20. yüzyılın başlarında petrol ve doğal gaz rezervlerinin keşfi Ortadoğu’da karmaşa başlattı.
Son olarak Doğu Akdeniz’de önemli hidrokarbon kaynakları, dikkate değer bir uluslararası ilgiye neden oldu.
Başarılı bir şekilde gelişirse Akdeniz’den dünyanın enerji manzarasının değişebileceği,
Enerji güvenliği, ekonomik refah ve küresel işbirliğini teşvik etmek üzere bir çığır açılabileceği,
Finansal bağlantılar ve ortak işbirlikleriyle Orta Doğu’dan Çin’e kıtasal düzenin daha açık ve kapsayıcı hale gelebileceği öngörüldü…
*
1969’da Mısır’da ilk açık deniz keşfi yapıldı.
2000’li yıllarda İsrail’in ve Gazze Şeridi’nin sahil kasabası Aşkelon’un batısındaki sığ sularda,
2009 ve 2010’da Tamar ve Leviathan sahalarında, 2011’de İsrail’in güneyi ve Kıbrıs’ın güney sahilinde,
2015’te Akdeniz açık deniz bölgesinde dev Zohr sahasında büyük miktarda gaz sahası keşfedildi.
Daha da önemlisi, bölge dünyanın en az keşfedilmiş havzalarından biridir.
Uluslararası ajanslar hâlâ 10 trilyon metreküp keşfedilemeyen gaz potansiyeline işaret ediyor…
*
Doğu Akdeniz’de yeni keşfedilen sahalarla, Ortadoğu’da ve Hazar Bölgesi’de hidrokarbon kaynaklarının,
Jeopolitik etkileri olan muazzam teknik, idari, güvenlik, hukuki ve siyasi zorluklara rağmen çıkarılması ve dağılımı;
Bir zamanlar savaşan ülkeler arasında bile çeşitli ekonomik ve diplomatik girişimlere yol açtı.
Bölgedeki stratejik rekabetler giderek dünya için bir evrime dönüştü.
*
Yaşam, bilgi teknolojilerini elinde bulunduran güç ya da iktidarın sömürgeciliğini insandan geliştirip tüm dünyaya işlediği yönde gelişiyordu.
Bilgi teknolojileri ABD’nin tekelindeydi ve o’da işbu küresel enformasyonel emperyalizmini dünyaya sunuyordu.
Yani sahip olduğu gücle diğerlerinin zihinleri ve eylemleri üzerinde kontrol iddiasında bulunuyordu…
Neo-liberalizm ile birlikte yeni hayat tarzını ulus devletlerin ötesinde dizayn etmeye yöneldiler.
Ülkeler uluslararası şirketler üzerinden uluslararası hukuka dahil olacaktı…
*
Nitekim bugün, Kuzey Irak’ta Türkiye dahil, ABD, İngiltere, Kanada, Norveç, BAE, Çin, Hindistan, Güney Kore, Fransa, Macaristan, Moldova, Avusturya, Kıbrıs, Avusturalya gibi ülkelerin enerji, petrol ve gaz, inşaat, taahhüt altyapı firmaları bulunuyor.
Otuzdan fazla uluslararası petrol ve gaz firması, mesela Çin’in Sinopec, Güney Kore Addax Petroleum, Kanada’nın Talisman, Norveç’in DNO, İngiliz Sterling Energy, Türkiye’den Genel Energy zengin yatakların olduğu sahalardaki faaliyetlerini dünya pazarlarına arz ediyor…
14 Nisan’dan beri de ABD, Birleşik Krallık ve Fransa Kuzey Suriye’de bir koridor oluşturdular ve bölgeye NATO’yu getirdiler…
NATO güvencesiyle Fransa; Suriye petrolü, gazı ve taşımacılığı için TOTAL SA şirketini, İngiltere; British Petroleum şirketini, ABD ise ExxonMobil şirketini Kuzey Suriye’ye taşıdı.
