“İkitelli Trafik”
Pazartesi günü 14.10 THY ile Yeşilköy Havaalanına indim. Havaalanı çıkışı bir sorun. Ayağımda topuklu pabuçlarımın ayağımı sıkması yanında, yürürken terminal mermerleri üzerinde çıkardığı tak..tak sese ve bavulumun tekerleklerini salon taşlarında çıkardığı sese sinirlenerek otopark vale’sine doğru ilerliyorum.
Vale’den otomobilimi getirmesini rica ettim. Arabam lüks ya vale’ye vereyim dedim. 25 dakika oldu ortada yok. Hava sıcak mı sıcak. Biraz sonra geldi. Otomobilimin anahtarını 100 arabanın anahtarı olan oda içerisinde zor bulduğunu söyledi.
Fuar önü olduğundan Yeşilköy Atatürk havaalanı otoparkına haddinden fazla araba talebi olmuş. Arabayı otopark içinde değil havaalanı çıkışında yonca viyadük kenarına açık havaya koymuş.
O tak.. tuk ses yapan ayakkabım ve bavulumun sinirimi tırmandıran tekerlek sesinin siniri üzerimde yapıştı duruyor. Yine de Vale’ye ağır konuşmamaya dikkat ediyorum.
Arabaya bindim araba güneş altında kaldığından içi fırın. Yüzümün karıncalandığını hissettim. Dikiz aynasına baktım rujum çene altına, rimellerim göz altına doğru akıp kurumuşlar. Aynadaki halim bir felaket. 25+ 60 yani toplam 85 dakika oldu ben hala havaalanı sınırları içerisindeyim. Atatürk havaalanından henüz çıkmış değilim ve ömür törpüsü trafiğe daha karışmadım.
Girdim trafiğe önüm arkam yanım sobe aramızda bir TIR eksik bütün taşıtlar bir arada motorsikletli olanlar şanslı aradan geçip gidiyorlar. Otomobil içindekiler ellerinde cep telefonları ile ya eve ya da toplantıya geç kalacaklarını bildiriyorlar. Arada öndeki sıra ilerlediğini farketmediklerinde arkada araba içerisinde olup elinde telefonu olmayan sürücü anında yürüsene be kornasını kibarca devreye sokuyor.
İkitelli civarında allı pullu yandaş medya binaları sanki önlerinden ağır ağır geçen değil durarak ilerleyen taşıt resmi geçidini büyük reklam panoları ile karşılarken, sanki müstahaksınız dayanın Istanbul tarafiğine der bir tavır içerisindeler.
Bu arada geçenlerde gördüğüm bir karikatür aklıma geldi. Mezartaşı yazısı şöyle, “Istanbul trafiğinin düzeldiğini göremeden gitti” Asgari 3 çocuk yapmalıymış. Günde asgari 3 araba trafikten men edilmeli.
TEM de ilerleme hareketi bekliyorum. Açık olan yan koltuk pencere hizama kasası kapalı bir kamyonet durdu. O da trafikte ilerleyememe mağdurlarından biri. Motoru hır…. hır sesler çıkarıyor. Benim açık yan camımdan kamyonetin yan kasa duvarında gülen bir inek resmi ve dilini de çıkarmış bana doğru bakıyor.
Kendimi Istanbul trafiğinde karşılaştığım zor koşullara alıştırma eğitiminin bu kaçıncı safhası ki kendime enpati yaptım. Sevimli inek gülüşü içimi hafifletti. Hadi ben altımda lüks bir otomobil işim keyfim yerinde. O trafiği aşıp malını müşteriye yetiştirme peşinde olanları düşündüm. Babalarının kamyonetine binmiyorlar herhalde. Ekmek parası peşindeler de siparişe varıncaya kadar ekmek paralarının yarısı tarafiğe terk.
Bu sırada o kadar ağır giden trafikte birden önümde yarım araba mesafeye burnunu kibarca sokmaya çalışan bir kamyonet. Arkasına yazmış “Hatalıysam 0 532 44405 05 i arayınız. Sıkıysa arayı da altında bir yazı ile desteklemede.”Her ortamda kendine bir mizah olanağı yaratan bir ülkeyiz. Baktım trafik iyice durağanlaştı. Bir de CB 100 arabalık konvoyla bir yere gidiyorsa TEM de yatıya kaldık demektir. Anneannem derdi. “1960 yıllarında, Boğaz ve Ada vapurlarında semt sakinlerinin hepsinin yerleri vardı. Nüfus çok azdı ve kimse kimsenin yerine oturmazdı. Kadıköy-Fenerbahçe arasında nostaljik tramvaylar işlerdi.” Baktım sinirimden ayağım şişmiş topuklu pabuçların ikisini de hemen ayağımda çıkardım. Çıplak ayak gaz, debrayaj ve fren oh be.. ne rahatmış. Gaz pedalı iyi de debrayaj ayağıma çok sert geldi.
Bu kez kamyonet değil de yan pencereme yakın bir beyaz otomobil. Adamın kafası penceremden yan koltuğu düştü düşecek kadar içeri doğru uzanmış. Hınzır adam ayaklarımı çıplak gördü ya bacaklarımın üst tarafının çıplak olup olmama durumu ile meşgul. Birden içimden,“ Ooo.. beyim madem bana bu kadar yakın olmak istiyorsunuz. Buyurun bırakın arabanızı yan refüje hem tarafikten bir araba eksilir. Gelin benim arabama neyi daha yakın görmek istersiniz” diyesim geldi. Yan koltuktaki brojürü adamın penceresine doğru fırlattım.
Ankara’dan her an çay kahve ve kek servisi yapan kilimalı konforlu bir şehirlerarası otobüsü 3,5 saatte Istanbul’a geliyor. Nerdeyse evlere kadar servis koyacaklar. Yeşilköy_Atatürk havaalanından Zincirlikuyuya gelmem de bir iki saat aldı mı. Hemen arabamdan indim. Ortada otopark mafyası, Vale servisi olmayan bir sokağa arabamı park ettim. Kozyatağına Metrobüsle devam ettim. E 5 üzeri Ankara’dan şehirlerarası otobüsle gelseydim Kozyatağındaki işyerime 2 saat önce varmış olacaktım.
Erdil Ünsal
Bir yanıt yazın