkanı katılımcıların idam isteriz yönündeki sloganlarına destek vermiştir: “16 Nisan’da evetle sandıklar patladığı takdirde hemen ardından parlamentoya idamla ilgili karar taslağı inşallah gelecek.. bir referandum da onun için yaparız.”
Aslında idam ile AB üyeliği kavramları hiçbir zaman yan yana gelmez.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği ile ilgili temaslarda bulunmak üzere 5 Eylül 2005 tarihinde Brüksel’de “Avrupa’nın kaderini ve geleceğini Türkiye’den ayrı düşünmek mümkün değildir. AB ile müzakere sürecimizin suni siyasi engellerden arındırılarak tekrar canlandırılması gerektiğini belirttim” dedikten sonra şu doğru tespitte bulunmuştur: “Avrupa Birliği stratejik hedeftir.” Fakat Erdoğan Başbakan iken 18 Temmuz 2012 tarihinde Rusya’ya yaptığı ziyarette Putin’e şunları söylemiştir: “Zaman zaman bize takılıyorsun. AB’de ne işin var diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım. Hadi gelin bizi Şanghay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden geçirelim şeklinde bir latife yaptım.”
15 Aralık 2014 tarihinde de “Bir adım attığımız anda Avrupa Birliği’nden biri çıkıp açıklama yapıyor. Bu atılan adımın ne olduğunu biliyor musunuz? Ulusal güvenliğimizi tehdit eden unsurlar gereken cevabı alacaklardır. AB bizi alır mı almaz mı, bizim böyle bir derdimiz yok. Kendi göbeğimizi keseriz. AB kendi işine baksın” demiştir.
Cumhurbaşkanı Avrupa Günü dolayısıyla 9 Mayıs 2015, 2016 ve 2017 tarihlerinde yayımladığı mesajlarda AB üyeliğinin Türkiye için stratejik hedef olduğunu söylemiş, İtalya ziyareti öncesi La Stampa gazetesine 4 Şubat 2018 tarihinde röportaj vermiştir: “Türkiye’nin arzusu, AB’ye tam üyeliktir. Bunun dışındaki seçenekler, bizleri tatmin etmekten uzaktır… Türkiye’nin üyeliği iç siyasi hesaplara kurban edilmemelidir.” Avrupa Birliği’nin üst düzey yetkilileriyle bir araya geleceği Varna’daki toplantılara katılmak üzere 26 Mart 2018 tarihinde İstanbul’dan ayrılan Erdoğan, Atatürk Havalimanı’nda düzenlediği basın toplantısında da “AB’ye tam üyelik stratejik hedefimiz olmaya devam ediyor” demiştir.
Sayın Cumhurbaşkanı, Avrupa Birliği’nin kırmızı çizgisi olan idamın geri getirilmesi durumunda Türkiye’nin üyelik sürecinin durabileceği uyarısına da açıklık getirmiştir: “Öyleyse parlamento kararını verecek, ondan sonra da idam çıkacak… Hans ne derse desin, Helga ne derse desin, benim için önemli olan Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin, Ayşe, Fatma, Hatice ne der, o önemli.” 26 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye’de halkın 15 Temmuz’daki darbe girişimi sonrası idam dediğini, bu talebin getirileceği yerin de parlamento olduğunu açıklamış, Ankara Yüksek Hızlı Tren Garı’nın açılışında da “İdam isteriz” sloganlarına cevaben şu açıklamayı yapmıştır: “İdam inşallah, Parlamentodan bu da geçer. Yakın, yakın, merak etmeyin.”
Sayın Cumhurbaşkanı idamı uygun bulan bir ülkenin AB üyesi olamayacağını bilmektedir ama sanırım idam konusunda siyasi açıklamalarda bulunmaktadır. Aksi takdirde yukarıdaki demeçleri ile çelişebilir.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Depboylu 5 Temmuz 2018 tarihinde çocuğa yönelik cinsel istismar suçlarından söz ederken şunları söylemiştir: “Liderimiz Devlet Bahçeli’nin ifade ettiği gibi idamsa idam.” MHP açısından bir tutarsızlık yoktur. Çünkü MHP zaten Türkiye’nin AB üyeliğine karşıdır fakat Avrupa Konseyi’nden Türkiye’nin çıkarılmasına da mı karşıdır, bu konuda bir açıklaması yoktur. Ya da varsa da benim haberim yoktur. Çünkü idamın olduğu bir ülke Avrupa Konseyi üyesi olamaz.
