Başkan D.Trump, “America First” politikasıyla uyumlu, esnek bir tutumla 18 Aralık’ta yayınlanan,
ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi doğrultusunda dünyanın bütün ülkelerine;
1- ABD, uluslararası ilişkilerde güvenlik ve refahın lideridir.
2- ABD, Rusya ve Çin ile olan ilişkilerinde jeopolitik bir zihniyeti benimser.
3- ABD’nin Birleşmiş Milletler Örgütündeki sorumluluğunun daha fazla olduğu kaydıyla uluslararası düzeni Birleşmiş Milletler temel statüsü belirler.
4- ABD, ulusal güvenliği doğrultusunda ekonomik ve siyasi faaliyetlere müdahale eder, ifadesiyle 4 maddeden oluşan bir gündem iddiasında bulundu.
*
Öncelikle ABD’nin eli çok öncesinde kazandıklarından dolayı kuvvetlidir.
Mesela Avrupa Birliği; esasen askeri yüzü NATO olan bir sivil yapıdır.
ABD birbirine denk olmayan bu iki yüzlü yapıda; NATO’yu doğrudan, Avrupa Birliği’ni ise dolaylı olarak yönetiyor.
Bu sayede Washington, Avrupa’daki farklı idarelere farklı yöntemler uyguluyor.
Sonuçta Avrupa Birliği’ndeki güçlü Alman, Fransız, İngiliz ekonomik ve mali çevreleri üzerinde güçlü baskı oluşuyor…
Ve ABD, Avrupa üzerindeki etkisini mütemadiyen muhafaza ediyor…
*
Bu yüzden ABD, İran nükleer anlaşmasından çekilerek AB’yi zarara sürükleyebiliyor.
NATO üyesi Avrupa ülkelerine savunma bütçesine olan katkılarını artırmak için baskı yapabiliyor.
Paris İklim Anlaşması’ndan çekiliyor, Avrupa entegrasyonu projesine kayıtsız duruyor.
Üstelik müttefikleri ve büyük ticaret ortaklarına çelik ve alüminyum tarifelerini artırabiliyor…
*
Bu çerçevede, Başkan D.Trump hafta sonunda Kanada/ Quebec’te G7 liderleri zirvesindeydi.
Ortak Bildiri’de, herkesi kapsayan büyümeye yatırım yapılmasının benimsendiği: Gelecekte etkili olacak iş ve meslek alanlarına hazırlık yapılacağı: Cinsiyet eşitliğinin ve kadınların güçlendirilmesinin geliştirilmesine katkı verileceği duyuruldu.
Daha huzurlu, barış dolu ve güvenli bir dünya inşa etmek için işbirliği vurgulanan bildiride, iklim değişikliği ve temiz enerji konularında birlikte çalışma kararı alındığı açıklandı.
*
Buna rağmen G7 Zirvesi çok zayıf bir görüntü verdi.
ABD’nin bu ayın başlarında uyguladığı çelik ve alüminyum tarife artışına yönelik itirazlarda bulunuldu.
Başkan Trump, bilhassa Kanada Başbakanı Trudeau’nun sert eleştirilerine maruz kaldı.
Trump’ın, ABD’nin müttefikleri ve büyük ticaret ortaklarının birçoğunda çelik ve alüminyum tarifeleri artırmaya yönelik kararının,
ABD ile bu ülkeler arasındaki ilişkilerde dikkate değer miktarda zarar verdiği,
Bu kararın etkilerinin, çeşitli mallar üzerinde daha yüksek fiyatlar ile sınırlı olmayacağı ancak ABD müttefikleriyle gergin ve artan şekilde yıpranmış ilişkilere uzanacağı söylendi.
ABD diplomasisi ve çıkarları için aylar ve yıllar içinde şu an tam olarak belirlenmeyen sonuçlar oluşacağı,
Hatta bu durumun ilk tezahürü olarak Kuzey Kore ile görüşmelere giden ABD’nin pozisyonuna hasar vereceği dahi iddia edildi.
*
Ne Gam! Şimdi gözler Başkan D.Trump’ın G7 Zirvesi’ndeki güç ve özgüvenini,
6 Haziran Salı günü Singapur/ Sentosa adasında Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile yapacağı müzakerelerde nasıl göstereceğine çevrilmiştir.
