Ben ve ailem 22 Haziran 2018 tarihinde Sabancı Üniversitesi mezuniyet törenine oğlum Cihan Karluk Bilgisayar Mühendisi diplomasını aldığı için katıldık. Tören, Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Rektör Prof. Dr. Zehra Sayers ve Anadolu Üniversitesi Senatosu’nda birlikte görev yaptığımız şu anda TÜBİTAK Başkanı ve Sabancı Üniversite’nin eski rektörü Prof. Dr. Hasan Mandal’ın da katılımıyla gerçekleşmiştir.
42 yıllık öğretim üyeliğim sürecinde çok sayıda mezuniyet törenine katıldım. Fakat Sabancı Üniversite’nde cuma günü gerçekleşen törenin bir benzerine tanık olmadım. Bu törendeki etkinlik zenginliği, öğretim üyelerinin içtenliği, öğrenci velilerine gösterilen saygı ve konukseverlik, zamanlamaya dikkat edilmesi, coşku, özellikle konuk davetlinin ufuk açan konuşması beni çok etkilemiştir. Bu tespitlerimin oğlum Cihan Karluk’un diploma almasından dolayı Üniversite’ye duyduğum sempatiden kaynaklandığı sanılmamalıdır.
Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı açılış konuşmasında, ” Tarihin akışı içinde bu tip geri dönüşlerin geçici olduğunu biliyoruz. Ben önümüzdeki yılların hem dünyada hem de ülkemizde, demokrasi ve insan hakları açısından daha iyi yıllar olacağı iyimserliğini koruyorum. Çünkü sizlere ve aldığınız eğitime güveniyorum” demiştir.
Sabancı, insanların sadece sevdiği ve anlam bulduğu işte başarılı ve mutlu olabileceğine dikkat çekerek, “Sadece tutkuyla ve önemli olduğuna inanılarak gidilen bir yol, keyif verir ve hedefine ulaşabilir. Öncelikle kendinizi iyi tanıyın. Yaptığınız işin hakkını verin. Odaklanın, sebat gösterin. Değişimden de korkmayın. Yeterince emek ve ısrar gösterdikten sonra aklınızı, muhakemenizi ve tüm yetkinliklerinizi kullanarak, yeni yollar seçme cesaretini de gösterin. Ben sizin hangi alanda çalışırsanız çalışın, hangi işi yaparsanız yapın, elinizden gelenin en iyisini yapacağınıza ve fark yaratacağınıza inanıyorum” değerlendirmesinde bulunmuştur.
Rektör Zehra Sayers ise Sabancı Üniversitesi mezunlarının, dünyanın çeşitli yerlerinde gittikleri yerlere değer kattıklarını, başarılı olduklarını belirterek mezunların Sabancı Üniversitesi’nde sadece bir bilim dalının veya bir mesleğin öğrenimini görmediklerini, aynı zamanda insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlere sahip, her konuyu sorgulayan bir zihinle ele alan, bilimin ve bilginin gücüne inanan, Atatürk’ünde istediği gibi “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” gençler olarak yetiştiklerini açıklamıştır.
Düzenlenen mezuniyet töreninde lisansüstünde 19. dönem, lisans programlarında 16. dönem mezunları verilmiş, 26 ülkeden lisans ve lisans üstü olmak üzere 1,200 öğrenci mezun olmuştur.
Akademik Yıl Kapanış Konferansı’nda Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Programı 2009 Yüksek Lisans Mezunu Canan Dağdeviren “Sevgileri Yarınlara Bırakmayalım” başlıklı bir konuşma yapmıştır. Dağdeviren, mezuniyet sınıfının inisiyatifi ile sürdürülen, demokratik ve katılımcı bir seçim süreci sonucunda belirlenmiştir. Türk kamuoyunun bir belirli kısmı dışında Canan Dağdeviren fazla tanınmamaktadır. Eğer Dağdeviren bir futbolcu olsaydı, onu herkes tanırdı. Ama Türkiye’de bilim ve bilimsel çalışmalar hep geri planda kaldığı için sanrım belli bir kesim dışında Dağdeviren’i tanıyan yoktur. Bu da Türk kamuoyunun bilime ve bilimsel çalışmalara ne kadar önem verdiğini göstermektedir.
Vatandaşlara Dağdeviren kimdir diye sorsalar, herhalde “dağı deviren güçlü adam” derler. Dağı devirme konusunda haklı olabilirler ama o dağ bildiğimiz dağ değildir. Canan Dağdeviren bir dağı devirmiştir. Fakat o dağ bilimsel düşünce ve gelişmenin önüne konan dağdır. Maalesef bu dağı yıkabilen az sayıdaki Türk bilim insanından biridir Dağdeviren.
Canan Dağdeviren 4 Mayıs 1985 tarihinde İstanbul’da doğmuş, Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği’nden mezun olmuştur. Haziran 2009’da Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Programı’nda yüksek lisans eğitimini tamamlamış, aynı yıl Fulbright Doktora Bursu’nu kazanarak The University of Illinois at Urbana, Champaign’de (UIUC) Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümde doktora eğitimine başlamıştır.
