Uluslararası dengelerin yeniden kurulmaya çalışıldığı dünyada devlet sayısı hızla artıyor.
Ötekinin toprağındaki ayrılıkçıların bağımsızlığını tanımak, diplomasinin meşru bir yöntemi olarak öne çıkmıştır.
Küçük devletçiklerin oluşturulmasına verilen destekler, bir dış politika aracı ve baskı unsuru olarak kullanılabilir hale gelmiş ve dönüşü olmayan sorunlara yol açılmıştır.
Mikro milliyetçilik dünyayı bir kaos ortamına sürüklemekle tehdit ediyor…
*
Bu perspektifte spekülatör George Soros, Makedonya’nın ismi için Atina ile Üsküp arasında imzalanan anlaşmaya dair,
“Balkanlarda Avrupa’yı İstikrarlılaştırmak İçin Bir Şans ” başlıklı makalesinde,
Trans-Atlantik birliğin II. Dünya Savaşı’ndan beri en düşük noktaya gerilediğine, her ulusal genel seçimde Avrupa Birliği’ne meydan okunduğuna dikkat çekiyor.
“Bölgedeki tek oyuncular ABD ile Avrupa değildir. Rusya çıkarları tehdit edilirse, müdahale edeceğini net biçimde gösterdi.
Recep Tayyip Erdoğan varlığını her devlette hissettiriyor” diyor…
*
G.Soros’un işaret ettiği Balkanlarda, eski Yugoslayva topraklarında bulunan Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Slovenya ve Makedonya, Kosova cumhuriyetleri ile Voyvodina özerk bölgesindeki gelişmeler, küresel güçlerin tavrı ve gelecek tasarımlarının belirlenmesi bakımından önemlidir.
*
Batı, Balkan ülkelerinin tamamının kendi çizdikleri yönde olmasını istiyor.
Bu ülkelerin AB üyeliği yolunda uyum politikalarını gerçekleştirmedeki heveslerini bunu kolaylaştıracak bir etken olarak görüyor.
Ancak AB’nin sınırları belirlenmiş, ayrıntıları planlanmış, sonuçları üzerinde düşünülmüş bir Balkan Politikası bulunmuyor.
Yine de bir şekilde bölünmüş, parçalanmış birimlerin yönetiminde söz sahibi olmanın gayreti gösteriliyor…
*
Rusya ise dış politika stratejisini belirlerken uzun dönem Balkanlara yönelik belli bir siyasi strateji belirlememiştir.
Balkanlarda çıkan çatışmalar sırasında beklendiğinden daha pasif bir duruş sergilenmiş,
Balkanların Rusya’dan soğumasına ve oradaki etkisinin azalmasına neden olunmuştur.
Buna rağmen ne Balkanlar ne de Rusya bağlarının tamamı ile kopmasını göze alabilecek durumda değildir.
Çünkü Balkan ülkelerinin Rusya ile tarihi bağı olduğu kadar ticari ve ekonomik açıdan da önemli çıkarları bulunuyor.
Rusya’nın da Balkanlar ile bağını koparması önemli stratejik ortağını kaybetmesi anlamına geliyor ki;
Bu durum Rusya’nın hem dış, hem ekonomik hem de siyasi politikasına bir darbe sayılıyor…
*
Rusya’nın Kırım’ı, Abhazya ve Güney Osetya’yı ilhakıyla Batı ile arasında oluşan uluslararası hukukî sorunların bir çok emsali Balkan coğrafyası ülkelerinde mevcuttur.
Batı’nın stratejisi, Büyük Enerji Güvenliği için Avrupa pazarlarına ulaşan enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, Avrupa ülkelerinin de enerji alımının büyük bir kısmında Rusya’ya bağlı olmamasını sağlamak hedefi olsa da, Balkan coğrafyası enerji hatları güzergahında büyük önem arzediyor.
*
Batı’nın; Rusya ve Avrasya İşbirliği Teşkilatı’nın siyaseten ve ekonomik olarak yeniden eski Sovyet bloku ülkelerini eline geçirmesinden duyduğu endişeler,
ABD’nin Balkanlar, Doğu Avrupa ve Kafkasya’yı Rusya’ya mı terk edeceği sorularından doğan gerginlikler,
Üstelik bu vizyonun yansıdığı Ortadoğu’da “NATO üyesi olmayan Büyük Stratejik Ortak İsrail” gerçeğinde dünya oldukça kritik bir dönemden geçiyor…
Bu noktada Rusya’nın enerjiyi ekonomisini dış politikasının belirleyeni haline getirdiğini hatırdan çıkarmamak gerekiyor.
*
Bu yüzden Batı ve Rusya arasında Balkanlarda Kosova, Sırbistan,Karadağ, Makedonya’da hem siyasi hem ekonomik büyük bir mücadele cereyan ediyor.
*
Türkiye ise eski Başbakan A.Davutoğlu’nun “Savaşmadan Saraybosna’yı Şam’a, Bingazi’yi Erzurum’a, Batum’a bağlayacağız.
Bunu dediğimizde, bize “yeni Osmanlıcı ” diyorlar.
