Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği tarafından Ankara’da 7 Haziran’da düzenlenen iftara Eskişehir Kırım Derneği dahil Türkiye’deki Kırım diasporasından çok yoğun katılım olmuştur. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ukrayna Dışişleri Bakanı Pavlo Klimin, Kırım Tatar halkının milli lideri, Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi ve Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Andriy Sıbiga da iftar devletlileri arasındaydı.
“Kırım davasını hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız. Kırım’ın ilhakını tanımadık, tanımayacağız” diyen Çavuşoğlu, Avrupa’daki bazı ülkelerin Kırım’ı unutmaya başladıklarını söylemiş, son ABD ziyaretindeki temaslarında da Kırım konusunu gündeme getirdiklerini açıklamıştır: “Anadolu toprakları yüzyıllardır, evlerinden ve yurtlarından ayrılmak zorunda kalmış olan pek çokları gibi Tatar kardeşlerimize de ev sahipliği yapmıştır. Sizler, yıllar önce anavatan Kırım’dan ikinci vatanınız Türkiye’ye gelmiş olan kardeşlerimizin evlatları olarak, atalarınızın anısına sahip çıkıyorsunuz.
Bunu Türkiye’nin her yerinde görüyoruz. Kırım’dan ayrı kalmak, Kırım’dan olmak anlamına gelmez. Sizler, anavatandan uzakta olsanız da Kırım’ı kalplerinizde ve aklınızda yaşatmaya devam ediyorsunuz.
Geçmişte Kırım Tatarı soydaşlarımız zor dönemlerden geçtiler. Bugün de maalesef benzer sınamalarla karşı karşıyalar. Sürgünün acısı, yaraları kapanmadan şimdi de Kırım’ın ilhakı. Zorluklar karşısında, doğru bildiği yolda yürümekten vazgeçmeyen Kırım Tatar halkı, bu dik duruşuyla bütün mazlum halklar içinde emsalsiz bir örnek teşkil ediyor.
Kırım Tatarlarının, haksızlığa boyun eğmeyen, hakkını şiddete başvurmadan onurla ve vakarla aramayı bilen üstün karakteriyle, bugün Kırım ve Ukrayna’daki mücadelesinden de hak ettiği neticeyle çıkacağından şüphemiz yok.
Sevgili kardeşlerim, sosyal, dini, kültürel, maddi, manevi her türlü sıkıntınız karşısında her zaman çalabileceğiniz bir kapınız var, Türkiye var. Bu kapı size tarih boyunca açık olmuştur, ilelebet de açık olacaktır. Türkiye her zaman Ukrayna’nın sınır ve toprak bütünlüğünden yana olmuştur ve Ukrayna’nın egemenliğini desteklemiştir.
Bu çerçevede yine Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olduğunu hiçbir zaman unutmayacağız ve her platformda bunu dile getirmeye devam edeceğiz. Diğer yandan, Ukrayna’nın doğusundaki sorunun da bir an önce çözülmesini ve Ukrayna’nın istikrara kavuşturulması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz, Ukrayna’ya verdiğimiz desteği sürdüreceğiz.”
Sayın Çavuşoğlu’na Kırım konusunda gösterdiği hassasiyet ve Kırım Türklerine verdiği destek için Eskişehir Kırım Derneği eski Başkanı ve Kırım Gelişim Vakfı Kurucu üyesi olarak teşekkürlerimi sunuyorum.
Bununla beraber geçmişte Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’ nün “Ankara-Moskova arasındaki mesafe, Ankara-Brüksel arasındaki mesafeden daha yakındır” açıklamasını da unutmuş değilim. )
Bu açıklama ile sayın Çavuşoğlu’nun iftardaki konuşması arasına çok önemli fark vardır. Ben Bakan Faruk Özlü’nün yaptığı açıklamanın “fiziki km uzaklığı olarak” anlaşılması gerektiği kanısındayım. Çünkü Ankara-Moskova 2,406 km, Ankara -Brüksel ise 3,121 km’dir. Bunu başka bir şekilde anlamak mümkün değildir. Sayın Bakan’ın mantığıyla hareket edersek çok farklı bir sonuçla karşılaşırız: “Ankara-Kırım Bahçesaray arasındaki mesafe, Ankara-Moskova arasındaki mesafeden daha yakındır.” Çünkü bu mesafe 1,577 km’dir. Aradaki fark 829’dir.
