İslam Birliği Dönem Başkanı ve Müslüman Kardeşler Cemaati hamisi R.T. Erdoğan çeşitli temaslarda bulunmak üzere 13 Mayıs’ta Birleşik Krallık’taydı.
Birleşik Krallık, Suudi Arabistan ve Türkiye cihadçılığı bir strateji olarak kullanan üç ülkedir.
Bu yüzden ABD Başkanı Trump’ın İsrail-Filistin barışını sağlayabilmesi ya da İsrail-Filistin savaşına neden olan İslamcı terörizm ile mücadelesinde;
Londra’nın bu ülkelerle ittifakını bozması, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin yarım yüzyıldan beri Londra ve Washington hesabına geliştirdikleri stratejilerini değiştirmelerini sağlaması gerekiyor.
*
Çünkü Birleşik Krallık, I.Dünya Savaşı’ndan beri Ortadoğu’nun denetimini ele geçirmek için Vahhabileri destekliyor.
1951’de İslamcı Cihad’ın kaynağı Müslüman Kardeşler Örgütünü Birleşik Krallık kurdu, Dünya İslam Birliği’nin kurulmasında da çok etkindi…
*
İslam Birliği, 1962’den beri Londra ve Washington hesabına Uluslararası İslamcı terörizmi yönetiyor.
Hem Müslüman Kardeşler Cemaatiyle Arapları, hem de Nakşibendi tarikatıyla Türkleri ve Kafkasyalıları kapsıyor.
2011’de Londra ve Washington’a, Arap Baharı adı altında Büyük Arap İsyanını düzenleyen militanları İslam Birliği sağlamıştı…
*
3 günlük resmi temasında Birleşik Krallık’ta olan Erdoğan, 14 Mayıs’ta Chatnam House’ da konuştu.
D. Trump’ın Kudüs’ü ‘İsrail’in başkenti’ olarak tanıma kararı sonucu Tel Aviv’den taşınan büyükelçiliğin Kudüs’te açılmasına bir kez daha tepki gösterdi.
Filistin topraklarında yaşanması muhtemel olaylar konusunda İsrail yönetimini sorumlu ve itidalli davranmaya davet etti.
Bu kritik günde, can kayıplarının önlenmesi için gerekli hassasiyetin azami düzeyde gösterilmesi gerektiğine dikkati çekti...
*
Aynı gün Londra’da Türk öğrencilerle bir aradaydı.
İsrail’in Gazze sınırında eylem yapan 60’dan fazla Filistinli eylemciyi öldürmesine, 2 binden fazlasını yaralamasına sert tepki gösterdi.
“İsrail’in yaptığı bir soykırımdır” dedi.
*
Ve İsrail Başbakanı B. Netenyahu ile bir ağız dalaşı yaşandı.
Netenyahu: “Erdoğan HAMAS’ın en büyük destekçilerinden biridir, dolayısıyla kendisi terör ve katliamdan şüphesiz çok iyi anlar.
Kendisine tavsiyem, bize ahlak vaazı vermesin... Her ülkenin kendi sınırlarını koruma zorunluluğu vardır.
HAMAS terör örgütü İsrail’i yok etmek ve bu hedefine ulaşmak için binlerce kişiyi sınırdan yasadışı göndermek istediğini ilan ediyor.
Biz de egemenliğimizi ve vatandaşlarımızı korumaya kararlı olup, eylemlerimizi sürdüreceğiz” dedi.
*
Erdoğan, “Netanyahu’nun elinde Filistinlilerin kanı vardır ve bunu Türkiye’ye saldırarak saklayamaz.
Netanyahu, savunmasız bir halkın topraklarını BM kararlarını ihlal ederek 60 yıldan fazladır işgal altında tutan ırkçı devletin başbakanıdır.
HAMAS terör örgütü değildir ve Filistinliler de terörist değildir.
Bu hareket Filistin vatanın işgal eden bir güce karşı direniş hareketidir.
Tüm dünya Filistin halkına zulmedenlere karşı duruyor ” ifadesiyle yanıt verdi...
*
Halbuki HAMAS uluslararası arenada bir terör örgütü olarak kabul edilmektedir.
Nitekim Mayıs 2017’de açıklanan HAMAS Siyaset Belgesinde;
HAMAS’ın Filistinli bir İslami kurtuluş hareketi olarak hedefinin Filistin’i özgürleştirmek olduğu:
Kudüs’ün Filistin halkının, Arap ve İslam ümmetinin sabit hakkı olarak Filistin’in başkenti olduğu:
Filistin’in, mübarek ve kutsal bir Arap ve İslam yurdu olduğu belirleniyor.