Bütün Avrupa’yı birleştirenler yeni Romacı olmuyor, Ortadoğu coğrafyasını birleştirenler yeni Osmanlıcı oluyor.
Neden Türkiye, eski topraklarında Balkanlarda, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da yeniden liderlik kurmasın” ifadesiyle açıkladığı siyasetin;
Esas lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında Balkan coğrafyasında maceradan maceraya koşuyor…
*
On yıldan uzun süredir Erdoğan, mesela;
Dünyada etnik uyum konusunda örnek ülkeler arasında gösterilen eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti’ni (FYROM) bir Türk uydusu gibi görüyor.
Dünya Bankası’na göre, 2016’da Türkiye’nin FYROM’a ihracatı 378 milyon dolar ve ithalatı 82,6 milyon dolardır.
Türkiye İstatistik Kurumu yaklaşık 100 Türk işadamının FYROM’da 1,47 milyar dolar yatırım yaptığını bildiriyor.
*
İşte bu noktada Erdoğan, FYROM’daki Arnavutları ekonomik ve finansal yatırımlarında koz olarak kullanıyor.
Yatırımlar Slavların yaşadığı bölgelere odaklanırken, Arnavut tarafında İslami gündemini desteklemek üzere dini kurumlara yatırım yapılıyor.
Böylece Arnavut milliyetçiliği güçlü bir İslami kimliğe dönüştürülürken, bu hamle FYROM devleti için istikrarın garantisi olarak lanse ediliyor!
*
Aslında Müslüman Arnavutlarla Ortodoks Makedonlar arasında etnik gerginlik körükleniyor.
Erdoğan, FYROM’daki nüfuzunu; camiler ve Türk okulları inşasıyla ve medya, dini kurumlar ve kendine yakın siyasi partiler ile sivil toplum kuruluşlarını finanse ederek ve bunları yakın iş arkadaşları tarafından doğrudan kontrol ederek geliştiriyor.
Türkiye İşbirliği ve Koordinasyon Dairesi (TİKA), Üsküp’te bir ülke koordinatörlüğü görevini yürütüyor ki; 2017’de FYROM’da 600’e yakın projeyi tamamlamıştır
Erdoğan ülkedeki Arnavutların çoğunluğunu etkilemede son derece başarılıdır ve bunların çoğu onu tek ve güvenilir lider olarak kabul ediyor…
*
FYROM’daki nüfusun üçte ikisi Ortodoks Hıristiyan ve nüfusun diğer üçte biri ağırlıklı olarak Arnavut Müslümanlarıdır.
2001’de iki grup arasındaki gerginlikler, hükümet güvenlik güçleri ile Arnavutluk Ulusal Kurtuluş Ordusu arasında silahlı bir çatışmaya dönüştü.
Kısa ömürlü çatışma Ohri Anlaşması ile sona erdi.
Barış anlaşması, FYROM’un Arnavut vatandaşlarına verilen sosyal ve politik hakların artmasını sağladı ama farklı gruplar arasındaki ilişkiler hala sağlıklı değildir.
FYROM temel insan haklarını reddediyor;Arnavutlar dezavantajlı ve ihmal edilmişlerdir ve eşitsizlikten muzdariptirler.
*
Şimdi Arnavutların çoğunluğu Arnavut ulusal kimliğinden ziyade kendilerini Müslüman olarak tanımlıyor…
FYROM’da Erdoğan’ı tartışmaya cesaret eden herkes ” İnternet Tugayı’ nın hedefi haline geliyor ve hain olarak damgalanıyor.
Müslüman Arnavutlarla Ortodoks Makedonlar arasında etnik gerginlik yaşanıyor...
Gerginliğin dışında kalmaya çalışan Türkler, Romanlar, Boşnaklar, Torbeşler, Sırplar, Bulgarlar ve Ulahlar tüm çabalara rağmen radikal çevreler tarafından konunun dini platforma kaydırılması yüzünden taraf olmaya yöneltiliyor…
Arnavut nüfusun yoğun olduğu Sırbistan-Kosava sınırında, Arnavut kökenliler ile radikal İslamcılardan oluşan ve bir kısmını IŞİD saflarında Suriye ve Irak’ta savaşan kişilerin oluşturduğu gruplarla hükümet arasında çıkan ihtilaf FYROM’da ciddi gerilim yaratıyor…
*
Sonuçta İslamcı Cihatçı Müslüman Kardeşler örgütünün hamisi Recep Tayyip Erdoğan,
İnanışı doğrultusunda mali ve dini araçlarla Balkanları zayıflatarak Hıristiyan Avrupa’yı baltalıyor.
Bu maceraya bazı durumlarda Erdoğan’ın politik-jeostratejik müttefiki Rusya Devlet Başkanı V.Putin’ de eşlik ediyor.
Bu noktada her ikisinin de kişisel kültleri ve misyonları birleşmiştir.
İkisi de diktatör ve Batı karşıtıdır.
*
Erdoğan bu çerçevede tarihi ve küresel anlamda çok önemli 24 Haziran seçimlerinde Türk Milleti tarafından oylanmaya hazırlanıyor.
23. 6. 2018
Yazıları posta kutunda oku