Diğer bir deyişle Bahçesaray (Kırım), Ankara’ya Moskova’dan 829 km daha yakın olup 2,406 rakamı 1,577’den daha büyüktür. Açıkça söylemek gerekirse, Kırım ve Kırım Türkleri Türkiye için Rusya ve Ruslardan daha yakındır. Herhalde aksi düşünülemez.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız merhum Süleyman Demirel’in 23 Mayıs 1998 tarihinde gerçekleştirdiği Kırım ziyaretindeki tespit günümüz için de geçerlidir: “Tarihin karanlık bir döneminde zorla, yaşadıkları topraklardan koparılmış olan Kırım Tatarlarının yeniden anayurtlarına dönmeleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün küresel bir mutabakata dönüştüğü zamanımızın ruhuna uygun bir tarihi gelişmedir.”
Torun tarafından Tatar olduğunu açıklayan eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Ukrayna’nın bütününün, Kırım da dahil olmak üzere istikrara kavuşması en büyük temennimizdir” açıklaması da önemlidir. Daha önce Kalkınma Bakanı olan Cevdet Yılmaz (DPT’deki son Avrupa Birliği Genel Müdürüdür. Kurucu Genel Müdür, o dönemdeki ismiyle AET Daire Başkanlığını kuran bu satırların yazarıdır) tespiti de çok ödemlidir:
“…Ukrayna’da yaşayan bütün etnik grupların, bütün değişik kesimlerin de memnun olacağı bir çerçevede bu sorunların aşılmasını arzu ediyoruz. Orada Kırım Türkleri de yaşıyor biliyorsunuz. Özellikle, Kırım Türklerinin koşulları tabi bizi çok yakından da ilgilendiriyor.”
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin, uçak krizinin ardından 5’nci defa 3 Mayıs 2017 tarihinde bir araya gelmişlerdir. Putin “İlişkilerimizin iyileşme süreci tamamlandı” derken Erdoğan “Artık normalleşme sürecinin ötesine geçiyoruz” ifadesini kullanmıştır. Liderler, vize serbestisi ve domatese yönelik kısıtlamalar dışındaki konularda mutabık kaldıklarını açıklamışlardır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin görüşmesinden sonra yapılan basın toplantısında öne çıkan başlıklardan biri “domates sorunu ” olmuştur. Soçi’de Putin ile görüşmesinin ardından basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Domates dışında her konuda mutabık kalındı” derken, Putin şu açıklamayı yapmıştır: “Domates dışında kısıtlamaların kaldırılması için anlaştık. Kendi pazarımızı Türk domatesine sonsuza kadar kapatmayacağız. Fakat bahsettiğim yatırım sonuçlanınca bu konu da liberalleşecek.”
Bu görüşmede Kırım ve Kırım’daki insan hakları ihlalleri gündeme gelmemiştir. Çünkü basına bu konu yansımamıştır. Acaba domates ihracatı Kırım’ın Rusya tarafından hukuk dışı işgalinden daha mı önemlidir?
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Filipinler’in başkenti Manila’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşmesinde “…Yine domates başta olmak üzere daha da ekonomik ilişkilerimizi nasıl geliştiririz, bunları değerlendirdik” demiştir. Rusya Tarım Bakanı Aleksandr Tkachev, ise Rus televizyonu Rossiya 24 Kanalına yaptığı açıklamada kendisine yöneltilen Türkiye’ye yönelik domates yasağı ile ilgili soruya şu cevabı vermiştir: “Türkiye’den domates ithal etmeye hazır değiliz, bunu yapmayacağız.”
Ankara’daki iftarda konuşan Kırım Tatar halkının lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi tarafından Onursal Doktora verilerek ödüllendirilmiştir) konuşmasında bu iftarın Kırım’da işgal altında bulunan Kırım Tatarları için büyük manevi destek olduğunu belirtmiştir. İki ülkenin Dışişleri Bakanlarına ve Kırım Derneği’ne teşekkür ederek, “Topraklarımızı mutlaka bu işgalci pisliklerden temizleyeceğiz” demiştir.