Prof. John A. Rogers danışmanlığında fizik, elektronik, kimya, malzeme, mekanik ve tıp alanlarının kapsamına giren esnek ve katlanabilir, vücut içine ve deri üstüne yapıştırılabilir/giyilebilir elektronik aletler üzerinde çalışmalar yapmıştır. 2014-2016 yılları arasında doktora sonrası çalışmaları için MIT’de tarihte en çok referans edilmiş mühendis olan Prof. Robert Langer ile çalışmıştır.
Dağdeviren, Aralık 2014’te Harvard Üniversitesi’nin Genç Akademi Üyesi (Junior Fellow of Harvard) seçilmiştir. Türkiye’den Akademi’ye üye olan ilk kişidir. Gençlerin Nobel’i olarak adlandırılan Science&SciLifeLab Ödülü’nü tıp alanında kazanmış, Nobel Ödülü Töreni’ne davetli olarak katılmıştır. 2017 yılında American Academy of Achievement’in Türkiye’den seçilen ilk Innovasyon ve Teknoloji Delegesi olmuştur. MIT Media Lab’da kendi araştırma grubunu kurmuştur. Halen grubuyla birlikte araştırmalarına devam etmektedir.
Dr. Canan Dağdeviren, başarılı araştırmacılara dünyanın her yerinde çeşitli engellerin olduğunu söyleyerek, “Bahanelerden çok hayalleriniz olsun. Bu nedenle hayallerinizi takip edin” demiştir. Özellikle medikal teknoloji alanında geliştirdiği projelerle birçok uluslararası ödülün sahibi olan Dağdeviren, başarıyı paylaşmanın bulaşıcı olduğunu şöyle açıklamıştır:
“İnsanın olduğu her yerde engeller var. Bu ABD için de geçerli. Bahanelerden çok hayalleriniz olsun. Bu nedenle hayallerinizi takip edin. Başarıyı paylaşmak bulaşıcı. Çevrenizle başarılarınızı paylaşmaya çalışın… Başarıda yeni fırsatlar yakalamak için bunu yapmalıyız. Ben bunun birçok kez bana yeni imkanlar sunduğunu gördüm. Dedemi kalp yetmezliğinden 28 yaşında kaybetmişiz. Kalp ritmi düzenlemesini sağlayan esnek ve hafif bir cihaz geliştirdim. Genelde bilim çalışmaları doğadan esinlenir ama biz çevremizdeki, ailemizdeki rahatsızlıklardan etkileniyoruz. Doktora için Fulbright Bursu aldığımda ABD Illinois Urbana Champaign Üniversitesi’ni tercih ettim. Bana neden Harvard veya MIT’i seçmediğimi sordular. Çünkü ilgilendiğim alanda dünyanın en iyi bilim insanlarından biri oradaydı. Bu nedenle okulların isimleri yerine çalışmak istediğiniz hocalara göre hareket etmelisiniz.”
Maymunlarında parkinson hastalığına yakalandığını ve beyin iğnesinin maymunlarda yapılan deneylerinde el titremesinin iğnenin yapılmasından hemen sonra durdurulabildiğini de anlatan Dağdeviren, beyinle ilgili birçok hastalık için buluşlarının umut olduğunu söylemiştir. Hayatını ALS hastalığıyla mücadele ederek geçiren, geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden ünlü fizikçi Stephen Hawking’le 2016’da tanışan Dağdeviren, uzun süre Hawking’in bilgisayar yardımı olmadan çenesine yapıştırılacak bir cihazla konuşmasını saptamak üzere çalıştığını açıklamıştır.
Dağdeviren, büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır” görüşüne de sahip çıkmıştır. Atatürk, bilim ve teknolojinin dışa bağımlılığa karşı önemli bir çözüm olduğunu görmüş ve bu sebeple bilim ve teknolojiye çok önem vermiştir: “İlim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişmesini kavramak ve izlemek şarttır.”
Atatürk, çağdaş toplumun temel prensibinin bilim ve teknolojinin yakından izlenmesi olduğu görüşündedir: “Bu millet ve memleket ilme ve irfana çok muhtaç; eğitim ve öğretim görmek için, ilim ve fen almak için Avrupa’ya Amerika’ya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz. İlim ve fen ve ihtisas nerede varsa, sanat nerede varsa gidip öğrenmeye mecburuz. Çok çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek ise boşuna yorulmak terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur.”
Atatürk, bilimsel ve akademik anlamda ülkenin acilen gelişmesi gerektiğini belirtmiş, o dönmede başarılı Türk öğrenciler devlet bursları ile Avrupa ve Amerika’ya gönderilmiştir. Daha sonra bu öğrenciler dönerek Türkiye’nin gerek ekonomisine ve gerekse biliminin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.
Güney Kore ve Türkiye 1960’lı yıllarda aynı ekonomik gelişme seviyesindedir. Günümüzde Türkiye ile Güney Kore arasındaki gelişme farkını sebebi, Güney Kore’nin eğitime ve bilimsel düşünceye verdiği önemdir. Güney Kore o dönemde çok sayıda öğrenciyi özellikle mühendislik alanında ABD’ye göndermiştir.