İdam, hassas bir konudur. Devamlı idam konusunu gündeme getirirseniz, Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkileri tehlikeye girer, Türkiye’de eksen kayması tartışmaları gündeme gelir.
Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’ın sözcüsü, idam cezası geldiği takdirde Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinin sona erdirileceğini 18 Nisan 2017 tarihinde açıklamıştır. Jagland’ın sözcüsü Daniel Höltgen ise “Türkiye idam cezası getirip uygulamaya koyarsa bu, üyeliğin sonu anlamına gelir” demiştir. Çünkü, 47 üyeli Avrupa Konseyi’nde hiçbir üye ülkede idam cezası yoktur.
Belarus’un Konsey üyeliği de idam cezası bulunduğu gerekçesiyle ertelenmektedir. Höltgen, “Her zaman şunu dedik: Belarus’un üye olabilmesi için en azından bir moratoryum yayınlaması gerek” demiştir. Üye ülke Rusya’da böyle bir moratoryum söz konusudur.
Höltgen, Türkiye’nin üyelikten çıkarılmasının hukuksal olmaktan çok siyasi bir sorun olduğunu açıklamıştır. Avrupa Konseyi üyelerinin üçte ikisinin oyu ile üye bir ülke üyelikten çıkarabilmektedir. Höltgen, “Türkiye’nin idam cezası yönünde atacağı her adım Türkiye ve Avrupa için bir geri adım olacaktır” demiştir. Burada bir önemli nokta şudur: Avrupa Konseyi’ni Avrupa Birliği Konseyi ile karıştırmamak gerekir. Belarus ve Vatikan dışında kalan Avrupa ülkelerinin tamamı Avrupa Konseyi üyesidir.
İdam, Türkiye AB ilişkilerinde mihenk taşıdır.
Ankara Anlaşması’nda öngörülen Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliğini Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de dahil 10 yeni AB üyesini kapsayacak şekilde genişleten Ek Protokol, 29 Temmuz 2005 tarihinde imzalanmıştır. Böylece Türkiye, AB tarafından kendisinden istenen iki şartı da yerine getirmiştir.
Şartlardan önemlisi Türk Ceza Kanunu’nun onaylanarak yürürlüğe sokulmasıydı. Çünkü hiçbir AB üyesinde idam cezası yoktu. Türkiye bu şartı 26 Eylül 2004 tarihinde kabul edilen ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Ceza Kanunu ile yerine getirmiştir. 7 Mayıs 2004 tarihli 5170 sayılı yasa ile de anayasadan ölüm cezaları ile ilgili maddeler çıkarılmıştır.
İdamla ilgili olarak 7 Kasım 2016 tarihli yazımda da belirttiğim gibi Türkiye Avrupa Konseyi üyesi ülkedir. Konsey üyesi ülkeler idam cezasını, 1983 yılında yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) Ek 6 No’lu Protokol ve 2002’de yürürlüğe giren 13 No’lu Protokol ile kaldırmışlardır.
AİHS 6 No’lu Protokol’e 47 Avrupa Konseyi üyesinden Rusya dışında 46 üye ülke taraftır. Rusya Protokolü imzalamış, fakat onaylamamıştır ama idam cezasını uygulamayacağını açıklamıştır. Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya ise 13 No’lu Protokole taraf değildir. 12 Kasım 2003 tarihinde AK Parti Hükümeti önce 6 No’lu Protokole, 23 Şubat 2006 tarihinde de 13 No’lu Protokole taraf olmuş, daha sonra Anayasa ve TCK’nın ilgili maddeleri değiştirilmiştir.