Kırımoğlu’nun 5 Şubat 2017’de yapılan Kırım Tatar Platformu toplantısındaki değerlendirmeleri çok önemlidir: “Biz Kırım’ı silah zoruyla değil, diplomasi ve yaptırımların baskısıyla kurtarmayı istiyoruz. İşgalden sonra Ukrayna ve dünyada Kırım Tatarlarına bakış bambaşka oldu. Tatarların itibarı çok yükseldi. Zira başka unsurlar da işgale karşı çıksa da, topyekun işgale bir millet olarak direnen tek topluluk Kırım Tatarları olarak öne çıktı. Bu fırsattan faydalanıp halkımız ve Ukrayna için uygun ve faydalı olacak kararların alınmasını sağlayacağız.
Türkiye dünyadaki birçok ülkenin uyguladığı yaptırımlara katılmadı. Tersine, şimdi Türkiye-Rusya arasında ‘işbirliği’ ve ‘dostluk’ kelimeleri kullanılıyor. Ambargoya katılmayı bırakın, son zamanlarda iki ülke arasında ticaret hacmi artıyor. Şimdi dünyada bize soruyorlar, Türkiye size bu kadar yakın, en kalabalık diasporanız da orada, Türkiye niye böyle davranıyor diye. Biz elimizden geldiğince Türkiye’yi savunuyoruz. Ama bunlar çok tesirli, çok inandırıcı olmuyor. Diyorlar ki, akrabalık böyle olmaz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 Temmuz 2017 tarihinde Kırımoğlu’nu Ankara’da kabul etmiştir. Basına kapalı gerçekleşen kabul 45 dakika sürmüştür. Görüşmeden sonra Kırım Haber Ajansı’na (QHA) konuşan Kırımoğlu, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmem oldukça sıcak ve samimi bir ortamda geçti. Yaklaşık 1 saat görüştük. Problemlerimizden bahsettik, Türkiye Ukrayna arasındaki ilişkilerin daha iyi hale getirilmesine değindik. Kırım’ı mecburi olarak terk eden vatandaşlarımızın bazı sorunlarının çözümünü -mesela konut meselesini- ve son olarak Rusya hapislerindeki soydaşlarımızın durumunu konuştuk” demiştir.
Sayın Çavuşoğlu iftardaki söylemi ile Türkler ile Kırım Tatarları arasındaki akrabalık bağlarının ne kadar güçlü olduğunu ortaya koymuştur.
Sayın Çavuşoğlu’dan sonra konuşan Ukrayna Dışişleri Bakanı Klimkin, Kırım Tatarlarının, Rusya tarafından zulüm gördüğünü ve Rus işgaline karşı mücadele vermeye devam ettiklerini hatırlatarak Ukrayna’da yaşayan Kırım Tatarlarının Ukrayna için ayrılmaz bir bütün olduğunu belirtmiştir: “Bugünkü iftarda sizlerle birlikte olmak ve bu güzel Müslüman geleneğini sizlerle paylaşmak benim için çok büyük mutluluk ve büyük onurdur.”
Pek çok Müslüman askerin Donbass’ta Rusların saldırılarına karşı mücadele verdiğini söyleyerek “Halklarımızın barış ve refah içinde yaşaması için dua edelim” diyen Klimkin, Ukrayna’da işgale karşı mücadele verirken hayatını kaybedenleri de anmıştır. Kırımoğlu’na teşekkür eden Klimkin, bir kısmı Türkçe olarak şunları söylemiştir: “Kur’an-ı Kerim’den bir kaç sözü hatırlatmak isterim. ‘İmanın olduğu yerde zulüm olmaz’ Allah kabul etsin, hayırlı Ramazanlar.”
Gerçeği söylemek gerekirse Kırım’ı işgal eden Rusya ile Türkiye’nin dünyaya bakışları örtüşmemektedir. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Kırım dahil Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri, Rusya ve Türkiye arasında bir rekabet alanı olmuştur.
Taraflar arasında PKK ve PYD, Yukarı Karabağ, Kosova, Suriye, Kıbrıs ve sözde Ermeni soykırımı konularında temel görüş ayrılıklarının varlığı yok sayılamaz. Halep’te ateşkes için BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamada Rusya ve Çin’in veto kullandığı da unutulmamalıdır.
Kırım Tatar Türkleri, Almanlarla işbirliği yaptıkları şeklinde haksız bir gerekçeyle bir gecede Sovyet lider Stalin tarafından trenlere bindirilerek başta Özbekistan olmak üzere Orta Asya’ya sürülmüştür. Bu sürgün unutulamaz. 1944 sonrasında sürgünden dönen ve Kırım’a yerleşenler üzerinde Rusya’nın ağır baskısı devam etmektedir. Kırım Tatarlarına anayasal hakları verilmiş olmasına rağmen Sovyetler Birliği’nin son günlerine kadar yurtlarına geri dönmeleri yasaklanmıştır.
