Yerel Tohum çalışmalarımız kapsamında üretici ziyaretlerimizde, Üzümlü, Kızılbel, Nif ve Mesenis köylerine gittik.
Bu mevsimde fidelerin artık, yavaş yavaş ürün vermeye başlaması gerekirken, ne yazık ki üç gün üst üste yağan şiddetli yağmurla ve dakikalar süren dolu yağışıyla, onlarca ekili alan ve meyve ağaçları zarar görmüş.
Toprakla buluşan, fideye dönüşen tohumlar doluya ve şiddetli yağmura dayanamamış.
En az 15-20 yıllık atalık kiraz ağaçlarının muhteşem meyveleri de doludan nasibini almış.
Büyük yaralar alan kirazlar, güneşin ışıltıları arasında üreticinin yüzüne utanarak bakıyor.
Üretici çaresiz eli belinde, tarlasını, ağaçlarını kontrol ederken, yine de haline şükrediyor.
‘’Belki bir iki kasa kirazı kurtarabilirsek’’ diye umut dolu.
Yıkadığı boş pazar kasalarını sıraya dizmiş.
‘’Bu ağaçta en az 300 kilo kiraz vardı, şimdi bir kasa ya çıkar ya çıkmaz’’ diyor sesi buruk.
Bir kiraz ağacı 5-6 yılda meyve vermeye başlıyor, 10-15 yılda en iyi verime ulaşıyor. Yıllardır geçimlerini bu muhteşem kirazlardan sağlayan aile, üzgün, tarlasına ektiği, salatalıklar, yeşillikler için o kadar üzülmüyor, ‘’onları ayırdığım fidelerden tekrar dikerim ama ya kirazlar’’ diyor hüzünle..
‘’Sigorta da yaptıramadık’’ diyor, bir eliyle yarılan kirazları ayıklarken.
Kiraz ağacı öylesine heybetli ki, nasıl topladıklarını anlatıyor uzun uzun;
‘’Merdiven dayıyoruz, dallarda çengeller var, birbirine yaklaştırıp tek tek elle topluyoruz. Kasalarda bir tane bile çürük, yarık kiraz olursa diğer meyveleri de çürütür, çok dikkatli toplamak gerekir’’ diyor…
‘’Pazarda bunları satamayız, müşteri ucuz versek bile almaz’’ diyor..
Halbuki bunlar ilaçsız, zararsız, zehirsiz, sadece doluda zarar görmüş, görmeden, bizde bilemezdik, pazarda en güzelini, en temizini almak için uğraşırdık. Oysa tadı çok güzel, yemeğe doyamıyorsunuz.
Pazarda kiraz satan küçük üreticileri anlayın, onlarla elli kuruş için pazarlık yapmayın, kirazın üzerinde leke varsa, çizikler varsa, sorun ‘’dolu mu vurdu, yağmur mu yağdı, sel mi bastı’’ hangi şartlarda pazara getirdi, sorunlarını paylaşın, emeğine destek verin, saygı duyun.
Üreticinin her anlamda ve her alanda işi çok zor.
Köylerde taşımalı eğitim var. Akılları, az sonra gelecek olan çocuklarında, 950 rakımda, yaşlısı, engellisi, hastası olan kapısının önünde ki emektar arabasıyla çıkıp da doğa gezisi yapamıyor, satış yapmak dışında şehire inemiyor, gezmeye gidemiyor, ani bir durum olur da hastaneye koşarım kaygısı taşıyor.
Bu kaygılarla, haftalardır pazara çıkamayan üreticiler var.
Bir yandan sulama sularına sayaç takılacak kaygısı taşıyorlar.
Bir yandan, mazot parası, bir yandan geçim derdi, bir yanda doğal felaketler…
Evinde, oğlu ve gelini engelli olan üretici, devletin onlara ödediği engelli maaşları karşılığında üretim yapmaması konusunda ki dayatmayı anlatıyor üzülerek.
Hem toprağına hem çocuklarına sahip çıkmış. Üretmekten vazgeçmemiş ölene kadar da vazgeçmeyeceğini tekrarlıyor. Dedelerinin diktiği ağaçları gösteriyor, yerel tohum ektiği alanları gösteriyor, yaşadıkları zorlukları anlatıyor…
Köylerimiz mahalle oldu, her geçen gün üreticilerimizin sayısı azalıyor. insan gücüne, sulama suyuna, ucuz mazota, gübreye, tohuma devlet desteğine ihtiyaçları var.
Bir kere daha tanık olduk ki, köyler mahalleye dönüşerek çiftçiler üretimden uzaklaştırılacak, sosyal yardım dayatmalarıyla, topraklar tohumdan uzaklaştırılacak, tüketime dayalı, zorla şehirleştirilen köylüler ordusu çoğalacak. Göçler artacak, köylerde ekilmeyen tarlalar, arsalar yabancılara satılacak..
Doğal köy evlerinin, ahırların, özgürce dolaşan hayvanların arasında İngilizin, Almanın, Hollandalının yaptığı villalar yükseliyor. Her geçen gün yabancıların toprak alımı, ev alımı artıyor. Köylüler kendilerini kendi topraklarında yabancı gibi hissedecekler. Bir zamanlar ekip biçtiği, arazisinde, elin adamı oturuyor. Dedesinden kalan, çocukluğu tepesinde meyvelerini yemekle geçtiği ağaçlar kesilmiş yerine havuzlar yapılmış.
Doğa yok ediliyor, o bölgenin endemik dokusu yok ediliyor, suları kirleniyor, kültürel değerleri yok ediliyor, imece, komşuluk, yardımlaşma, ortak alanları kullanma kültürü bile zedeleniyor.
Konu derin, çözümü imkansız değil.
Köylü dertli, çiftçi yalnız ama çaresiz değil, çare biziz, her küçük üretici, her yerel tohum üreten çiftçi bizim başımızın tacıdır.
Onlara destek olmak, emeklerinin karşılığını vermek, onların sorunlarını paylaşmak hepimizin vatandaşlık görevidir.
Şimdi kiraz mevsimi, pazara gittiğinizde kiraz satan küçük üreticiye iki kere bakın, kirazlara bakarken, şiddetle yağan yağmuru, başınızı delip geçen doluyu, ve gözleri önünde atalık ağaçlarını çaresizce izleyen üreticinin gözlerinin içine bakın..
Lekelenmiş, yarılmış kirazlara burun kıvırmayın.
Doğanın verdiği zararı onun yüzüne vurmayın.
Onları, zor şartlarda pazara getiren üreticinin yerine kendinizi koyun, emeğine saygı duyun.
Alın bir kilo kiraz, çiftçinin zahmetine ortak olun.
Bir yanıt yazın