Türkiye’de 9 Ağustos 2002 tarih ve 4771 sayılı yasa ile (Avrupa Birliği 3. Uyum Paketi) idam cezası barış zamanında kaldırılmış, Kasım 2003’te 6 No’lu Ek Protokolü onaylanmıştır. 14 Temmuz 2004 tarih ve 5218 sayılı yasa ile de idam cezasını her koşulda mutlak olarak kaldırılmış, tüm idam kararları ömür boyu hapse çevrilmiştir. Bunlar arasında Öcalan’ın 29 Haziran 1999’da çarptırıldığı, 25 Kasım 1999’da Yargıtay tarafından onanan ölüm cezası da vardır.
Protokollerin AİHS’nin parçası olduğu ve sözleşmenin maddelerinin protokollere de uygulanacağı kesindir. Protokollerden çıkmak isteyen ülke AİHS’den çekilmek zorundadır. AİHS’nin 58’inci maddesine göre Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne 6 ay önceden ihbarda bulunarak AİHS’den çekilmek mümkündür. AİHS’den çekilen ülkenin Avrupa Konseyi üyeliği sona ermektedir.
Avrupa Konseyi’nden ayrılmak, Türkiye’nin demokrasi, insan hakları, hukuk devleti gibi alanlarda Batı standartlarından uzaklaşması ve AB ile bağlarının kopmasına yol açar.
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton’ın sözcüsü Maja Kocijancic, idam cezasının düşünülemez olduğunu şöyle açıklamıştır: “İdam cezası bulunan ülkeyi AB üyeliğine kabul etmemiz mümkün değil.” TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop “Yasadan sonra suç işlenirse idam cezası uygulanır. Temel prensip kanunlar geriye işlemez. Yasa çıktıktan sonra ikinci bir darbe girişimi olursa uygulanır “ görüşündedir.
Türkiye’de ölüm cezası 1984 yılından bu yana fiilen ve 2004’ten sonra da hukuken uygulanmamaktadır. 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasından idam cezasının en son 1984 yılında uygulanmasına kadar büyük çoğunluğu ayaklanma, cumhurbaşkanına suikast girişimi, 1960 darbesi, 71 muhtırası ve 1980 ihtilali olmak üzere 15’i kadın hükümlü olmak üzere 712 kişiye TBMM tarafından onaylanan ölüm cezası verilmiştir. Bu rakama İstiklal Mahkemeleri’nin idam kararları dahil değildir.
Türkiye’nin idam cezasını kaldırması, Abdullah Öcalan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) açtığı dava sonucunda olmuştur. AİHM, karar verilene kadar Öcalan’ın idam edilmemesini öngören ihtiyati tedbir kararı kabul ettiği için Ecevit Hükümeti karara uyarak Öcalan’ı idam etmemiştir.
Öcalan’ın idam cezası yukarıda açıklandığı gibi Yargıtay tarafından 29 Haziran 1999 tarihinde onaylanmasıyla kesinleşmiştir. Fakat Başbakanlık kararı TBMM’ye göndermediğinden ve de kararın uygulanması için gereken yasa çıkmadığından uygulama ertelenmiştir. Bu süreçte Öcalan’ın avukatları 16 Şubat 1999’da AİHM’ye başvurmuş, Kasım 1999’da AİHM’nin 1. Dairesi ihtiyati tedbir kararı vermiştir. Kararda, AİHM’nin davayı inceleyebilmesini sağlayabilmek amacıyla idam cezasının uygulanmaması öngörülüyordu. Türkiye karara uymayı kabul etmiştir. AİHM’nin Büyük Dairesi 12 Mayıs 2005 tarihinde kararını açıkladığında Türkiye idam cezasını kaldırmış, 6 No’lu protokolü onaylamış, 13 No’lu protokolü ise imzalamıştır.
ABD’de 50 eyaletten 31’inde idam cezası uygulanmaktadır. USA Death Penalty Information Center verilerine göre 1977-2015 yılları arasında 7.870 kişi idam edilmiş, 2016 yılı sonuna kadar 15 idamın 2017’de 14, 2018’de 8, 2019’da ise 7 idamın infazı için karar alınmıştır. Avrupa’da idam cezası uygulayan tek ülke Belarus’tur. Günümüzde 58 ülkede ölüm cezası bulunmaktadır. 98 ülke ölüm cezasını hukuken, 7’si savaş suçları ve istisnai durumlar dışında, 35’i ise fiilen kaldırmıştır. Uluslararası Af Örgütü 140 ülkeyi hukuken ya da fiilen idam karşıtı, 58 ülkeyi idam taraftarı olarak sınıflandırmaktadır.
