“Hak hukuk aramayan itaat”
Ortadoğu’da gelişmemekte israr eden İslam ülkeleri, biat ve itaat etmeyen tebaa bertaraf olurla hükümranlıklarını sürdürmektedir. Bu İslam ülkelerinin gelişememe durumlarından şikayet etmemeleri durumlarından memnun olmalarındandır. Şeria hükümlerini özgürleştirmeye çalışmak başlarına iş açacağını anarşi doğuracağını ve dini vecibeleri yıkacakları korkusundan olduğu kesin. İslam şeyhleri özgürlüklerini batı ülkelerinde buldukları şatafatlı yaşam ile nasılsa yerine getiriyorlardı. Tebaasına özgürlük tanıyarak başlarına iş mi açsalardı?
İslam ülkesi şeyh leri dışında, İslam ülkesi halklarının hak ve eşitlikten uzak yaşamalarını, özgürlük tanıma meraklısı olan batı ülkeleri ve/veya insan hakları bilimcilerinin rahatsız etti. Bu durumu değiştirme çabası içerisinde oldukları düzenledikleri sempozyumlarda dile getirdikleri hususlardan anlaşılıyordu.
İslam ülke halklarına adalet,demokrasi ve eşitlik getirme isteme beyanlarından israrcı olmaları tutmadığı gibi, kendi ülkelerinde İslamofobi’nin yaygınlaşmamasını da sağlayamadılar.
Halkı laizm’e bilgiye ve kurumsallaşmaya değil, itaat ve biata tebaa olmaya, her mahallede sık aralıklarla bize İslami lisan olan Arap’ça ile hitap eden müezzin seslenmeleri duyulmakta ve İslam’ın temel aldığı Cenaze kaldırma işleri Arapça dualarla yerine getirilmekle programlanmış ise, bu ülke İslami öğeleri baz almış bir ülkedir. Ülkemiz, laiklik esaslarını içeren yasaların kimini Roma Hukukundan kimini İsviçre Medeni Kanunundan almış olması usulden öteye gitmemiştir.
Kadına ve çocuğa tecavüzde şiddete, Roma Hukuku değil güç hukuku esasları devreye sokularak “ama mağdurun rızası vardı”ya sokularak tecavüzcüye az bir ceza veya serbest bırakılma müeyyidesi uygulanmıştır.
.
Ceza yasalarını Roma Hukukundan, aile evlilik gibi medeni yaşamla ilgili hususları İsviçre medeni kanunundan alınmış olması. İslami bir iktidar yönetiminde yandaş bir uygulamaya tabi olmayı önleyememiştir. İsviçre’ den alınan Medeni Kanunda da resmi nikah esas alınmışken İmam nikahı getirilmiştir
Böylece, ülkemizde genelde % 70 varan AKP,MHP ve İyi parti toplamda seçmenden dinin teolojik yönünü değil, ürettiği siyasi kılıfı halka geçirerek ve bunda başarı kazanarak oy kazanabilmiştir.
Böyle bir ülkede, Mahalle imamı, Tarikat lideri ve Kanaat önderlerinin taraf tutan siyasi demeçleri gündemde iken T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2017 yılı verilerine göre 90 bini bulan camilerden “sela” okunmasının temini siyasette İslami partiye avantaj sağlamıştır.
4/3 ü dini ayetlere bağlı toplum yapısından laik kesim lehine oy kazandıracak sologanları üreterek iktidara gelmenin zor olduğu bu son seçimle iyice belirginleşmiştir.
Ayrıca, laik bazlı parti olsun,İslami bazlı parti olsun, CB ye aday gösterdiği adayından daha az oy almış olması, seçmenindeki yapısal çarpıklığı da ortaya koymuştur. Seçmen partiye değil kişiye daha çok vermiştir.
Geçmiş partilerin fıtratında bölünmeler olmuşsa da İslami esasları baz almış 16 yıldır iktidarda olan şahıs bazlı partide üyelerden çatlak ses çıkmamış, bölünme değil, biat ve itaat önde gelmiştir.
İslamcı şahıs partisinin seçilerek gelmiş üyelerinin, biaatkar ve itaatkar olmanın bilincinde, ileriyi önceden görme hassasiyetlerinde ne kadar birlik ve beraberlik içerisinde olmalarını kısaca şöyle özetlemek mümkündür,
“Benim işsizlik sorunum varken 4 milyon Suriyeli mültecinin ülkemizde ne işi var. Şeker fabrikaları, bankalar ve araziler satılmasına ne gerek vardı dememeleri yanında yolsuzluk, ötekileştirme, Fetö cüleri cezalandırma ve ailelerinin mağdur edilmesinde sessiz kalmalarından anlaşılmıştır.”
Erdil Ünsal