“Anayasamızda milletvekili görevleri ya da yetkileri diye bir bölüm bulunmamaktadır.
Ancak milletvekili görevleri ve yetkileri meclisin görev ve yetkileri bölümünde detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Milletvekillerinin temel vazifeleri ve yetkileri şunlardır:
Kanun koymak, değiştirmek veya kaldırmak.
Bakanlar Kurulunu ve Bakanları denetlemek.
Bakanlar Kuruluna belli bazı konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek.
Bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek.
Para basılmasına karar vermek.
Savaş ilanına karar vermek.
Milletler arası antlaşmaların onaylanmasını onaylamak.
TBMM’nin üye tamsayısının beşte üçlük çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek.
Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmek.”
Genelde Türk kamuoyu Suriyeli mülteci kavramına alışıktı ama artık 24 Haziran seçimleriyle birlikte Suriye’li milletvekili ifadesini de sıkça duyar olduk.
Suriye’nin Hama kentinden Bursa’ya 10 yıl önce gelip, şirket kurarak, turizm ve inşaat sektöründe iş yapmaya başlayan,buraya temelli yerleşen Muhammet Erşahuni ( Erdoğan) şuan milletvekili olarak yukarıdaki görevleri gerçekleştirmeye resmen , Suriyelileri temsilen adaydır.
Buraya kadar herşey normal ..
Fakat aynı Bursa’da Türk oldukları için sürülen, öldürülen , çeşitli işgencelere maruz kalan Ahıskalılar da var..
Normal olmayan ,Suriye ‘li Muhammet ‘e açılan kapıların çok daha önceden gelmiş olmalarına rağmen onlara kapalı olmasıdır ..
Neden?
Neden mi ?.Anlatayım..
Bursa, 1992 sonrasında Türkiye ‘ye gelen Ahıska Türklerinin en çok yerleştikleri illerin başında gelmektedir
Türk olduğu ve her türlü baskıya rağmen kimlik hanesine Türk yazdırmaktan hiç vazgeçmediği için bir asır boyunca tam dört kere sürgün yaşayan Ahıskalı kardeşlerimiz,KGB’nin oyunu ve Ermenilerin eliyle Türkistan coğrafyasında yaşadıkları acıya tanık olduğumuz soydaşlarımızdır…
1-4 Haziran 1989 tarihlerinde Özbekistan’ın Fergane vadisinde Ahıska Türkleri çok ağır ve acı olaylar yaşamış olmalarına rağmen o günlerde ülkemizde Suriyeliler kadar gündem oluşturamamışlardı.
Tıpkı Osmanlı-Rus savaşı sonrasında kaybettiğimiz topraklarımızda dilimizi, dinimizi, özümüzü yaşatmak için direnmenin ağır faturasını ödemeye mahkum edildikleri ; Türkiye sınırında bulunmanın tehlike arz edeceği sonucundan hareketle Sibirya’ya, Türkistan coğrafyasının en kuytu bölgelerine sürülürken çileler çektiklerinde Türkiye ‘de gündem oluşturamadıkları gibi..
1944’ün 14 Kasım sabahı bölgenin Türklerden temizlenmesi için Stalin’in emriyle kadın, çocuk, yaşlı demeden hayvan vagonlarına doldurulup Gürcistan’ın Ahıska bölgesinden sürgüne gönderilen yüz bine yakın soydaşımızdan 17 bini bu yolculukta havasızlıktan, zor koşullardan dolayı hayatını kaybetti…
“Şehirlerin yarası odlara yandı
Şehitler kanıyla yerler boyandı
Ahu figan Asuman’a dayandı
Vay ki harap oldu güzel Ahıska
Özüne çare bul, güzel Ahıska “
Güzel Ahıska özüne çare bulmak için tarih boyunca çarpıştı oysa,
Osmanlı-Rus savaşında olağanüstü mukavemet gösterdi…
Ruslar şimdiki Gürcistan’ın güneyinde, Posof Nehri’nin iki yakasında bulunan Ahıska bölgesini İstanbul’a girişin temel güzergahı olarak görüyorlardı.
Vatan topraklarını yad ellere teslim etmemek, düşmana geçit vermemek için canlarını set yapan Ahıskalılar bu savaşta 40 bin şehit verdiler ama tüm bunlara rağmen 1829’da bölge Rus işgaline maruz kaldı…
“Ahıska bir gül idi gitti
Bir ehl-i dil idi gitti
Söyleyin Sultan Mahmud’a
İstanbul kilidi gitti…”
Ahıskalılar, İstanbul’un kilidi olan has Türkler, öz topraklarından böyle ağıtlar yakarak gittiler, gelinlerinin sandıktaki duvağını bayrak yaparak ve o bayrağı yüz yıl zarfında dört kere farklı yerlere sürülmelerine rağmen hiç ellerinden düşürmeden gittiler…
Ana yurttan koparıldıktan sonra başlayan çileli bir yolculuk boyunca darağacını selamlayan yiğit milletimi şerefle temsil eden Türkler olarak tarihe isimlerini yazdırarak gittiler.
Gittikten, sürüldükten sonra beş farklı ülkede dört binden fazla bölgeye dağıtılarak yaşam mücadelesini devan ettiren Ahıskalılar giderken götürdükleri emanetleri; Ehl-i Müslüm’ün hakkaniyetini, Yunus Emre’nin ana sütü gibi arı Türkçesini, Dedem Korkut’un kahramanlık hikayelerini nesilden nesile aktarılan miras olarak yaşattılar.
Aç biilaç bırakıldılar, çocukları öksüz kaldı, yuvaları viran oldu ama tüm bunlara rağmen onurlarından haysiyetlerinden taviz vermediler, dilenmediler; direndiler…
Stalin tarafından kurşuna dizilerek öldürülen 350 bin Türk aydınından biri olan Ömer Faruk Numanzede, kalemini sadece mensup olduğu Ahıska Türklerinin mücadelesi için değil tüm Türklük için kılıç gibi kullandı hayatı boyunca.
Sanki bugün Türkmenelinde, Urumçi’de, Tebriz’de, Üsküp’te, Karabağ’da yaşananları kastederek şöyle yazdı Numanzede,yüz yıl önce gazete makalesinde:
“Evet, ey Türk! İster sıkıl, ister incin! Yakandan el çekecek değilim.
Sen her şeyi öğrenmek istediğin halde niye bir tek şeyi, yani kendini bilmek istemiyorsun!
Niye kendi varlığından, kendi vücudundan, kendi soy ve neslinden haberin yok?
Niye sana, “Kimsin?” dedikleri vakit hakiki cevabından aciz kalıyorsun?
Niye sadece diyemiyorsun ki: Ben Türk’üm.
Ey yüce merhametli Türk! Senin eski merhametin, ihsanın nişaneleri – o büyük camiler, medreseler, köprüler, hastaneler, çeşmeler hala senin ecdadını hürmetle yâd ettiriyorlar. Şimdi sana ne oldu ki, milyonlarla vücuda gelen eserlerden değil, açlıktan, çıplaklıktan “ölümden beter” bir hale düşen öz kardeşini, öz milletinin yavrularını kurtarmak merhametinden aciz görünüyorsun!”
Şimdi sana ne oldu ki,diye soracak o kadar çok şey oldu ki…
Mesela ;
on yıl önce Suriye’den gelerek Bursa’ya yerleşen Muhammet Erşahuni ( henüz Erdoğan değilken )inşaat ve turizm şirketleri kurma işleriyle meşgulken ,yüzüne tüm kapılar bonkörce açılırken ve sonrakı yıllarda onun gibi çok sayda Suriyeli mülteci Bursa’ya yerleştirilirken
aynı yıl
Bursa’da yaşayan Ahıska Türklerinden 30 aile, devlet tarafından Bitlis’in Ahlat ilçesine gönderildi . .
Devlet politikası, stratejik hamle yapıldı diye düşüne biliriz ama
Suriyeli Muhammet Erşahuni’nin Türk vatandaşı Muhammet Erdoğan olarak Bursa ‘da hatırı sayılır iş adamı olarak rahata erdiği büyük ticari İhalelere imza attığı 2017 yılında ,
Ahıska Sürgün Anıtı önünde basın açıklaması yapan Ahıska Türkleri Kültür ve Dayanışma Dernek Başkanı Mehmet’ in gazetelerde yayımlanmış olan “Artık sesimize kulak verin, halkımızın gözyaşlarını dindirin. Ahıskalıların vatandaşlık, çalışma izni, sağlık ve denklik gibi birçok meselesi var. Bunların çözümü için yetkililerle defalarca görüştük. Her defasında çalışmalara başladıklarını, kısa sürede halledecekleri sözünü verdiler. Ama maalesef bugüne kadar hiçbir şey değişmedi.” feryadından Ahıska Türklerine olan münasebet ortaya çıkıyor..
Üniversitelerde Süriyeliler kontenjanı var ;oysa ,yıllardır gündeme getirdiğim halde Ahıska Türklerine ve diğer zor durumda olan Türkmen kardeşlerimize böyle bir kontenjan uygulanmamakta..
Azerbaycan, yıllardır Ahıska Türkleri için hem yüksek eğitimde hem de parlamentoda kontenjan uygulamaktadır, neden Türkiye ‘de aynısı yapılmıyor?.
Ülkemizde bir kaç milyonu bulan Suriye ‘li realitesinden yola çıkarak onların oylarına talip olanlara , popülizm yaparak Türklüğü dışlayanlara
Türkiye Cumhuriyeti ‘nin elhamdulillah hala Türk Devleti olduğunu ve ebediyen öyle kalacağını hatırlatmak isterim..
Bize en fazla ihtiyaç duyan Türkmeneli’nden milletvekili adayı zaten hayal , onu geçtim
“ bir millet iki devlet “ Can Azerbaycan Türklerinden kaç vasıflı kişi ,ki bunların içinde hatırısayılır genç işadamları da yer alıyordu, başvuruda bulundular ama Suriyeli Muhammet kadar önemli olamadılar..
Ahıskalı soydaşlarıma gelince,
Suriyeli milletvekili,seçildiği taktirde Ahıska Türklerinin yıllardır yetkililerimiz tarafından çözülemeyen sorunlarından biri olan vatandaşlık işini pekala çözür gibime geliyor , malum o taifenin bu konuda hızlı ve başarılı olduğu ortada..
Bir Ahıska Türkü olan Ömer Faruk Numanzade ‘nin yüz yıl önce “ Ey yüce merhametli Türk! Şimdi sana ne oldu ki, ….
öz milletinin yavrularını kurtarmak merhametinden aciz görünüyorsun!
Niye sana, “Kimsin?” dedikleri vakit hakiki cevabından aciz kalıyorsun?
Niye sadece diyemiyorsun ki:
Ben Türk’üm”
sorusuna
herşeye rağmen
“Ben Türk’üm”diyen
Ahıska
( Kerkük Halep Uygur Tebriz ) Türklerinin içinde bulundukları durum en güzel cevaptır..
Velhasıl kelam:Türk olmak Türkiye ‘de dahi bedel ödemektir ..
Prof.Dr. Aygün Attar
Bir yanıt yazın