Adil olmayan bir ortamda, baskı, korku – hile hurda yöntemleri ve silah sesleri arasında bir seçimi daha Recep Tayyip Erdoğan ve partisi kazandı. Savcılar, emniyet mensupları bu silahlı militanları seyretti…
Aslında buna “kazandı” da denilemez.
Çünkü YSK’nın yaptığı son güncellemeye göre AKP’nin meclisteki oy oranı yüzde 42 bandından, yüzde 41’e düştü.
Eğer seçimden önce AKP – MHP, birleşip, bir “Cumhur ittifak”ı gibi ucube (acayip) bir koalisyon yapmasaydı, bugün mecliste AKP, ne başbakan seçebilecek ne de hükümet olabilecekti…
Hiç beklenmedik bir oranda MHP’de oy patlaması yaşanması, bir takım ayak oyunlarının önceden planlandığını göstermektedir.
Cumhur İttifakı yöntemiyle Erdoğan, yüzde 52,6 oranı ile Cumhurbaşkanı seçildi. Bu sayıdan MHP’nin aldığı 11,2’yi çıkarırsak, geriye 41,4 kalıyor.
Buna göre eski seçim sistemi yürürlükte olsaydı Erdoğan başkan seçilemeyecekti.
Yani bu rakamlar hem Recep Tayyip Erdoğan’ın hem de partisinin aslında oy kaybettiğini göstermektedir.
Bunlar seçim gerçekleri… Ama bir gerçek daha var ki, artık Erdoğan tek adamdır. Türkiye’de tek söz sahibi kişidir.
Her şey ondan sorulacak, her şeye o karar verecektir…
Türkiye tarihinde padişahlık döneminden sonra ilk kez uygulamaya konulan, yeni bir devlet yönetim sistemidir bu…
Bu yol, bu gidişat ülkemiz için çok tehlikeli ve riskli bir yoldur.
Cumhurbaşkanı yeni sistemde, hükümeti kuracak, bakanları kendisi seçecektir. Yargı, yürütme, yasama onun emrinde olacaktır.
5 yıllık bir çalışmanın ve hazırlığın sonucunda AKP, 2023 yılında cumhuriyeti ve laik sistemi İslam Cumhuriyetine dönüştürmeye hazırlanmaktadır. Asıl hedefi budur…
Yani Kemalist Cumhuriyetin kuruluşunun 100. Yılında…
Bu konuda tüm Atatürkçüler, tüm vatanseverler bir araya gelmeli, önce bir durum değerlendirmesi yapmalı, sonra da Türkiye’nin kurtuluşunda nasıl bir yol, yöntem izlenecek, bu konuşulmalı, tartışılmalıdır…
Şu bir gerçek:
Artık bugünkü muhalefet yöneticileri ve yöntemleri ile bu yeni rejime karşı mücadele verilemez. Verilemiyor. Şimdiye dek verilemedi.
Gözümüzün önünde, adım adım cumhuriyet, laiklik yok edildi. Ülke şeyhler, şıhlar, tarikatlar, tarikatçılar cennetine döndü. Fakirlik, işsizlik zirve yaptı. Bunu hepimiz yaşadık…
CHP yönetimi ve Genel Başkan, AKP’ye karşı şimdiye dek hiçbir başarı elde edemedi. Bu konuda onlarca makale yazdım. Hem de Kılıçdaroğlu daha 6 aylık başkanken onu çeşitli konularda ve izlediği yanlış politik çizgide eleştirdim, uyardım. Açık mektup yayınladım.
Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır…” sözünü anımsattım.
Duyan olmadı. Gören olmadı
Başkan olunca, kendisinden çok şey beklenen Kemal Bey, CHP’lileri hayal kırıklığına uğrattı. Hangi taşı kaldırsan altından cemaatçilerin, cumhuriyet düşmanlarının çıktığı bir ortamda o şöyle konuşuyordu:
“Türkiye’de laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum, ben cemaatlere saygılıyım, insanlarımız manevi dünyalarında cemaatlere yakın olabilir. Nurcu da olabilir, Süleymancı da Fethullahçı da… Yeter ki bunu siyasallaştırmasınlar. Manevi dünyayı siyasete alet etmesinler…”
Cumhuriyet düşmanı, emperyalist dostu Seyit Rıza’ları, Şeyh Saitleri, Said Nursi’leri Atatürk’e tercih ettiler…
Altı Ok rafa kaldırıldı. Yani milliyetçilik, cumhuriyetçilik, devletçilik, halkçılık, devrimcilik, laiklik okları birer birer kırılıp, paramparça edilerek, çöp kutusuna atıldı…
Milliyetçilere, ulusalcılara, tam bağımsızlık yanlısı milletvekillerine düşman oldular… APO, Fethullah Gülen yanlılarından çok Cumhuriyetçilerle, ulusalcılarla uğraştılar, onlara küfürlü sözler söylediler.
Ama Atatürk’ün partisinde PKK’lıların, Gülen’cilerin, Cumhuriyet düşmanlarının “NE İŞİ OLDUĞUNU” sormak akıllarının ucundan bile geçmedi…
Atatürk’ün şiddetle karşı çıktığı etnik, mezhepsel bölünmeleri büyük bir aşk ve şehvetle desteklediler ve bütün bu Ortaçağ kalıntılarına verdikleri desteği “Özgürlük” yalanı ile perdelemeye çalıştılar.
Libya’da, Irak’ta Kaddafilerin, Saddamların linç edilmesine alkış tuttular…
Ve bu günlere geldik…
Ana muhalefet yöneticileri de yavru muhalefet yöneticileri de koltuklarına Japon yapıştırıcı ile yapışmış durumdadırlar şimdi…
Ama Türkiye’nin geleceği için, Türkiye’nin “Tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir ülke” olabilmesi için, Türkiye’nin yeniden birlik ve bütünlüğünü sağlayabilmesi için, yeniden yeryüzünde saygın, üniter, ulusal bir devlet olabilmesi için…
Yani özetle,
AKP belasından kurtulabilmek için, ÖNCE YANDAŞ, KOLTUK DEĞNEĞİ MUHALEFETTEN KURTULMAMIZ GEREKİR…
Sonra da halkla birlikte, yeni yeni “Direnişler” yaratarak tümünden kurtulmak gerekir…