Rusya Adalet Bakanlığı 18 Nisan 2016 tarihinde, Kırım Tatar Milli Meclisi’ni aşırı faaliyetler sebebiyle çalışmaları durdurulan dini ve sivil toplum örgütleri listesine almıştır ama Moskova’da bürosu olan PKK için böyle bir karar yoktur.
Karar üzerine Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland 26 Nisan’da, Türk Dışişleri Bakanlığı ise 27 Nisan’da yasaklama kararını kınamıştır. Rusya, Kırım Tatar Türklerinin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Rusya’ya girişini yasaklamıştır.
Kırım Tatarları; vatanları Kırım’da kendi özyönetiminde, insan haklarına saygı, hukukun ve demokrasinin üstünlüğü, ırk, milliyet, din, dil, cinsiyet ve diğer diğer her türlü ayrımcılığa karşı olma ilkeleri çerçevesinde barış, huzur ve refah içinde yaşama hakkına sahiptir.
Bunun sağlanmasında büyük sorumluluk Türkiye Cumhuriyeti’ne düşer. Karşılıklı ekonomik çıkarlar önemli olmakla beraber, Kırım Tatarları ile olan tarihsel ve kültürel bağın gözetilmesi gereken bir unsur olduğu unutulmamalıdır. Türkiye, kısa vadeli değil, uzun vadeli çıkarlarını düşünerek bir strateji geliştirilmelidir.
Türkiye’nin Kırım Tatarlarının kültürel ve dini değerlerini korumaya yönelik adımlar atması, bunun için de Rusya ile ikili ilişkilerini kullanması gerekir. Kırım Tatar halkının lideri, Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Şubat 2017’de yapılan Kırım Tatar Platformu toplantısındaki tespiti, izlenmesi gereken stratejiye örnek oluşturmalıdır:
“Biz Kırım’ı silah zoruyla değil, diplomasi ve yaptırımların baskısıyla kurtarmayı istiyoruz. Şimdi dünyada bize soruyorlar, Türkiye size bu kadar yakın, en kalabalık diasporanız da orada. Türkiye niye böyle davranıyor diye. Biz elimizden geldiğince Türkiye’yi savunuyoruz. Ama bunlar çok tesirli, çok inandırıcı olmuyor. Diyorlar ki, akrabalık böyle olmaz.”
Kırım’ın hukuk dışı işgalini Türkiye’nin tanımaması uluslararası hukukun gereğidir. Çünkü, Avrupa Konseyi üyesi Rusya’nın Kırım’ı işgali uluslararası hukuku yok saymaktır. Kırım, Kırım Tatarlarının anavatanıdır, onların yeniden bir sürgün yaşamaması için tüm Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin desteği alınarak Kırım’ın eski statüsüne dönülmesi için gerekli her türlü girişim yapılmalıdır.
Türkiye ile Rusya arasında düşürülen Rus uçağından sonra gelişen ekonomik ilişkiler, Kırım Tatar Türklerinin anavatanlarında insan haklarından yoksun olarak yaşamalarına feda edilmemelidir. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin geçmişte söylediği ekonomik konular için “Aramızda bazı ufak tefek problemler yok değil, var” tespiti doğrudur. Ekonomik konuların dışında Rusya ile Türkiye arasında başta Kırım olmak üzere sorunların olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Kırım hakkında okurlarımın hafızalarını tazelemek için özetle Kırım, Türkiye ve Rusya ilişkilerine değinmekte yarar görüyorum.
Kırım, Sovyetler Birliği döneminde 1954 yılından 1991’e kadar Ukrayna’ya bağlı bir bölge (oblast) olmuş, bu yıldan sonra Rusya’nın işgaline kadar Ukrayna’ya bağlı Kırım Otonom Cumhuriyeti (Autonomous Republic of Crimea) olarak kalmıştır. Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in 23 Şubat 2014 tarihinde görevden alınması ve Rusçanın ülkenin ana dillerinden biri olmasının kaldırılması sonucunda başlayan Ukrayna krizinde Kırım, Rusya tarafından işgal edilmiştir.
