Avrupa Birliği (AB), ABD Başkanı D.Trump’ın İran’la yapılan nükleer anlaşmadan (JCPOA) çekilmesine ve yeni yaptırımları devreye almasına güçlü muhalefet gösterdi.
Avrupa Komisyonu’nun İran ile ticaret yapan Avrupalı firmaları Amerikan yaptırımlarından korumanın çabası,Transatlantik İttifak’ta ciddi bir kırılma oluşturdu.
Ortadoğu’da ise İran’ın hegemonik heveslerine karşı İsrail ve Sünni Arap ülkelerinin duyarlılıklarının arttığı gözlemleniyor…
*
Ekim 2017’de D.Trump, Ortak Kapsamlı Eylem Planını (JCPOA) onayladığında,
Anlaşmayı “nükleer silahların yayılmasını önleyici küresel mimarinin ve bölge güvenliğinin kilit unsurlarından biri” olarak tanımladı.
AB ise “çözülmüş” bir sorunun gerçek bir neden olmaksızın neden gündeme geldiğini düşündü.
İran balistik füzeleriyle ilgili meselelerin yanı sıra bölgede yükselen gerilimlerin endişe verici konular olduğunu ancak bunların JCPOA dışında ele alınması gereğini öngördü.
*
Ocak 2018’de AB Yüksek Temsilcisi F. Mogherini “Anlaşma çalışıyor, İran’ın nükleer programı kontrol altında ” dedi.
8 Mayıs’ta Trump’ın İran anlaşmasından çekilme kararı Almanya’yı, Fransa ve İngiltere’yi ayağa kaldırdı.
AB ekonomik çıkarlarını korumak için hem Avrupa düzeyinde hem de ulusal düzeyde tamamlayıcı mekanizmalar ve önlemler koyma çabalarına girişti.
*
Çünkü Avrupa’nın büyüme zorunluluğu ve şirketlerin yeni pazarlara erişme kararlılığı hükümetlerini ticaret temsilcilikleri gibi güçlü kanallar açmaya teşvik ediyordu.
Nitekim 2015′ te JCPOA’nın imzalanmasını takiben İran’daki Avrupa ticareti ve yatırımları hızlı bir şekilde ilerledi.
Bugün İran’da Fransız havacılık firması Airbus, petrolcü Energy Colossus Total,
Alman otomobil grubu Volkswagen,
İtalyan demiryolu şirketi Ferrovie dello Stato ,
Birleşik Krallığın yenilenebilir enerji geliştiricisi Quercus Investment Partners Ltd. gibi dev şirketler bulunuyor…
*
İsrail ve Sünni Arap devletleri ise İran’ın bu süreci Avrupalıların ticaret ve yatırım şevklerini çekerek;
Hem uluslararasılaşmak hem de bir nükleer güç konumunu meşrulaştırmamak,
Ama Ortadoğu’da ki jeopolitik gündemi ilerletmekte için kullandığı iddialarında oldular…
*
Aslında AB ve ABD anlaşmazlığında tek sorun JCPOA değildi.
Zaten Trump’ın başkanlık görevine başlamasıyla NATO üyesi Avrupa ülkelerine savunma bütçesine olan katkılarını artırma baskısı,
Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi ve Avrupa entegrasyonu projesine kayıtsız ve zaman zaman küçümseyici duruşu Transatlantik İttifakı zorluyordu.
*
Ancak Trump’ın İran’a karşı kararlı tavrı, AB’ ye transatlantik ilişkilerin ötesine bakma, İsrail’in ve Sünni Arap ülkelerinin güvenlik kaygılarını görmek fırsatı verdi.
Avrupalılar “Ne olacak “ sorusuyla karşı karşıya kaldılar.
Fransa, Almanya ve İngiltere, Trump’ın İran politikasına katılmasalar da İran etkisini etkilemek için bazı adımlar atacaklarını bildirdiler…
*
Ocak’tan beri ABD ve AB, yeni yaptırımlar konusunda ve anlaşmayı düzeltmek için diplomatik görüşmelerde bulundu..
Bu görüşmeler Trump’ın ABD’ yi anlaşmadan geri çekme kararını engellemedi ancak Avrupa İran’ın hegemonik tahribatı konusunda dikkat kesildi.
Şubat’ta Berlin’de gerçekleşen bir toplantının ardından, Almanya Başbakanı A.Merkel ve İngiltere Başbakanı T. May , Fransa Cumhurbaşkanı E.Macron,
“İran’ın Ortadoğu’daki istikrarı bozucu faaliyetlerle ilgili “ sorunların üstesinden gelmek için daha uygun tedbirler almaya hazır olduklarını ifade ettiler.
