Çin’den sonra Avrupa Birliği de 17 Nisan’da gümrük tarifeleri anlaşmazlığına çözüm bulunması için Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) başvurdu.
Uzlaşma sağlanamadığı takdirde ABD, Avrupa’dan ithal edilen çelik ve alüminyumdan zamlı gümrük vergisi alacak.
AB ek gümrük tarifelerinin ABD’nin ulusal güvenliğini ilgilendirmediğini, Amerikan şirketlerini dış rekabetten korumak için kararlaştırıldığı tezini savunuyor.
Washington’da kararlaştırılan koruyucu önlemlerin DTÖ’ ye bildirilmemiş olmasını da eleştiriyor.
*
Bu süreçte Pekin’de düzenlenen ABD – Çin ticaret müzakereleri de 4 Mayıs Cuma günü sona ermiştir.
Dünyanın en büyük iki ekonomisinin temsilcileri;
ABD’nin Çin’e ihracatını genişletme, hizmet ticareti, karşılıklı yatırım, fikri mülkiyet hakları, gümrük tarifeleri konularında görüş alışverişinde bulunmuş,
Bir çok konuda fikir birliğine varılmış, süren ihtilaflar için ortak bir çalışma grubu kurulmasında mutabık kalınmıştır.
*
Sonuç beklentilerle uyumludur.
Her iki ülke küreselleşmiş bir dünyada çok taraflı ticareti “Adil Ticaret ” başlığıyla savunuyor.
Dünyanın iki büyük ülkesinin birbirleriyle ve dünyayla çatışması bütün dünyaya zarar verecektir o nedenle, iki ülkenin de işbirliği içinde olması gerekiyor.
Ancak iki ülke arasındaki tüm sorunların tek bir diyalogla çözülmesi de olası değildir.
Nitekim iki taraf da ticaret savaşını sona erdirmek için tam bir anlaşmaya varamamıştır.
Ancak görüşmelere devam etmek istemeleri durumun eski haline doğru değişmeye başladığına ilişkin umutları doğurmuş bulunuyor…
*
Mart’ta Başkan D. Trump, ABD’nin Çin’e verdiği 375 milyar dolar ticaret açığını kapatmak için ek gümrük vergisi getireceğini ilan etmesiyle başlayan ticaret savaşı;
Tarafların sert uygulamalarına sahne olmuştur.
ABD’nin yaklaşık 50 milyar doları bulan Çin menşeli ürüne yüzde 25 vergi uygulamasına karşı,
Çin, ABD’den ithal ettiği 3 milyar dolar tutarındaki 128 ürüne yüzde 15 ila yüzde 25, daha sonra da 50 milyar dolar tutarında ürünlere yüzde 25 vergi getireceğini ilan etmiş,
ABD’nin vergi planı genel olarak Çin’in savunma, havacılık ve imalat sektörlerini,
Çin’in misilleme vergileri de et, elektrikli araçlar, kimyasal maddeler, otomotiv, hava araçları ve soya fasulyesi gibi 106 Amerikan menşeli ürünü hedef almıştı.
*
Ticaret savaşı Çin’e karşı bir meydan okumayı başarmış ve Çin’in siyasetini ve gücünü test etmiş,
Ama Çin, ABD ve dünyanın hayal gücünün ötesinde güçlü bir irade ve azim sergilemiş ve ABD’nin taleplerine güçlü karşılıklar vermiştir.
Çin serbest ticaret ve çok taraflı ticaret mekanizmasını korumak adına yüksek bir ahlaki zeminde ayakta durmuştur.
Böylece Çin; ana çıkarlarının asla bir ticaret savaşının hedefi haline getirilmeyeceğine ilişkin kararlı bir duruş sergilemiştir.
*
Doğrusu Trump yönetiminin fikri mülkiyet hakları konusunda Çin ile yüzleşmek için bir ticaret savaşını göze alması doğru bir karardı.
Ancak Beyaz Saray, Mart’ta başta Çin olmak üzere aynı zamanda AB ülkelerini de hedef alan çelik ve alüminyum ithalatlarına yönelik sert tarifeler uygulamaya karar vermesi,
Daha ilk anda ABD’nin “Tarifeler” gibi yanlış bir silah seçtiğini gösteriyordu.
