APOLETLER VE ÇİZMELER
Hüseyin MÜMTAZ
Yok, Yılmaz Özdil’in paşalar külliyatına girmeyecek ama yine bir gazete haberinden hareketle Enver Paşa’nın çizmelerini yazacağım.
“Enver/Cemal/Talât”ı Cemal Kutay, “Üç Paşalar Kavgası”nda bir başka açıdan ve hayli etraflı anlatır.
“Paşa”lık Osmanlıda Padişah tarafından liyakate göre değil, yandaşlığa/taraftarlığa bağlı olarak sivillere bile bol keseden dağıtılan, verilen itibarî bir rütbe idi. “Statü” ifade derdi.
Örneğin “Üç Paşalar”ın Talât Paşa’sı, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kurucu lideri ve İttihat ve Terakki’nin kurucusu ve önde gelen liderlerinden olmadan önce hayata telgraf memuru olarak atılmıştı…
Demek ki; “Paşa” var, “Paşa” var.
Paşa’dan Paşa’ya fark var.
Parga’lı İbrahim de “paşa”ydı, “Milli Şehit” Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey’i asan Nemrut/Kürt Mustafa da, Selânik ve İzmir’i tek kurşun atmadan Yunan’a teslim eden Ali Nadir de…
Ve evet, Enver Paşa da…
Hepsinin apoleti vardı…
Ve apoletten apolete fark vardı.
Daha önce bir vesile ile yine bu köşede “ENVER PAŞA’NIN ATI”ndan bahsetmiştik.
Bedelli/bedelsiz/mecburî/ihtiyarî/paralı/parasız “vatan görevi”nin yeniden, her gün ve her saat tekrar tartışılmaya başla(tıl)dığı bu günlerde bu sefer de ve tam zamanında Enver Paşa’nın “çizmeleri” gündem oldu.
Enver Paşa’ya ait çizmeler, Moskova’daki Rusya Silahlı Kuvvetler Merkez Müzesi’nde sergileniyormuş.
Medya Günlüğü’nden Fuad Safarov’un haberine göre; Enver Paşa’nın ölümünden 96 yıl sonra ortaya çıkan çizmelerin İngiliz yapımı olduğu açıklanmış. Sergide yer alan bilgi notuna göre, çizmeler Kızıl Ordu’nun Türkistan Askeri Bölgesi’ne bağlı askerler Y. Melkumov ve A.Pankeyev tarafından ele geçirilmiş.
15 Haziran 1922’de “Basmacı” hareketi sırasında Tacikistan’daki Kafiran’da çıkan çatışmaların ardından Enver Paşa, dağlara çekilmek zorunda kalmıştı. Çizmeleri dâhil bazı özel eşyaları Kızıl Ordu askerleri tarafından ele geçirilmiş ve Taşkent’e gönderilmiş, oradan da Moskova’daki askeri müzeye nakledilmişti.
4 Ağustos 1922’de Kurban Bayramı sırasında Belçivan bölgesinde şehit olan Enver Paşa, Çeğen köyünde toprağa verilmiş, naaşı 1996’da Türkiye’ye getirilip devlet töreniyle İstanbul’da toprağa verilmişti.
(O halde kısa bir “Basmacı” parantezinin tam sırasıdır. “Basmacı”lık, Batı Türkistan’ın hürriyet ve istiklâl mücadelesidir.
“Rusların deyimiyle Basmacılık hareketi 1917 Bolşevik Devrimi’nin ardından 1935’li yıllara kadar devam etmiştir. Kendilerine Korbaşı ismini veren Batı Türkistan ayaklanmacıları Rusları uzunca süre uğraştırmış, fakat tek bir lider altında örgütlenemediklerinden amaçlarına ulaşamamışlardır. Ama bu şans çok geçmeden Basmacıların yüzüne gülecek, Osmanlı Sabık Harbiye Nazırı Enver Paşa bölgeye gelecektir. Enver Paşa’nın amacı Batı Türkistan’da bir Türk- İslam İmparatorluğu kurmak, Türkistan’dan Hindistan’a kadar uzanan coğrafyadaki Müslümanları ayaklandırarak Doğu’nun uyanışını sağlamaktır. Fakat ne dengeler buna izin verecek ne de Korbaşılar Enver Paşa gibi düşünecektir. İşte bu iki sebep onun amacını gerçekleştirmesine izin vermeyecek, 1922 yılında Enver Paşa amacına ulaşamadan Ruslar karşısında hayatını kaybedecektir.
Ondan sonra Basmacılık hareketi bazen düşük yoğunlukta bazen de şiddetlenerek sürecek, Rusya’yı uzunca süre uğraştıracaktır. Enver Paşa’nın bölgedeki kısa serüveni bile bölgenin bağımsızlık ateşini alevlendirmeye yetecektir.”
Bakınız; İlyas Kara’nın Yüksek Lisans Tezi. ‘BASMACILIK HAREKETİNDE ENVER PAŞA’NIN ROLÜ’. Enver Phttps://ismailguler.files.wordpress.com/2010/07/enver.pdf)
Sınırların değişken olup bir şekilde daima “güncellendiği” bir coğrafyada yaşayan Türkiye’de askerliğin, tarihi boyunca bir “problem/mesele” olduğunu ben hiç hatırlamıyorum.
Başbakan Yıldırım Van’da bedelli askerliğe ilişkin olarak diyor ki; “Biz hükümet olarak, yönetim olarak buna bir çare bulmak mecburiyetindeyiz. İnşallah seçimden sonra ele alacağımız en önemli konulardan biri bu olacak. Çünkü askerlik olmayınca kız vermiyorlar, evlenmen zor oluyor, iş kurman zor oluyor, hayata tutunman zor oluyor. Boşlukta bekliyorsun. Bunu yapmaya hakkımız yok insanlarımıza”.
Gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenleriyle bir araya geldiği iftar yemeğinde ise;
“Arkadaşlar, bakın bir şeyi paylaşmamızda fayda var. Bazı bilgileri ben paylaşayım, ondan sonra ne yapacağımıza karar verelim. Bakın şu anda yoklamaya tabi olan, yani askerlik çağı gelmiş olanların sayısı 585.210, yoklama kaçağı 570.422, bakaya 56.947, firar 5772. Askerliğini ertelemiş olanlar 2.930.279, bu öğrencilik dışında erteleyenler. Bir de öğrencilik nedeniyle ertelemiş olanlar var. Onlar da 1.885.438. Silah altında bulunan er sayısı da 360.869. Ve 2019’da planlanan silah altına alınacak sayı 345.933. Toplam 5.448.858 kişi var askerlikle ilişkisi devam eden. Ancak biz önümüzdeki sene 345.933 kişi alabileceğiz. Bunu 345.933’e böldüğümüz zaman 15.7 yıl, yaklaşık 16 yıl sürüyor. Bunların yaşlarını dondursak bile 16 yıl boyunca askerlik bu vatandaşlarımızın önünde bir engel, sorun olarak devam edecek; gerçek bu”.
“Bir şekilde çözülmesi lazım. Tabii esas olan savunma gücümüzde bir zaafiyet yaşanmaması. Eldeki rakamlar böyle bir zafiyetin olmadığını gösteriyor; bu bir. İkincisi; özellikle 15 Temmuz’dan sonra Silahlı Kuvvetlerde silahaltında vatani hizmet gören askerlerden ziyade profesyonelliğe geçtik.
Ve aldığımız önemli bir karar daha var değerli arkadaşlar.
Operasyonlara, ön plana asla silahaltındaki er-erbaşları göndermiyoruz. Arka planda lojistik destek veriyor. Bu insanlar ne yapacak? Hayatını planlayacak, geleceğini planlayacak. O bakımdan bunun siyasi istismar edilecek bir yanı yok, rakamlar ortada. Yani bir yandan operasyonlar yaparken, bir yandan terörle mücadele yaparken, bir yandan da askere alınmayı bekleyen binlerce insan var. Türkiye’nin gerçekleri budur. 5,5 milyon insanın sorununun farkındayız. Tüm hassasiyetler göz önüne alınarak sorunu nasıl çözeriz ileride değerlendirilir. Ama bugünkü gündemimiz değil.
İhtiyacımız belli, 350 bin. Ama birikmiş 5,5 milyon vatandaş var, nasıl çözeceğiz? Bedelli gündemde yok. Hassasiyetler var” diyor.
(Yanılmıyorsam ordunun gücünü, kaynağını belirten bütün bu rakam ve yorumlar eskiden oldukça “sır”dı).
Askerliğin “çözülecek bir problem” olduğunu, “problem haline geldiğini” ben ilk defa duyuyorum.
“Askerlik yapmayana kız verilmemesi, iş kurup hayata başlayamaması” kanunla düzenlenebilecek bir olgu değil, yüzyılların imbiğinden geçmiş sosyal/toplumsal bir gelenektir.
Türk; “asker millet”, “ordu millet”ti binyıllar boyu.
“Askerlik” bir okuldur, hayat tarzıdır. Sivildeki sınıfı, statüsü, köyü, kasabası, boyu/kilosu ne olursa olsun belli yaşa gelmiş her Türk vatandaşı yan yana, eşit koşullarda beraberce 24, 18 veya 12 ay geçirir. (Bakmayın Ecevit zamanında bir ara “mektupla” bile olmasına). Zengin veya fakir, bakkal veya veteriner, kahveci yahut pazarcı yahut tezgâhtar yahut dolmuş şoförü, kasap veya eczacı/doktor/mühendis/mimar hepsi aynı koğuşta yatar, aynı karavanaya kaşık sallar, aynı elbiseyi/parkayı/şapka veya bereyi giyip, aynı silahı kuşanır, aynı güneşte terler, ayni soğukta üşür.
Hepsi hayat mektebinde hayat dersi alır, olgunlaşır…büyür, adam olur.
Askerliğini yapana onun için kız verirler, iş verirler.
Şimdi bütün bunlar bir yana…
Sınır dışında resmen “sıcak çatışma”; Afrin, Sincar, Hakurk, Kandil, Münbiç varken…
Sınır içinde her gün değişik yerlere “hava harekâtı” düzenlenir, şehitler verilirken…
Sırası mıdır “bedel”in?
Sırası mıdır yine “Zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir” ağıtını binlerce “tık”la zorla liste başı yapmanın?
Şimdiden sız(dırıl)an haberlere göre yaş sınırı 28 veya 25, “bedel”i de 20-25 bin lira olacak şekilde çalışmalar başlatılmış!
(5.5 milyon kişi çarpı 25 bin… Rakamı düşünebiliyor musunuz?)
Cumhurbaşkanı bu konuda, Başbakan’dan farklı düşünmekte haklıdır.
…
Evet, bir zamanlar hem apoletten apolete fark vardı, hem Enver Paşa’nın çizmeleri “de” vardı.
Lâfta kalmamıştı.
Çizmelerini giymiş, kır atı “Derviş”e binmiş…
“Uluğ Türkistan” için Rus makinalı tüfeklerine karşı yalın kılıç dörtnala at sürmüştü.
Allah Rahmet Eylesin. 8 Haziran 2018
Yazıları posta kutunda oku