Kiev Uluslararası Sosyolojik Araştırmaları Merkezi’nin yaptığı bir çalışmaya göre Kırım’da halkın yüzde 97’si, Doneski’de yüzde 93’ü, Luganskaya’da yüzde 89’u, Odesa’da yüzde 85’i, Zaporojskaya’da yüzde 81’i, Harkov’da yüzde 74’ü, Dinepropetrovskaya’da yüzde 72’si ve Nikolayevskaya’da da yüzde 66’nın Rusçayı ana dil olarak konuşması, Kırım’ın ilhakı için gerekçelerden biri olmuştur.
Rus yanlısı milisler, Kırım yarımadasındaki stratejik noktaları ele geçirerek 26 Şubat gecesi Kırım’ın tek taraflı ilhak edilme sürecini başlatmıştır. İşgal sonrasında oluşan yeni yönetim, Rusya’ya katılım kararını 6 Mart’ta alarak 16 Mart 2014 tarihinde referanduma götüreceğini açıklamıştır. Aynı tarihte Birleşmiş Milletler Genel Kurulu referandumu hukuk dışı saymıştır.
Almanya Başbakanı Angela Merkel 9 Mart’ta Kırım’da yapılacak referandumu Ukrayna’nın anayasasına ve uluslararası hukuka aykırı bulduğu belirtmesine rağmen yaklaşık 1 milyon 200 bin seçmenin bulunduğu Kırım’da referandum yapılmış, 23 ülkeden 135 gözlemci tarafından izlenmiştir. ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri uluslararası hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle referandumu tanımamış ve referandumu kanunsuz etkinlik olarak tanımlamıştır.
15 Mart 2014 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, sözde referandumun geçersiz olarak ilan edilmesini öngören kararı görüşmüştür. Karar Rusya tarafından veto edilmiş, Çin ise çekimser kalmıştır. Venedik Komisyonu, Avrupa Birliği ve ABD, yasa dışı olarak yapılan sözde referanduma karşı çıkmıştır.
Katılanların yüzde 93’nün Rusya ile birleşmekten yana oy kullandığı referandumda Kırım Tatar Türkleri, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduklarından referandumu boykot etmiştir. Referandumda halka, “Rusya’ya bağlanmaya razı mısınız?” ve “1992 yılı Kırım Anayasası’nın yeniden yürürlüğe girmesi ve Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olmasına razı mısınız?” soruları yöneltilmiştir.
Referandumdan 2 gün sonra 18 Mart 2014 tarihinde Kırım, uluslararası hukuka aykırı olarak Rusya tarafından ilhak edilmiştir.
Böylece Rusya, 1994 yılında Budapeşte Mutabakatı ile kabul ettiği Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü Kırım’ı işgal ederek ortadan kaldırmıştır. İlhak, Rusya dışında Afganistan, Nikaragua, Venezüella ve Suriye tarafından tanınmıştır. Bir anlamda Suriye Rusya’nın doğal müttefiki olduğunu bu şekilde göstermiştir.
Bu devletlerin yanında de facto devletler Abhazya, Dağlık Karabağ ve Güney Osetya ilhakı uygun bulmuştur. Ukrayna devletinin toprağı olan Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı, başta Türkiye olmak üzere Avrupa Konseyi ve Batı dünyası tarafından tanınmamıştır.
Kırım’ın Rusya’ya bağlanması sonrasında Tatarca Kırım’daki üç resmi dilinden biri sayılmış ve Tatarlara parlamento, hükümet ve yerel yönetimlerde belli oranda temsil hakkı sağlanması öngörülmüştür. Fakat buna rağmen gelişmeler bu yönde olmamıştır.
Tarihte Rus Çarlığı ile Osmanlı, Rusya ile Türkiye hiçbir dönemde gerçek anlamda dost olmamıştır. Türkiye ve Rusya arasında 500 yılı aşkın ilişkilerde onlarca savaş gerçekleşmiştir. Rusya ve Osmanlı Devleti arasındaki 11 savaşın sadece dördünde Osmanlılar galip gelebilmiş, yedi savaş ağır mağlubiyetle sonuçlanmıştır.
Rus Çarı 1’nci Nikolay’ın St. Petersburg’da 9 Ocak 1853 tarihinde söylediği “Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var” ifadesindeki hasta adam, Osmanlı Devleti’dir. Terim ilk defa 12 Mayıs 1860 tarihinde The New York Times’ta yer almıştır.