*
Siyaset Belgesi, HAMAS’ın İslam’ı tüm zaman ve mekanlara salahiyeti ve mutedil ruhuyla anladığına,
Diğer din mensuplarının onun gölgesinde tam bir güvenlikte yaşayabileceğine, tıpkı Filistin’in birlikte yaşama modeli olduğuna inandığı gibi inanmakta olduğuna dikkat çekiyor.
Buna göre Mescid-i Aksa yalnızca Filistinlilerin ve İslam ümmetinin hakkıdır ve İsrail’in onda hiçbir hakkı bulunmamaktadır:
İsrail’in Mescid-i Aksa’yı Yahudileştirmeye ve bölmeye yönelik tüm projeleri ve adımlarının batıl ve gayri meşrudur.
Çünkü Siyonist proje; başkalarının haklarını yok etmeye dayanan düşmanca ve ırkçı bir proje olarak Filistin halkının özgürlük, Filistin’in kurtuluşu, geri dönüş ve kendi kaderini tayin hakkı gibi talepleriyle zıttır.
Balfour bildirisi, Filistin’deki İngiliz mandası, BM’nin Filistin’i taksim planı ve benzer tüm kararların ve İsrail’in icat edilmesinin temelden batıl olduğunu ilan ediyor.
*
Ama bu süreçte Başkan D.Trump ve Başbakan B.Netenyahu, Arap Dünyası ile geliştirdikleri ve yürüttükleri ilişkilere dayandırdıkları bir strateji çerçevesinde;
1- Öncelikle İsrail’in gelecekte HAMAS’la sonra İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığını dikkate almakta,
2- İsrail ve Suudi Arabistan işbirliğinin ürünü olarak Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılması amacını doğrultusunda çalışmaları sürdürmektedirler.
*
Amaçlanan Barış Anlaşması;
1- İsrail ve Suudi Arabistan önderliğini,
2- İsrail’in 1967 savaşında işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesini,
3- BM Güvenlik Konseyi’ne 194 sayılı karar çerçevesinde Filistinli mülteciler sorununa adil bir çözüm için çağrıda bulunulmasını,
4- İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı yerleşimlere son vermesini,
5- 1967 sınırlarında kurulacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletiyle beraber “iki devletli çözüm”ü öngörüyor.
*
Bu çerçevede Başkan D.Trump, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ilan ederken;
”Kudüs sadece üç büyük dinin kalbi değildir, aynı zamanda dünyanın en başarılı demokrasilerinden birisinin de merkezidir.
Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanların birlikte barış içinde yaşayıp özgürce ibadet ettiği bir yerdir.
Bu karar, nihaî barışa olan bağlılığımızın ihlâl edilmesi anlamına gelmiyor.
ABD olarak İsrail ile Filistin arasında iki devletli çözümü hâlâ destekliyoruz.
”Harem Ül-Şerif -Tapınak Dağı “da dahil olmak üzere dinî alanda statüko gözlemlenecektir.
Birçok hükümet ve başta Arap Birliğinin desteklediği üzere Filistin Devletinin başkenti de Doğu Kudüs’te Yahuda ve Samiriye’de olacaktır.
Bölgenin liderlerinden isteğim nihaî barışın peşinden gitmeleridir ” açıklamasında bulundu.
*
İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığı dikkate alınarak,
İsrail Askeri Stratejisi gereğince İran’dan gelecek uzak mesafeli füzelerin bertaraf edilmesi için kendi sınırları berisinde koruma daireleri oluşturulmasına işlerlik kazandırıldı.
14 Nisan’da ABD, Birleşik Krallık ve Fransa; Rusya’nın teminatında Suriye’de Beşar Esad’ın sözde kimyasal silah potansiyelinin altyapısını vurdu.
Aslında birlikte Kuzey Suriye’de bir koridor oluşturdular ve İsrail’in lehinde bölgeye NATO’yu getirdiler.
*
İsrail’in kuşatan “Politik İslami Sistemde” takdim edilen İslam’ın bir barış dini olduğu efsanesi yaşanan onca şeyden sonra çok ciddi yara almıştır.
Dünyayı endişe, tehlike, cinayet ve yıkım kaynağı haline getiren İslam toplumlarında kutsallaştırılan dini fikirler ve metinlere dayalı ideolojiler;
ABD’nin İsrail-Filistin arasında iki devletli çözüm temelinde Kudüs’ü başkent olarak tanıması konusu,,
Bir kez daha “Din”e meydan okuyarak, diplomatik karardan alınıp dini bir düzlemde El Aksa’ya bir haçlı seferinin başlatıldığı biçiminde Tapınak Dağı’na götürmeye çalışılmıştır.
