Yetmiş cente muhtaç olur muyuz?
Zamanın Başbakanı Süleyman Demirel, 1977 yılında, Politika dergisinin son sayısında yayınlanan söyleşisinde, ekonomik krizden duyduğu rahatsızlığı dile getirirken, ülkenin 70 cente muhtaç olduğundan söz etmişti.
Seçime gittiğimiz şu günlerde Dolar’ın 4,44 liraya çıkmasıyla beraber, herkeste bir paniktir başladı. Bu işin sonu nereye varacak diye sorgular oldu.
1970’lerde, Türkiye tarımda kendisine yeten yedi ülkeden birisiydi. Karnımızı doyurmakta sıkıntımız yoktu. Et de yerdik etli kuru fasulye de…
Gıda olarak kendimize yeterli olmaktan ötürü öykündüğümüz de olurdu.
Gıda terörü sözcüğünü hiç duymamıştık. Üzüm, İncir, tütün pamuk gibi ürünlerin ihracında dünya üçüncüsü olduğumuz konuşulurdu.
Şimdilerde, doların aşırı yükselmesinden, halkımızın böyle paniklemesi eti de sütü de dolarla aldığımızdan olsa gerek.
Tüm ürünler üretilirken enerji gereğinden ötürü ürünlerin içinde zaten dolar var. Bir de taşımadan ötürü dolar ürünün üzerine bindiğinde ürünler hepten pahalılaşıyor. Ekonomistler bu duruma, Dolar Geçirgenliği diyorlar.
Ulusal pazarlarımızı yabana açtığımız günlerden sonra, her şeyimizi ithal eder olduk. Serbest piyasa dediler, her şeyi ithal ettiler. Piyasa her şeyi halleder dediler ama üretmezsek, ürün ithal etmek için doları nereden bulacaktık? Bu sualin başta da cevabı yoktu. Ya da şöyle cevaplar geliyordu; piyasa çözer.
Piyasa her şeye kadirdi, lakin halkımıza dolar vermiyordu. Sadece ithalatçıya dolar vardı.
Borçlanarak tüketime alıştırılmıştık. Eskiden üretebildiklerimizi de üretemez konuma düştük.
İthal etik, gene ithal ettik. Borçlandık. Borçları borçlarla çevirmeyi öğrendik. Derken borç dolar verenler, artık sen eski borçları geri ödeyemezsin, onun için sana daha fazla borç vermem diyorlar.
Doların Türk parası karşısında pahalılaşması, yani Türk parasının değerinin düşmesi dolar paniğini yarattı.
Doların yükselmesinin birinci sebebi; borçlarımızın çok yükselmesidir. Borçları çevirmek için gerekli olan sıcak paranın azalmasıdır.
Ucuz dolarları alıp alıp betona yatırdık. Betondan da üretim çıkmıyor.
Harç bitti paydos dememek için Erdoğan Londra Para Borsası’ndan sıcak para talebinde bulundu.
Lozan Antlaşmasının müzakereleri sırasında, Winston Churchill İnönü’ye, şimdi çok şeye direndin ve kazandın ama bunları not ediyorum. Fakir bir ülkesiniz dönüp dolaşıp gene bana geleceksiniz demişti.
Cumhuriyet Hükümetleri bu sebepten Batı’dan borç almaktan çok korkarlardı. Borç almak borç veren tarafından yönetilmek demekti. İthalatçı işbirlikçiler ise, fakirliğimi paylaşacağız diyorlardı. Şimdi zenginliği paylaşabiliyor muyuz?
Ulusal pazarlarımızı yabancılara açarak bizi üretmez duruma düşürdüler. Şimdi borçlandık ve Churchill’in kucağına düştük.
Ulusal pazarlarımızı yabancılara açtıran o ithalatçılar nerede? Dolarları alıp yurt dışına tüydüler.
Şimdi Churchill diyor ki; Astana Sürecinden çık. Kıbrıs’tan Askerini çek. Açılım Sürecine geri dön. Atlantik İttifakının talimatlarını yerine getir.
Siyasi iktidar 17 yıldır hep burnunun dibini görmeden iş gördü. Sözlüklerinde PLANMA sözcüğü hiç olmadı. Çok uluslu şirketler onlara demişti ki, siz merak etmeyin Piyasa her şeyi çözer. Plana gerek yok demişlerdi.
Plan olmayınca, üretimin olmayacağını iktidardan ayrıldıklarında anlayacaklardır.
Ne yazıktır ki muhalefet de plandan ve üretimden hiç söz etmiyor.
17.5.2018
Bir yanıt yazın