Atatürk, “Dünya’da her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir” derken ne kadar haklı olduğunu Güney Kore örneği ortaya koymaktadır.
Güney Kore’de kişi başına düşen gelir 1963 yılında 100 ABD dolarından 2017 de 29,115 dolara yükselmiştir. Türkiye’de 1960 yılında kişi başına düşen milli gelir 359 dolardı. 2017’de kişi başına milli gelir Güney Kore’nin üçte biri kadar olan 10,597 dolardır ve Türkiye orta gelir tuzağından çıkamamaktadır.
1960’lı yıllarda Türkiye’de yaşayanlar Güney Kore’de yaşayanlardan daha zengin iken, geçen sürede durum Türkiye’nin aleyhine gelişmiştir. Aradaki farkın sebebi Güney Kore’nin insana yaptığı yatırımdır. Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki gelişmesinin ana kaynağı da yetişmiş insan gücüdür. Güney Kore’deki tarım sektörü, ülkenin GSYH’na çok az katkıda bulunmaktadır (%2,3) ve nüfusun sadece yüzde 6’nı istihdam etmektedir.
Sabancı Üniversitesi Londra merkezli yükseköğretim derecelendirme kuruluşu Quacquarelli Symonds (QS) Dünya Üniversiteleri Sıralaması’nda Türkiye’den 10 üniversite yer almıştır. Fakat geçen yıla göre Türk üniversiteleri sıra kaybetmiştir. QS ve Times Dergisi, ilk defa 2004 yılında birlikte anket ağırlıklı dünya üniversite sıralamasını açıklamıştır. İki kuruluş 2010’da ayrılmış, Times daha sonra Thomson Reuters ile işbirliği yaparak THE adını altında dünya sıralaması yapmayı sürdürmüştür.
Quacquarelli Symonds Scopus’un verilerini kullanarak ve üniversitelere anket uygulayarak sıralamaktadır. 2004-2009 yılları arasında Times Higher Education ile ortak çalışmış ve üniversite sıralamalarını yayınlamışlardır. QS, üniversiteleri bölüme, fakülteye ve alanlara göre de değerlendirmektedir. Beş alan; sanat, mühendislik ve teknoloji, tıp, doğa bilimleri ve sosyal bilimler ve yönetimdir. Sanat dışındaki alanlarda birinciler ABD’deki üniversitelerdir.
QS sıralamaları, üniversite performansı ile ilgili karşılaştırmalı veriler arasında dünyanın en popüler kaynağı haline gelmiştir. QS sıralaması, akademisyenler arasında yapılan anket sonucu belirlenen akademik saygınlık (yüzde 40), işverenlere yapılan anket sonucu belirlenen mezunların iş yerindeki saygınlık (yüzde 10), öğretim üyesi-öğrenci oranı (yüzde 20), Scopus veri tabanından derlenen öğretim üyesi başına alınan atıflar (yüzde 20), uluslararası öğrenciler (yüzde 5) ve uluslararası öğretim üyeleri (yüzde 5) kriterleri kullanılarak yapılmaktadır.
QS sıralamasında Türk üniversiteleri arasında ilk üçe vakıf üniversiteleri Koç, Bilkent ve Sabancı girmiştir. Sabancı geçen yıl 461-470 bandında iken 2019 da 501-510 sıraya düşmüştür. Sabancı’nın ve diğer iki vakıf üniversitesinin başarısında şüphesiz bilime ve bilim insanına verilen önem yatmaktadır. Çünkü bu üniversitelerde öğretim üyeliğine atamalarda kişilerin dünya görüşleri ya da siyasi eğimleri değil, proje, tez yönetimi, yayın, patent, atıf, bildiri, bilimsel ödül, danışmanlık gibi bilimsel kriterler esas alınmaktadır.
Adı geçen üniversitelerde google akademikte çok fazla atıfı olan bir öğretim üyesi yerine çok daha az atıfı olan öğretim üyesi siyasi nedenlerle atanmamaktadır.
Üniversitelerde ideolojik yapılanma olmamalı, ideolojik yapılanmalar karşısında üniversite yönetimleri sessiz kalmamalı, bu yapılanmaları görmezden gelmemelidir. Bunun hem akademik bir gereklilik ve hem de vicdani milli bir sorumluluk olduğu unutulmamalıdır. Eğer unutulursa, bu tip üniversiteler dünya sıralamalarına giremezler. Bu tip yapılanmaların olduğu üniversitelerde bilimsel çalışmalar yapılması yerine ideolojik tartışmalar ön plana çıkmaktadır.
Bilimsel kriterleri yok sayıp başka kriterlerle yapılacak bir değerlendirme sonucunda alınan öğretim üyeleri arasından Canan Dağdeviren’lerin çıkmasını beklemek, büyük bir hayaldir. Üniversitelerde bilimsel kriterler yerine başka kriterlerin ön plana çıkarılmaması gerektiğini, Canan Dağdeviren örneği ortaya koymuştur.