*
Bu noktada İsrail’in kuşatan Müslüman Kardeşlerin, HAMAS’ın, Hizbullah’ın ve El Kaideci bir çok İslamcı terör örgütünün “Kafirleri öldürüp dünyaya İslamı empoze etmeyi hedeflediği”;
Mesela HAMAS’ın, dünyadaki en son Yahudiyi öldürüp bir İslam devleti kurmaya çalışan İslam Tugayları’nın bir bölüğü olduğu,
Ya da kendisini Müslüman Kardeşler’in hamisi gören ve yeni Osmanlıların başı olarak günün birinde Hilafeti ve Kudüs’ü geri getireceğini düşleyenErdoğan’ın;
Kudüs ve Tapınak Dağı’na olan ilgisinin, işte bu düşle birlikte Kudüs’ün Müslüman Kardeşler Hareketi’nin dünyada tutunacak son dalı olmasından kaynaklandığını bütün dünya biliyor.
*
Bu nedenle zaten Başkan Trump, İsrail-Filistin barışını sağlayabilmek için İslamcı terörizmle mücadele başlatmıştır.
İsrail’in kuşatan “Politik İslami Sistemde” kutsallaştırılan dini fikirler ve metinlere dayalı ideolojileri takip eden ülkelerin, Arap liderlerin, HAMAS ve benzeri örgütlerin,
Barış sürecini tehlikeye atacak ve bir şiddet dalgası yaratacak açıklamalardan, boş tehditlerden uzak kalmalarını sağlamaya çalışıyor.
*
Nitekim Trump Mayıs 2017’de, dünyanın dört bir yanında İslamcı terör ideolojisini ve terörünü hızla yenmek üzere bir plan doğrultusunda;
Suudi Arabistan/Riyad’ı ziyaretinde Suudi Arabistan Kralı ve 50 Arap ülkesiyle görüşmesinde;
Öncelikle Mısır, El Ezher Üniversitesinin tüm aşırılık ideolojilerini görme ve sınırlama rolü eşliğinde İslam’ın doğru öğretilerini yayma konusundaki liderliğini pekiştirmiştir.
*
Ardından Trump’ın “Ortadoğu’ya yaptığım seferimde artık radikal ideolojiye yapılan mali yardımın olmaması gerektiğini bildirdim. Ondan sonra bölge rehberleri Katar’ı işaret ederek onu suçladılar. Arabistan’a yaptığım ziyaretim, Kral ve 50 Arap ülkesiyle görüşmem sonuç verdi. Radikalizmin mali kaynaklarını kesme noktasında sert önlemler alacaklarını söylediler. Tüm deliller Katar aleyhineydi. Belki de bu, terörizmin son bulmasının başlangıcıdır” ifadesiyle;
ABD, Suudiler ve BAE’nin askeri varlıkları senkronize edilmiş, birlikte Katar’a yaptırım uygulanmaya başlanırken,.
İran’ın petrol zengini Körfez ve Ortadoğu’daki genişlemeci tasarımlarının durdurulması öngörülmüştür.
*
O günden beri çanlar, Türkiye’de; “Ben İhvan-ı Müslimin’i bir terör örgütü olarak görmüyorum. Çünkü İhvan-ı Müslimin bir düşünce örgütüdür” diyen,
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1938 yılına kadar gerçekleşen anlaşmaların sınırı içinde ülke birliğinin temeline işaret eden Misak-ı Milli’yı ve bu perspektifte “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini reddeden,
Bunların yerine hâlâ 28 Ocak 1920’de İstanbul’da son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kabul ettiği saldırgan Misak’ı Milli ilkesi doğrultusunda hareket eden,
Müslüman Kardeşler örgütünün hamisi, pan-islamist ve yeni Osmanlıcı AKP Genel Başkanı Errdoğan için çalıyor…
*
İşte 24 Haziran seçimleri öncesinde Erdoğan, eteğindeki son taşları döküyor…
Bu noktada Suriye Devlet Başkanı B.Esad’ın;
“Recep Tayyip Erdoğan, şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder. Çok şey satın alıp satarak Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı. Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti.
Bu rolden geri adım atması gerekiyordu ama Suriye’nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır.
Bu nedenle Suriye davası, o’nun için siyasi açıdan sıkıntı yaratan ölüm kalım meselesi haline gelmiştir” ifadesini her dem akılda tutmak gerekiyor.
*
HAMAS, İslamcı bir terör örgütüdür.
Erdoğan İslamcılığın lideridir.
Ama Dünya Barışı’nın; Aydınlanma’dan başlayan ve bireyi pozitif özgürlük üzerinden ulusal, etnik, dini, sınıf vb. kollektif kimliği ve olumsuz özgürlüğü destekleyen bakışa ihtiyacı vardır.
17.5. 2018
Bir yanıt yazın