AKP, 2002 seçimlerinden önce İsrail ve ABD ile görüşmeler yaptı, onların güvenlerini kazandı. Bu arada Yunanistan Başbakanı Simitis ile bir araya gelmeyi de ihmal etmedi…
Bu toplantılarda neler konuşuldu, hangi sözler verildi? Hâlâ gizli kapaklı duruyor… Ufak tefek açıklamalar yapılsa da genellikle bir yüzü karanlık…
AKP, dünyanın ABD, AB ve İsrail gibi emperyalist devletlerini arkasına alarak iktidar oldu. Onlardan vize istedi.
Bu konuşmalarda onlara neler vaat etti. Mesela bu vaatlerin içerisinde burnumuzun dibindeki adaların Yunanlılar tarafından işgali, Lozan’ın yeniden düzenlenmesi var mıydı? Çünkü adamlar adalarımıza Yunan bayrağı çekmeye başladılar bile. Mangal yapıp kebap pişiriyorlar şimdi.
Mesela bu vaatlerin içinde Kıbrıs var mıydı? Cumhurbaşkanımız daha geçenlerde İngiltere’ye gitti, görüşmeler, toplantılar yaptı.
İngilizlerin Kıbrıs’tan vaz geçemeyeceğini hepimiz biliyoruz. Çünkü ada, İngiltere için büyük bir havaalanı, büyük bir uçak gemisi…
Sakın bu konuşmaların içerisinde askerimizin adadan çekilmesi de olmasın?
Bu gerçekleri o yıllarda Erbakan açık seçik ortaya koymuş, “AKP’ye oy vermek demek, İsrail’e oy vermek, Amerika’ya oy vermek demektir…” demişti.
Seçimlerden 1 yıl sonra da sanki bugünleri görmüş gibi, şunları söylemişti:
“Kime oy veriyorsun arkadaş? Bu rantiyecilere mi? Bu faizcilere mi? Bunlar tabii seni mahvederler… Şimdi de gelip ağlıyorsun. Ayçiçeği ektirmiyor, pancar ektirmiyor, tütün ektirmiyor… AKP’ye oy vermek demek, İsrail’e oy vermek, Amerika’ya oy vermek, IMF’ye oy vermek demektir…” demişti.
Bırakın ayçiçeği, pancar, tütün yetiştirmeyi, tohum ekmeği bile yasaklamıştı. İsrail, dünyanın en iyi kavununu üretmişti… Bu kavunlarda tohum yoktu, tohumsuz İsrail kavunlarıydı bunlar. Çiftçilerimiz ve tüm dünya bu nedenle tohumu İsrail’den alıyordu.
İktidar da onun daha rahat satış yapabilmesi için ülkemizde tohum üretmeyi yasaklamıştı.
Daha sonra da yüzyıllık birikimleri, kamu mallarını sattılar… Üretim, tarım durdu. Malları ithal etmeye başladık. Halkımız işsiz, güçsüz, perişan oldu.
AKP, 2002 seçimlerinde yüzde 34,29 oy alarak meclise yerleşti. DYP, MHP, GP, DSP, ANAP parlamento dışı kalmıştı. Gidiş o gidiş…
Şeyhler, şıhlar, tarikatçılar zamanla topluma hâkim oldular, toplumu yönlendirdiler… Din sömürüsü geçim kaynakları oldu. Cumhuriyet ekonomisini yıktılar, yerine “Sadaka ekonomisi”ni kurdular.
O yıllardan bu yana halk hem çile çekiyor, hem de yeni gelin gibi “Hem ağlarım, hem giderim” diyor…
Bir de buna SEÇSİS adı verilen ucube seçim sistemi eklenince AKP, 16 yıldır bu milletin sırtına yük oldu. Yurttaşlarını inim inim inletti.
Kendisine oy vermeyen çoğunluğun düşüncelerini, isteklerini önemsemedi. Laikliği, Türklüğü, milliyetçiliği ayaklar altına aldı. Kendisini eleştirenleri düşman gibi gördü. Onları “Münafıklar çetesi” olarak tanımladı. “Hapishaneler muhaliflerle, yazarlarla, çizerlerle” dolup taştı
Recep Tayyip Erdoğan, 2002 seçimlerinden sonra mecliste çoğunluğu ele geçirdi ve BOP Eş Başkanlığına soyundu. Sonra bu görevini tam 34 yerde tekrarladı, açıkladı. BOP Eş başkanı olduğunu, bu görevi yerine getirmek için çalıştığını söyledi:
“Türkiye’nin Orta Doğu’da bir görevi var! Nedir o görev? Biz Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin Eş başkanlarından bir tanesiyiz ve bu görevi yapıyoruz…” Tarih: 4 Mart 2006”
Nedir BOP? Ne anlama gelmektedir?
BOP, Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi, bölünmesi demektir. BOP, ulus devletlerin sonu, özerk, federatif devletlerin başlangıcı demektir. Bu düzenin gerçekleşmesi için de ABD Ortadoğu ülkelerine “Başkanlık sistemini” ihraç etmektedir.
Elbette bu ülkelerin başında Türkiye vardır. Irak, Suriye bunun için parçalanmıştır.
Ülkemizde yapılan Anayasa değişikliği başkanlık sistemini ülkemize getirmiştir. Şu anda her şey, medya, resmi kurumlar, yargı tek kişinin ağzından çıkan emir ve direktiflerle yönetilmektedir.
Şimdi AKP’ye ve Genel Başkana sorulması gereken asıl soru şudur: “BOP Eş başkanlığı devam etmekte midir?” Çünkü şu ana dek onun bu görevi bıraktığına dair hiçbir belirti yoktur, tek söz söylenmemiştir…
Gelelim sorulması gereken ikinci asıl soruya:
ABD ve İsrail’in Kudüs’ü başkent yapmasına, yüzlerce Filistinliyi katletmesine, yaralamasına kızıp, mitingler düzenliyorsun en ağır sözleri söylüyorsun… Peki, neden ticari ve siyasi ilişkileri bıçak gibi kesip atmıyorsun?
Neden hala ABD ile diyalog içerisindesin ve İncirlik üssünü kullanmasına izin veriyorsun?
Bağırmak, çağırmak, kızmak bir çözüm müdür? Filistinlilerin ölümüne engel olabilir mi?
Tam önünüze fırsat çıkmışken “Mavi Marmara’ sözleşmesinin iptalini isteyen CHP önergesini neden oy birliği ile mecliste reddettiniz?”
Neden bütün bu kavgalara, “One minute”lere rağmen İsrail’le ticaretiniz artarak devam etti?
VE SON TEMEL, ASIL BİR SORU:
Bu “ÖRTÜLÜ ÖDENEK” kimin emrinde ve tasarrufundadır? Çekilen bunca para, halkın göz nuru, el emeği birikimler nerelere sarf edildi?