İdam cezasının geriye dönüşü yoktur.
Eğer 27 Mayıs 1960 öncesinde idam cezası kaldırılmış olsaydı, rahmetli Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilmemiş olacaktı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 27 Mayıs Darbesi’nin ardından idam edilenlerin 55’nci yılında idamları kınamıştır.
Menderes’in infaz fotoğraflarını çeken İsmail Şenyüz, benim çektiğim ve Menderes infaza götürülürken arkadan gösteren resmi görünce binbaşı eşi olan kapı komşum olan hanımın şu tespitini aktarmaktadır: “Kıyamamış yüzünden çekmeye arkasından çekmiş demiş.” Şenyüz vefattan sonra neden fotoğraf yayınlanmadığını şöyle açıklamıştır: “Halkın acıma duygusunu galeyana getirmemek için yayınlamadılar.”
Türk halkı AB vizelerinin kalkmasını, Türkiye’nin AB üyesi olmasını istemektedir. Hiçbir AB üyesi ülkede idam cezası yoktur. Halk istiyor diye idam cezası gelirse, Türkiye AB üyesi olamaz. Bu sebeple Ahmet Hakan’ın ifadesiyle siyasilere “boşuna gaz verilmesin.”
SBF’den arkadaşım, eski başbakan Mesut Yılmaz idam gelirse 7 maddede ne olacağını Ahmet Hakan’a açıklamıştır: Sözleşme ihlal edilir, Avrupa Konseyi üyeliği biter, suçluları iade sözleşmesi ihlal edilir, müzakereler dondurulur, Avrupa iade etmez, evrensel hukuktan kopulur, Beyaz Rusya’nın gerisine düşeriz.
Vatandaşın “asın asın” diyerek siyasilere baskı yapmasına siyasiler kulak tıkamalıdır. Eğer bir yanlış kararla kişi idam edilir ve sonra idam kararının yanlışlığı ortaya çıkarsa, idam edileni geri getirmek mümkün değildir. Bu konuda Akif Beki’nin “Ya sapık diye asılsaydı” başlıklı yazısını idam isteyenler mutlaka okumalıdır. Çünkü meydanlarda seslerini yükseltenler, bilgi sahibi olmadan fikir sahibidirler. Bu tür popülist söylemler ülkeye zarar verir. Abdülkadir Selvi 3 Kasım 2016 tarihli yazısında “Öcalan için kesinleşmiş cezası nedeniyle eskiye yürüyemeyecek” demektedir.
İdam cezasının geri gelmesi durumunda Avrupa Konseyi ile ilişkiler kopabilir, AB üyelik süreci dondurulabilir. Her iki kuruluş Türkiye açısından vazgeçilmezdir. Türkler, Batı’ya yönelmiş bir millettir, Orta Asya’dan çıktıktan sonra daima Batı’ya göç etmiştir. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in idam konusunda 25 Temmuz 2016 tarihinde “İdam cezasının olduğu bir ülkenin AB’de yeri olamaz” dediğini unutmayalım.
Hem AB’ye üye olmak ve hem de idam isteyeceksin. Bu yaman çelişki hiçbir medeni ülkede yoktur.
Aksi durumda Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi gerekir ki bu da Türkiye’de eksen kayması tartışmasını gündeme getirir. Söze son noktayı AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı koymuştur: “İnsanların kafasını karıştırmaya gerek yok!” Çok önemli bir diğer konuda şudur: Türkiye FETÖ terör örgütü başını ABD’den istemektedir. Eğer idam cezası geri gelirse ABD bu iadeyi yapmaz. Yasa çıksa bile Öcalan idam edilemez. Oy için halkın kafasının karıştırılmamasının, herkesin lehine olduğu unutulmamalıdır.
Bir yanıt yazın