Osmanlı Devleti ile Rus Çarlığı arasındaki 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonrasında Tatar Türklerinin vatan Kırım’dan ayrılarak Türkiye’ye göç etme süreci hızlanmıştır. Bu süreçte babam ve ailesi Kırım’dan o dönemde Osmanlı toprağı olan Romanya Köstence’ye göç etmişlerdir. Babam rahmetli Süleyman Karluk 1912 yılında Köstence’de doğmuş, 1944 yılında da Türkiye’ye gelmiştir. Kuzenlerim Köstence’de yaşamaktadır. Kırım’ın Rusya tarafından işgali sonrasında göç, bu defa Ukrayna’ya yönelik olarak devam etmektedir.
Kırım Tatar Türkleri, 1420 yılında Altın Orda (Altın Ordu) Devleti’nden (1240-1443) ayrılarak Kırım Hanlığı olarak bağımsızlık kazanmıştır. Bu devletin yıkılışından sonra kurulan Kırım Hanlığı, 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması’na kadar Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kalmıştır. Anlaşma ile Kırım Hanlığı bağımsız bir bölge (oblast) olarak Osmanlı Devleti ve Rusya tarafından kabul edilmiştir. Bunu fırsat bilen Rusya, Kırım Hanlığını yok etmek için girişime başlamıştır.
Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet isimli kitabında bu duruma dikkati çekmiştir. Cevdet Paşa, bağımsızlık kurularak Rusya’nın Kırım Tatarları üzerine sağlamış olduğu himaye hakkı ile Kırım’ı manen istila ettiğini yazmıştır. Rus Çariçesi 2’nci Katerina’nın Hanlık tahtından Devlet Giray’ı indirip yerine himaye ettiği Şahin Giray’ı getirmesi üzerine Osmanlı Padişahı 1’nci Sultan Hamit, “Rusların asıl amacının Kırım’ı ilhak etmek olduğunu” açıklayarak bir tarihi gerçeğin altını çizmiştir.
Kırım’ın Rusya tarafından 1783 yılında işgal edilmesinden sonra Kırım’dan büyük göç başlamış, 10 Ocak 1792 Yaş Anlaşması ile Kırım Rus Çarlığının himayesine girmiş, Anlaşma sonrasında Osmanlılar Dinyester’e kadar tüm tartışmalı bölgelerden çekilmek zorunda kalmıştır. 1812 Bükreş Anlaşması sonrasında da Kırım Hanlarına ait olan tüm bölge Rus egemenliği altına girmiştir. Anlaşma, 28 Mayıs 1812 tarihinde Osmanlı Devleti ve Rusya arasında imzalanmış, 5 Temmuz’da onaylanmış ve 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı’nı sona erdirmiştir.
Kırım kökenli tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık Kırım’ın Ruslar tarafından işgalini şöyle açıklamıştır: “Rus kuvvetleri ilk defa 1736’da Münnich kumandasında Kırım yarımadasını istila etti. Bahçesaray zapt edilerek yakıldı; 2000 ev ile hanların sarayı kül oldu. Bu arada Selim Giray’ın kurduğu zengin kütüphane mahvoldu. Kalgayların merkezi Akmescit aynı akıbete uğradı. Ruslar, Lascy idaresinde 1737 ve 1738 yıllarında da gelerek tahribatı sürdürdüler.”
Kırım Tatar Türklerinin mücadelesine Türkiye gerekli desteği vermeli, işgalden sonra Kırım’da yaşanan insan hakları ihlallerinin önlenmesi için daha çok çaba harcamalıdır. Kırım Tatarlarının 1783 yılında Kırım’ın Çarlık Rusya’sının kontrolüne geçtikten sonra başlayan mücadelesi, günümüzde İsmail Gaspıralı’nın “Dilde Fikirde İşte Birlik” görüşü çizgisinde devam etmektedir. Kırım, Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya arasında bir barış ve huzur köprüsü olmalı, şövenist yaklaşımlara ortam hazırlayan bir alan asla olmamalıdır. Günümüzde başta Eskişehir olmak üzere Kırımdaki Tatar nüfusundan daha çok Kırım Türkü Anadolu’da yaşıyorsa, bunun sebebi Kırım Hanlığının Rus nüfuzuna geçmesidir.