Böylece Kuzey Irak’tan sonra Kuzey Suriye’de uluslararası şirketler üzerinden uluslararası hukuka dahil oldu…
*
2006’da ABD Başkanı G.W. Bush, Kabil’de Afganistan’ı merkez alan ve bölgede bütün ülkeleri kapsayan “Büyük Orta Asya’da İşbirliği Konferansı” düzenledi.
Bölgede ekonomi, kalkınma, güvenlik, eğitim gibi alanlarda çok boyutlu işbirliğinin sağlanmasını öngördü.
Konferans’ta ABD’nin teklifi “Yeni İpek Yolu” projesiyle; Afganistan sorununun çözülerek istikrarın sağlamlaştırılması,
Orta Asya’dan Hint Okyanusu’na, Güney Asya ve ötesine doğru temel ulaşım yollarının açılmasıyla bölgenin Batı’ya entegrasyonun güçlendirilmesi kararı alındı.
Proje denize doğrudan açılamayan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini olduğu gibi Çin, Hindistan, Rusya dahil tüm ülkelerin kalkınma vizyonunu etkiledi.
İpek yolu güzergâhında bulunan Güney Kore, Tacikistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Afganistan, Pakistan, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye;
Küresel piyasaların demokrasi ve ekonomik kriterleri başlığında ortaklaşmak, aralarındaki psikolojik duvarları yıkmak, piyasaları canlandırmak ve güvenliği sağlamak adına heyecanlandılar…
*
Türkiye, Doğu-Batı güzergâhında İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasında transit ülke konumundaydı.
Yeni İpek Yolu projesine katılımın bir örneği olarak Gürcistan ile ortak, gümrük kapılarında basitleştirme sağlandı.
İstanbul’un Finans Merkezi yapılması, Galataport, Kanal İstanbul projesi, Marmaray projesi, Yavuz Selim Boğaz köprüsü, 3.Hava Limanı yeni İpek Yolu Projesi kapsamındaydı.
Kalkınma Ajansları ve Serbest Ticaret Bölgeleri de…
R.T. Erdoğan bu sayede “Büyük Usta” oldu!
*
Ama o sıralarda ABD kapitalizmi aldığı önlemlerle Çin’in ebedi bir büyüme makinesi olmadığının propagandasını yapıyor,
Çin ise ABD’nin bölgeyi jeopolitik kontrolü altına alması, etkisini doğrudan kendi sınırlarına yakınlaştırmasından endişeleniyordu.
Hidrokarbon ithalat hacmının önemli ölçüde artmasıyla kendi enerji güvenliğini sağlamak zorundaydı.
O yüzden Doğu Akdeniz, Ortadoğu ve Hazar bölgesi hidrokarbon rezervlerine olan ilgisini bölge ülkeleriyle geliştirdiği ekonomik ve siyasi ilişkilerde göstermeye azim etti.
Giderek Kabil’de karar altına alınan İpek Yolu- Kıtalararası Mega Proje’yi sahiplendi.
O gün ABD’nin, bugün Çin’in önderliğindeki proje;
Şimdi Çin’den başlayıp Orta Asya ve Rusya üzerinden geçerek Avrupa’ya ulaşan İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasını öngörüyor.
Hayata geçirilmesi halinde Çin’in, Pasifik’ten İngiltere’ye kadar etkisini genişleteceği düşünülüyor…
*
Geri planda Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynakları için Arap devletleri ile İsrail arasında,
Farklı alanlarda; Altyapının ortak gelişimi: Optimal yatırım kararlarını üretmek, pazara çıkış süresini en aza indirmek: Daha değerli pazarlara erişimi maksimize etmek için ittifaklar oluşturuluyor.
Mısır, Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail kaynakların Avrupa’ya aktarılmasında ortaklık yapıyor.
Rusya doğalgaz arzında kesinti yaşanması halinde AB üye devletleri çeşitlendirilmiş tedarik kaynakları ve rotalarını görmekten çok memnundur.
Rusya’nın da doğalgaz konusunda liderliğini sürdürmesinin yolu Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini sağlamlaştırmaktan geçiyor.
*
İran’da Çin’e mâlolan İpek Yolu projesini destekliyor.
