Kim için af, anladınız mı?

25 Aralık 2013’te Tayyip Erdoğan’ın saltanatı sona ermişti. Demokrasiyi bir yana bırak, hiçbir rejimde o çapta darbe yiyen bir lider ayakta kalamaz. Oğluyla paraları sıfırlama konuşmasını dikkatle dinle. Beni o kayıtta çarpan şey hırsızlık değil (o da var elbette); yenilmiş ve yalnız kalmış bir adamın yorgun mırıltısı.

Ancak masif silahlı güç kullanarak ayakta kalabilirdi. Besbelli öyle bir gücü yoktu. Ordu sadık değildi; hiçbir zaman olmadı. Askere ve polise “ateş” emri verse, Ekim 1989’da Erich Honecker’in başına gelenle karşılaşması kaçınılmazdı. - dikenlitel cit hapishane cezaevi

Ancak masif silahlı güç kullanarak ayakta kalabilirdi. Besbelli öyle bir gücü yoktu. Ordu sadık değildi; hiçbir zaman olmadı. Askere ve polise “ateş” emri verse, Ekim 1989’da Erich Honecker’in başına gelenle karşılaşması kaçınılmazdı.

Bıraksalar düşerdi. Bırakmak işlerine gelmedi. İşlerine yarayacak bir araçtı. O aşamada düşse memleketin başına olmadık belalar açılabilirdi. Irak, Suriye, Libya örnekleri tazeydi.

Tahminimce masaya üç şart koydular. Bir, Ergenekon soruşturmalarına son verilecek ve mahkumlar salınacak. İki, Kürt açılımına son verilecek. Üç, orduda Cemaatçi yapılanmanın tasfiyesine yol verilecek. Karşılığında yumuşak iniş vadettiler.

Kabul etmek lazım ki üstüne düşen görevi hakkıyla yerine getirdi. Ergenekoncu şefler derhal serbest bırakıldı. Kürt barışı 2014 yerel seçiminin ardından rölantiye alındı, Şubat 2015’te noktalandı, Haziran 2015 seçimlerinden hemen sonra saldırıya geçip Kürt hareketinin o güne kadarki stratejik kazanımlarını yerle bir ettiler. Cemaat yapılanması Temmuz 2016’da şık bir operasyonla temizlendi. O operasyondan önceki günlerde Erdoğan’ın nerede ve kimlerin elinde olduğu elbet bir gün anlatılacaktır.

Tahminimce şimdi sıra pazarlığın öbür yanına gelmiştir. Somut bilgim yok; haftalar sonrasını tahmin etmek de çok büyük risk. Ama elli senedir Türk siyaseti izleyen biri olarak hissiyatım o yönde. Yanılırsam “bilemedin” dersiniz. Omuz silker gülerim.

Yumuşak inişin adı Nixon Formülü’dür. Richard Nixon’ı hatırlar mısınız? Pis dövüşçüydü. Watergate skandalında köşeye sıkıştıkça potu artırdı; gerekirse memleketi yakmaktan çekinmeyeceğini belli etti. Sonra kayıtsız şartsız af teklif ettiler. Ertesi gün arkasına bile bakmadan uçağa binip gitti.

Bu sefer de makul ve gerçekçi tek çözüm, korkarım ki budur. Aksi halde iktidarı bırakması imkansızdır. Milyarların ve daha kim bilir nelerin hesabının senden ve ailenden ve yakınındaki herkesten sorulacağını bilsen sen olsan ne yapardın? Hayatını bir lağım kanalında bitirmek cazip bir seçenek olmasa gerek.

Bu son genel af muhabbetini şimdi bu açıdan değerlendirin derim. Dikkat buyurun, konuyu ortaya Devlet Bahçeli atmadı, ondan on gün önce Yiğit Bulut attı. Hükümet elbette “istemem, bilmem, yan cebime koy” demek zorundaydı. Çünkü, yaşayan görecek, affın muhatabı birtakım çağı geçmiş mafya babaları değil; “kader kurbanı” denilen hırsız uğursuz takımı da değil. Tayyip Erdoğan ve adamlarıdır. Elbette teklif onlardan gelmeyecek; millet kuşa bakarken onlar kaşla göz arası aradan sıyrılacaklar.

Adalet duygumuzu zedeler mi? Zedeler. Ama memlekette neyin adalet duygusu kaldı ki bunda adalet bekleyelim?

Umalım ki haksız yere esir tutulan herkes, başta Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve emsalleri gibi özgürlüğü en çok hak edenler, fırsattan yararlanarak özgürlüklerine kavuşurlar. Fetöcü diye zindana atılan on binlerce şapşal fırsatçı için de iki sene eziyet yeter.

Seçimden sonraya kalır mı? Tahmin etmem. O riski alamazlar. 25 Haziranda kimin başta olacağı belli değil ki?

Sevan Nişanyan


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir