Halkımız çoktan bölündü ise de Cumhur ve Millet ittifakı bölünmeyi daha de derinleştirdi. Bölünmenin derinleşmesi kimin işine yarayacak? Şimdiye kadar hep Cumhur ittifakı kazandı, Millet ittifakı birkaç puanla hep geride kaldı. Önümüzdeki seçim gerek siyasi iktidar ve gerekse muhalefet yönünden acı reçetelerin uygulanacağı bir dönem. Tahrip edilen devlet, öyle bir hale geldi ki tahrip edilemez yeri kalmadı. İç ve dış sorunların yeniden onarımı o kadar kolay bir iş olmayacak. Zaman alacak, halkı sıkıntıya sokacak. Mirasyedilerin savurganlığını ya Cumhur ittifakı onaracak yada Millet ittifakı krallığı tescilleyecek. Böyle düşünüyoruz. Cumhur cephesinin tahribatı onaracağına umudumuz kalmadı. Gelecekte de çözüm getirmeyecek durum daha da ağırlaşacak. İktidar partisinin seçim beyannamesi (manifestosu) sanki Millet ittifakının manifestosu. Geçen 16 yılda yapacaklarını vaade edip tam aksine yapamadıklarını değil, yapmadıklarını pişirip halkın önüne koyuyorlar. Muhalefette haklı olarak soruyor, şimdiye kadar niye yapmadın? Söylediklerini öncede söyledin yapmadığına göre seçimi kazansan da gene yapmayacaksın kanısı hakim. Haksızda değiller.
Seçimler gerçekten uçuruma giden Türkiye’nin ve siyasi iktidarın son virajı. Siyasi iktidar ne diyor? Erdemden, iradeden ve cesaretten söz ediyorlar, Türkiye’nin canlanacağını umuyorlar. Bu neyin itirafı? Demek ki erdem kalmamış, irade yok sayılmış, cesaret ise hapishaneye girmekte aranmıştır. Yasakçı zihniyetle mücadele edilecekmiş. İnsan kendi kendine düşünüyor ve diyor ki iktidara geldiğiniz dönemde bu yasakların hangisi vardı . İlk seçim döneminde hapiste bulunan ve aday olan her hangi bir parti lideri var mı idi? Tüm medya iktidarın kontrolünde mı idi, muhalefet lideri fakülte dekanını ziyaret edince istifası mı isteniyordu, OHAL mi vardı. Hangi yasakçı ve kimin gerçekleştirdiği otoriter bir yönetim vardı. O zamanlar seçim meydanlarında özgürce hareket etmediniz mi?
Güçlü Türkiye, hükümet ve meclis yaratılacağından dem vuruluyor. Güçlü Türkiye’nin imajını bozanlar bunu gerçekleştiremez. Bu konuda bütün kozlarını kullandılar ve hepsi geri tepti. OHAL, yasaklar, ekonomik sıkıntılar, çöküş içinde olan bir Türkiye’yi yaratan kim, yarattığını tamir etmeye talip olan kim. Ütopya sona erdi. Madem ki tamire ihtiyaç var, yıkan hiç tamir eder mi? Devlet bütün inanç gruplarına eşit mesafede olacakmış. Şimdiye kadar neden olmadı? Devletin kurumlarını tahrip etme, öz varlıklarını satmaktan vakit bulunamadı herhalde. Alevilerin kapılarını işaretleyenler kim? Tarikattan olmayanları işsiz, güçsüz sefil bırakan kim? Medya yoluyla düşüncelerini ifade edenleri hapse atan kim? Ve daha da önemlisi Fetö yandaşlarını devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz ettiren sonrada kandırıldık diyen kim?
Demokraside üst lige çıkılacakmış. Olmayan demokraside üst ligi bırakın, lige bile dahil olunamaz. OHAL yönetimi altında seçim yapılıyorsa o seçim baştan tartışmalıdır. Hukuku, özgürlüğü katledilmiş bir ülkede demokrasiden bahsetmek sadece yerine getirilmeyecek temennidir. Değinmediğimiz o kadar konu var ki. İktidar partisinin seçim beyannamesi 300 sayfaya ulaşmış. Bu demektir ki yapmadıklarını ısıtıp milletin önüne koymaktır. Tekrar başa dönelim iç ve dış dengeleri bozmuş bir yönetimden bunları bekleme saf dilliğine düşmeyelim. Uçurumdan önce son virajdayız. Türkiye kendisini mutlaka kurtaracak ama nasıl? Demokrasi, özgürlük, hak, hukuk tek adam yönetimiyle nasıl onarılacak. Her şeyden evvel tek adamın ağırlığına nasıl son verilecek, parlamentoya saygınlığı nasıl kazandırılacak. Halkın yoksulluğu, yolsuzluklar nasıl sonlandırılacak. Gerek siyasi iktidar ve gerekse muhalefet seçimi kazansın içte ve dışta Türkiye’yi acı reçete bekliyor. Aynı reçetenin üstüne reçete yazılmaz. Yeni reçete yazılır. Ya bu gidiş mutlaki diktatörlüktür, ya da halkın fedakarlık ederek sağ duyusunun galip gelmesidir. Dileğimiz Demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanmasıdır.
+++++
KÖR PİLOT
Yolcular uçağın yanında otobüsten inmişler. Bavullarını gösteriyorlar. Bir bakmışlar uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş. İçinden kaptan pilotla, yardımcı pilot inmişler. Yolcular fena hâlde şaşırmışlar. Nasıl şaşırmasınlar.
Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston, kolunda üç noktalı bant. Yardımcı pilotun elinde bir köpek tasması, tasmanın ucunda bir köpek. Sağa sola çarparak öylece ilerliyorlar uçağa. Günlerden 1 Nisan değil ama ‘Şaka herhâlde’ demiş yolcular, doluşmuşlar uçağa.
Uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış. Yolcuların gözleri camda. Uçak hızlanmış. Yolcular endişelenmeye başlamışlar. Uçak daha hızlanmış. Pistin sonu hızla yaklaşmaya başlamış. Uçak iyice hızlanmış. Bazı yolcular paniklemiş, dua etmeye başlamışlar. Uçak son hıza ulaşmış. Bu arada pistin sonuna da ulaşmış. 100 metre sonra betonun bitip çimlerin başladığını gören yolcular dehşet içinde çığlığı basmışlar.
Tam o anda da kaptan pilot levyeyi sonuna kadar çekmiş. Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmiş, havalanmış. Kaptan pilot arkasına yaslanmış, derin bir nefes almış ve yardımcı pilota dönmüş:
“Biliyor musun? Bir gün çığlık atmakta gecikecekler ve hep birlikte geberip gideceğiz!”
Siyasette nice kör yöneticiler var. Siz siz olun; çığlık atmaktan vazgeçmeyin!