Çin’den Myanmar, Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran, Irak, Suriye, [Türkiye’de Yavuz Selim Boğaz Köprüsü], Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya, Almanya, Belçika, Fransa, İngiltere güzergahına sahip, İran yüksek hızlı treni faaliyete geçmek için 2020-2025 yıllarını bekliyor…
Irak- İran ticaret koridoru ve Afrin- Rojava bölgesi- Irak arasında mal dolaşımında İpek Yolu kapsamında Irak’ın Peshkhabur kentine yapılan kuzeydoğu geçidi uluslararası piyasalara ulaşıyor.
Bu yüzden Şengal, Kuzey Irak Kürt Yönetimi ve Irak- İran ticaret koridorunda stratejik önemdedir.
Suriye’de Deir el-Zor ve Palmyra bölgeleri Çin’in İpek Yolu projesinde Suriye- Türkiye ticaret koridorundadır.
*
Bu noktada Türkiye’de Müslüman Kardeşler Örgütünün hamisi yani İslamcı Cihadizm’in önderi R.Tayyip Erdoğan;
Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ta ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye çevreleri ve Kürtlerin Türkiye’nin ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılığından yararlanmak ve bu koridorlara sahip olmak üzere;
Stratejik ve ekonomik çıkarlarını giderek daha fazla birleştirmek ve mevcut güvenlik mimarisini pekiştirmeye yardımcı olmaya gayret göstermesi gerekirken,
Ve NATO ile İsrail’in önemli bir Amerikan müttefikliğinin bir parçası olmasına rağmen;
İşte Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarıyla Suriye ve Irak üzerinden yeni oluşturulan Arap-İsrail ittifaklarını tehdit ediyor.
Rusya’nın genişlemesini kolaylaştırmanın çabasını veriyor.
*
Bu yüzden “Kral Öldü, Yaşasın Yeni Kral” söylemi doğrultusunda Türkiye’de, Haziran 2015 seçimlerinden beri bekleyen;
“Yeni Usta” lakabıyla CHP Genel Başkanı K.Kılıçdaroğlu sahneye çıkmıştır.
Sepetinde Türkiye’nin ancak küresel boyutlu bir hamle ile sıçrama yapabileceği ve ülkeyi içinde bulunduğu orta gelir tuzağından kurtaracağını iddia ettiği,
“Yüzyılın Ekonomi Projesi:Merkez Türkiye” projesi bulunuyor.
*
Projeye göre lojistik, finans, hafif imalat, otomotiv markaları bu merkezde yer alacaktır.
Proje Orta Doğu, Kafkaslar, Orta Asya ve Afrika’ya erişimi kolaylaştıracak.
İpek Yolu ile Çin’den gelen bir ürün, Mersin veya İskenderun limanlarına ulaştıktan sonra tren yoluyla “Mega Kent”e gelecektir.
Mega Kent çevresinden itibaren Kalkınma Ajanslarını, Serbest Ticaret bölgelerini, organize sanayi bölgesini ve teknopark yerleşkesini kapsayacaktır.
Özel bir yasası olan Mega Kent’ te bir vali olacaktır ama yönetim büyük ölçüde sivil toplum kuruluşlarından oluşacaktır.
Ürünler burada depolanacak, işlenecek, ambalajlanacak ve çevre ülkelere demir yolu, hava-kara-deniz yolu vasıtasıyla gönderilirken;
Türkiye elde ettiği ticarî gelirle orta gelir tuzağından çıkacak ve Erdoğan’ın bıraktığı yerden yeni küresel sisteme entegre olabilecektir…
*
Zaten dünyanın iki büyük ülkesi ABD ve Çin birbirleriyle ve dünyayla çatışmalarının bütün dünyaya zarar vereceğini görmüş,
İki ülke de işbirliği içinde olması gerektiğinde uzlaşmışlardır.
Şimdi her iki ülke küreselleşmiş bir dünyada çok taraflı ticareti “Adil Ticaret ” başlığıyla savunuyor.
“Yeni Usta ” heyecanla bekliyor…
30. 5. 2018
Yazıları posta kutunda oku