*
Ancak bütün beyanlar Avrupa’nın ekonomik çıkarlarının altında kaldı.
Washington’un JCPOA’dan çekilmesinden rahatsız olan AB, potansiyel Amerikan yaptırımlarına artık tepki vermiyordu…
*
ABD Başkanı D.Trump, 1 Mart’ta “Bir ülke ticaret yaptığı hemen her ülkeye milyarlarca dolar kaybediyorsa, ticaret savaşları iyidir ve kazanması kolaydır” ifadesiyle,
Dünya Ticaret Örgütü kurallarını ihlal etti, ithal çelikte yüzde 25, alüminyumda yüzde 10 oranında gümrük vergisi uygulaması başlattı..
*
ABD’nin ticaret savaşı Çin’e karşı bir meydan okumayı başarmış, Çin’in siyasetini ve gücünü test etmişti.
Ama Çin, ABD ve dünyanın hayal gücünün ötesinde güçlü bir irade ve azim sergiledi, ABD’nin taleplerine güçlü karşılıklar verdi.
Serbest ticaret ve çok taraflı ticaret mekanizmasını korumak adına yüksek bir ahlaki zeminde ayakta durdu.
Ana çıkarlarının asla bir ticaret savaşının hedefi haline getirilmeyeceğine ilişkin kararlı bir mesaj verdi.
*
Sonuçta en büyük iki ekonominin temsilcileri ABD’nin Çin’e ihracatını genişletme, hizmet ticareti, karşılıklı yatırım, fikri mülkiyet hakları, gümrük tarifeleri konularında görüş alışverişinde bulundular.
Aralarındaki ticaret açığını önemli ölçüde azaltmaya yönelik önlemler almak için ortak bildiri yayınladılar.
Dünyanın iki büyük ülkesinin birbirleriyle ve dünyayla çatışması halinin bütün dünyaya zarar vereceğini anlamışlardı ve iki ülkenin de işbirliği içinde olmasını öngördüler.
Şimdi her iki ülke küreselleşmiş bir dünyada çok taraflı ticareti “Adil Ticaret ” başlığıyla savunuyor…
*
Ama anlaşmanın mürekkebi kurumadan,
ABD Başkanı D.Trump, bu kez fikrini değiştirmesine yönelik onca çağrıya rağmen, ülkesinin en yakın müttefiklerini yüksek gümrük vergileriyle vuruyor.
AB, Kanada ve Meksika’ya karşı çelik ve alüminyum ithalatında yüksek gümrük vergilerini yürürlüğe koymuş bulunuyor.
*
AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ABD’nin kararını “Bu dünya ticareti için kötü bir gün “ sözleriyle değerlendiriyor.
ABD’nin AB’ye başka bir seçenek bırakmadığını vurgulayarak, uyuşmazlığın çözümü için Dünya Ticaret Örgütü’ne başvurulacağını,
Ayrıca ABD’den ithal edilen ürünlere ek gümrük vergisi uygulanacağını açıklıyor.
Transatlantik İttifak bu güne kadar görülmemiş bir biçimde kırılmış bulunuyor…
*
Ama ABD’nin eli çok öncesinde kazandıklarından dolayı kuvvetlidir.
Çünkü Avrupa Birliği; esasen askeri yüzü NATO olan bir sivil yapıdır.
ABD birbirine denk olmayan bu iki yüzlü yapıda; NATO’yu doğrudan, Avrupa Birliği’ni ise dolaylı olarak yönetiyor.
Bu sayede Washington, Avrupa’daki farklı idarelere farklı yöntemler uyguluyor.
Sonuçta Avrupa Birliği’ndeki güçlü Alman, Fransız, İngiliz ekonomik ve mali çevreleri üzerinde güçlü baskı oluşuyor..
Ve ABD, Avrupa üzerindeki etkisini mütemadiyen muhafaza ediyor…
*
Bu sırada Türkiye iktidarı, bir süredir “Tavşan Dağa Küsmüş, Dağın Haberi” misali, Transatlantik İttifak’a tüm kepenklerini indirmiştir.
Bu yüzden tıpkı koca AB gibi küresel sistemin santrifüj kuvvetleriyle sarsılıyor.
Türkiye, ya yeniden AB’nin istisnaî siyasi ve ekonomik gücünü hissederek kararlılığını pekiştirecek,
IMF’in denetiminde yapısal bir dizi reformlardan geçecek ve borc akışını düzene soktuktan sonra;
Yeniden küresel ekonomiye entegre edilecektir…
Ya da? Bunu yazmak içimden gelmiyor…
2. 6. 2018
Bir yanıt yazın