Bir süredir K.Kore lideri üzerindeki baskının da kalktığı ve rahatladığı,
Bu noktada müzakerelerin en olası sonuçlarının belirlenmesiyle dünyanın güvenliği ve özellikle İran’ın nükleer durumunu da aydınlatacağı şüphesizdir.
*
Birinci olasılık;
Trump ve Jong Un’un, Kuzey Kore’nin “denükleerleştirme” konusundaki müzakelerinde, ABD’nin K.Kore’ den tüm nükleer silahlarından vazgeçmesini talep etmesidir.
Bu talebin karşılığında K.Kore’ye yaptırımlar sona erecek, dış yardımlar açılacak ve iş fırsatları verilecektir.
Ancak Pyongyang, ABD’nin talebini Washington’dan farklı şekilde tanımlıyor…
İki olasılık görüyor: daha büyük bir anlaşma ve daha küçük bir anlaşma…
Daha büyük bir anlaşma, K.Kore’nin tüm nükleer silahlarından ve bunları üretme yeteneklerinden vazgeçilmesi anlamına geliyor.
Ancak K.Kore sadece ekonomik yardım için değil ABD Ordusu’nun Kore Yarımadasından tam olarak geri çekilmesini ve ABD’nin her türlü müdahalesine son vermesini de istiyor.
Daha küçük bir anlaşma ise K.Kore’nin bazı silahları ya da nükleer silah üreten tesisleri kapatması, nükleer yeteneklerin ve mevcut potansiyelin tutulması halidir.
Buna karşılık Pyongyang, yaptırımların kaldırılmasını, dış yardımın açılmasını ve Kuzey, Güney Kore ile ABD’nin barış anlaşması imzalamasını istiyor…
Bu olasılıkta ABD ve Kuzey Kore beklentileri arasında dev bir uçurum olduğu net olarak görülüyor…
*
İkinci olasılık;
Başkan Trump’ın müzakereler öncesinde K.Kore’ye herhangi bir imtiyaz vermeden meşruiyet verdiği tavrından gelişmiştir.
Bu tavırdan hareketle Kuzey Kore, füze testlerinin durdurulmasının yanı sıra geleceğe dair söz veriyor.
Jong -Un, nükleer silahlardan tamamen vazgeçmediği; nükleer silahlar ya da nükleer üretim tesislerinin muhtemelen kapatılabileceği ancak potansiyel olarak yeniden açılabileceği,
Ama ABD’nin ordusunu Kore Yarımadasından çekmeyeceği bir teklifi elinde tutuyor.
Bu durumda Kuzey Kore’nin yeraltı nükleer test sahasını dinamize ettiği ya da diğer nükleer tesislere, test için başka alanlara sahip olabileceği şüphesi bulunuyor.
*
Bilinen bu iki ana seçenek dışında ABD’nin pozisyonu çok belirsizdir.
Trump tam olarak gerçek bir nükleer silahlanma talebinde mi bulunacaktır?
Ya da daha esnek hale gelerek bazı imtiyazlar mı verecektir?
O halde nihai anlaşma sağlayıcı olduğunu gösterme arzusuyla Başkan Trump, İran gibi dünyanın diğer bölgelerinde ve bazı küresel ticaret konularında kullandığı zorlu pazarlık imajıyla sorunun üstesinden gelebilir.
Ancak Sentosa’daki müzakerelerde en iyi senaryo Trump ve Jong-Un’un K.Kore’nin “denükleerleştirme”si hakkında belirsiz bir ortak beyanda bulunmaları varsayımıdır.
*
Bu sırada MHP’li “Bozkurt”ların örgütlenme ve eylem planları yaptığı iddiasıyla Avusturya hükümetinin 7 camii kapatma ve çok sayıda imamın sınır dışı edilmesi kararı;
Türkiye’de Erdoğan’ın ”Din özgürlüğü açısından bir caminin küçük hatalardan dolayı kapatılması kabul edilemez ” tepkisine yol açmış,
Erdoğan “Bunlar Haçlı-Hilal mücadelesini başlattılar, başka izahı olamaz ” diyerek nükleer bomba kuvvetinde bir din silahını Avrupa’ya yerleştirmiştir.
*
İnsanlığa tehdit sadece K.Kore’den gelmiyor…
12.6. 2018
Bir yanıt yazın