Brookings Enstitüsü’nden Ömer Taşpınar, Erdoğan’ın MHP ile kurduğu ortaklığın AB ve ABD ile ilişkilere olumlu yansımayacağı görüşünde. Taşpınar’a göre Rusya da Türkiye için stratejik bir ortak değil.
Washington merkezli Brooking Enstitüsü’nün Türkiye ve Ortadoğu uzmanı Ömer Taşpınar, 24 Haziran sonrası Erdoğan’ın yeni döneminde ABD-Rusya ekseninde Türkiye’nin dış politikası konusunda DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı. MHP ile yapılan ortaklığa atfen Erdoğan’ın daha milliyetçi bir çizgide hareket edeceğine işaret eden Taşpınar, Erdoğan’ın milliyetçilikle kurduğu ilişkinin artık taktiksel değil organik olduğu görüşünde. Taşpınar, bunun da Batı ile olan ilişkilerine olumlu yansımayacağına işaret etti.
DW Türkçe: Erdoğan geniş yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanı olarak artık yeni bir hükümetle uluslararası kamuoyunun karşısına çıkacak. Batı’da Türkiye artık tek adam rejimi olarak tanımlanıyor. Bu imaj Ankara’nın dış politikasında nasıl bir etki yaratacak?
Ömer Taşpınar: Recep Tayyip Erdoğan’ın şu anda başkanlık sistemi içinde başkan olması ve bütün güçleri elinde toplaması bir bakıma malumun ilanı, özellikle Batı dünyası için. Uzunca bir süredir Erdoğan’ın oldukça otoriter bir yola girdiği Batı tarafından biliniyordu. Fakat bunu anayasayı zorlayarak, Türkiye’deki kurumları, sistemi zorlayarak yapıyordu. Şu anda ise resmiyete kavuştu. Bu seçimler gösterdi ki Erdoğan kalıcı. Erdoğan Türkiye’de bir beş yıla daha damgasını vuracak bir isim. Dolayısıyla, AB olsun ABD olsun realist olacaklarsa, ki realist olmak zorundalar, mevcut güç dengeleri içinde hareket etmeleri gerekecek. Türkiye’deki mevcut güç dengesi de gayet ortada.
Erdoğan, Batı ile ilişkilerinde alternatifler yaratmaya çalışıyor. ABD ve AB’ye alternatif olarak Rusya ile yakınlaşma çabası içinde. Erdoğan’ın Rusya ile ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye aslında Rusya ile stratejik bir ortaklık içinde değil. Çünkü stratejik olarak baktığınızda Rusya ve Türkiye’nin aynı gözlükle baktıkları pek bir mesele yok. Neredeyse en önemli konularda zıt pozisyonlarda duruyorlar birbirlerine. Mesela Erdoğan, Kırım’a gidip hiç de Rusya’nın hoşuna gitmeyecek şeyler söylüyor. Azerbaycan-Ermenistan meselesinde, Karabağ konusunda, Rusya ve Türkiye farklı cephelerde. Yunanistan ve Kıbrıs meselelerinde Rusya geleneksel olarak daha çok Yunanistan ve Rumların yanında. Rusya’nın Kürtlerle olan ilişkisi de gözardı ediliyor. Çünkü ABD, PKK’yı bir terör örgütü olarak görüyor, ama Moskova görmüyor. Entellektüel platformdan baktığınız zaman Türkiye’nin Rusya sevdasının bir karşılığı var. Ama Türkiye, ABD ile hâlâ stratejik bir vizyon paylaşıyor.
Türkiye’nin ABD ile ilişkileri zor bir dönemden geçiyor. Özellikle de Suriye konusunda. Menbiç içinbir yol haritası oluşturuldu, ama Suriye krizinde Türkiye ve ABD’nin temel çatışma noktaları ortadan kaldırılmış değil. Ankara–Washington ilişkileri yeni dönemde nasıl bir seyir izleyecek sizce?
Türkiye-ABD ilişkilerinde eğer ana mesele Kürt meselesi ise, Kuzey Suriye ise, PKK ise benim şu anda tünelin sonunda ışık görmek gibi bir analizim yok, göremiyorum. Fethullah Gülen meselesi ise, ki bu Tayyip Erdoğan için önemli, oradan da bir şey çıkmayacak. Trump bile bütün kuralları çiğneyecek bir adamken gördük ki; kolay kolay Gülen’i alıp Pennsylvania’daki çiftliğinden Türkiye’ye veremiyor. Dolayısıyla antiamerikanizm Türkiye’de devam edecek. Kürt meselesi bana göre kötüleşmeye devam edecek Türkiye’de. Türk-Amerikan ilişkilerinde bazı yüzeysel gelişmeler dışında ciddi iyileşme görmüyorum. Kongre çok kızgın Erdoğan’a. Kongre’den çok ciddi bir yaptırım tasarısı da çıkabilir. Dolayısıyla ilişkiler ABD ile gergin devam edecek önümüzdeki dönemde.
Peki Suriye’nin kuzeyinde yeni ber operasyon bekliyor musunuz?
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde istediğini elde ettiğini düşünüyorum. Afrin’de Türkiye bir koridoru kırdı. Kuzey Suriye’de o Türkiye’deki milliyetçilerin çok sevdiği deyimle, ‘Akdeniz’e kadar açılan bir Kürt koridoru’ yok. Hiçbir zaman da olmayacaktı. Çünkü biraz bu coğrafya ve demografi bilmemekle ilgili. Akdeniz’e açılmaları için zaten Lazkiye’yi almaları gerekiyordu. O coğrafya zaten Kürt coğrafyası değil. Türkiye’nin korkusu orada bir Kürt devleti kurulmasıydı, ama o Kürt devleti öyle kolay kolay kurulacak bir devlet değil.
Yeni dönemde ‘Türkiye’nin dış politikasına daha milliyetçi bir bakış açısı yerleşecek‘ demek mümkün mü?
Artık Türkiye çok daha ciddi bir milliyetçi koridora girdi. Bu milliyetçi koridor AK Parti-MHP ortaklığı çok ciddiye alınması gereken bir ortaklık. Çünkü bu, Türk-İslam sentezidir. Bu Erdoğan’ın geçmişte yaptığı ortaklıklara benzemez. Fethullah Gülen’le Kürtlerle girdiği ortaklıklar hep taktikseldir. Bunların arkasında bir stratejik veya felsefi bir beraberlik yoktur. Bugün milliyetçilerle girdiği ortaklık Erdoğan’ın devlet olmasının bir sonucu. Eskiden Erdoğan liberallerle, Gülen’le ve Kürtlerle tam olarak devlet olmadığı için, devlet de ona güvenmediği için ortaklık kuruyordu. Bugün artık Türkiye’de devlet, daha somut olarak söyleyeyim, asker kalmadı. Asker korkusu yok Erdoğan’da. Dolayısıyla Türkiye’de çok ciddi derinden gelen milliyetçi bir dalga var. Ve bu dalgada Erdoğan milliyetçilikle bir organik bağ içinde. Milliyetçilikle kurduğu ilişki artık taktiksel değil, organik. Buradan demokrasi çıkmaz. Bu şekilde giderse faşizm çıkar. Bu da Kürt meselesi olsun, Avrupa ile ilişkiler olsun, ABD ile ilişkiler olsun Türkiye’ye iyi gelişmeler getirmez.
Söyleşi: Hülya Schenk
Deutsche Welle Türkçe
Bir yanıt yazın