*
Çünkü tek taraflı tarifeler DTÖ kurallarını kesinlikle ihlal etmek,
Doğrudan doğruya karşı taraflara ticaret savaşı açmak,
Üstelik ABD şirketlerini korumak değil onlara zarar vermek anlamına geldi.
Çin’i ve AB ülkelerini fikri mülkiyet haklarına saygı göstermeye ikna etmek sürekli baskı ve taahhüt gerektiriyordu.
Bu yüzden Trump’ın tarifeleri sadece müzakereleri teşvik eden bir manevra olabilirdi…
*
Şimdi ABD; Çin’in ve AB’ nin fikri mülkiyet hırsızlığına karşı “Haksız Rekabet Hukuku “nu işletmenin daha doğru bir yöntem olduğunu düşünüyor.
“Haksız Rekabet Hukuku” nun kullanımı nispeten yeni bir araçtır; üretim sürecinde çalıntı fikri mülkiyeti kullanan belirli şirketleri hedefliyor.
Çalınmış fikri mülkiyeti bir girdi olarak kullanmak para tasarrufuna yol açıyor ama bu durum yasalara saygılı rakiplere karşı haksız bir maliyet avantajı sağlıyor.
Böylece bu tür şirketler adil bir şekilde rekabet edemiyor…
*
Nitekim, Haksız Rekabet Hukuku’nun piyasalarda haksız davranışlarla rakiplerine zarar veren hem özel şirketlere hem de kamusal uygulayıcılara karşı kullanılabileceği düşüncesi gelişiyor..
Yabancı üreticileri fikri mülkiyet hırsızlığı için hesap verebilir tutmak; haksız rekabet hukukunun yeni bir kullanımını temsil etmektedir.
Bu tür bir eylem karşı tarafın bu eylemleri misilleme ile provoke etme ihtimalini çok azaltıyor.
Bir “Tarife Acısı” geniş yelpazedeki şirketlere ve ürünlerine yayılırken, haksız rekabet davaları gerçek yanlışları hedef alıyor.
Doğrudan doğruya fikri mülkiyetten haksız şekilde faydalanan özel şirketleri ve kamusal uygulayıcıları hedefliyor.
*
Ancak Haksız Rekabet Kanunu her derde deva değildir.
Davalar her türlü kötü muameleye çözüm getiremez.
Trump yönetiminin etkili olması için stratejik sektörlerdeki haksız rekabet eylemlerini, bir şikayette bulunma da dahil olmak üzere tüm ana hatlarıyla DTÖ’de güncelleştirmesi gerekiyor.
*
Dünya Ticaret Savaşı bu düzlemde devam ediyor.
*
Dünya Ticaret Savaşı sürerken, Türkiye başka bir alemde yaşıyor gibidir.
Koca bir ülke Erdoğan’ın tasfiye edilmek, Yüce Divan’a gitmek, Uluslararası Ceza Divanında yargılanmak ve onu hastalıklı raddede önyargılı yapan “La şarkıyye la garbiyye illa İslamiyye illa İslamiyye’ felsefesinin baskısındaki ağır psikolojik travmasını yaşıyor.
*
Bu travmasıyla Erdoğan uzun süredir belki toplumu kendi hakimiyeti altına almak, kendi anlayışı doğrultusunda kültürel değişim yaratmak ve gücünü pekiştirmek üzere giderek totaliterleşmiştir.
Bu sırada hukuk devletine, güçler ayrılığına ve demokratik değerlere büyük zararlar vermiştir.
Sadece bir siyasi güç meselesi olarak değil ama aynı zamanda insanların zihniyetleri için ideolojik ve çok sert bir iç savaşı yürütüyor.
Yıllar boyunca inşa edilen tüm değerleri hızlı bir şekilde yıkıyor.
Hiçbir sivil toplumun taşıyıcısı bu durumu engelleyemiyor…
Erdoğan’ın önyargılarıyla yürütülen Türkiye dış politikası ise artık açık açık uluslararası dengeleri alt üst ediyor…
Batı’dan gelen eleştirilere misliyle mukabele gibi olumsuz bir diplomatik tutum Türkiye dış politikasını belirleyen en önemli unsur olmuştur…
*
Şimdi Erdoğan “Haksız Rekabet Hukuku”nun daniskasını tüm aleme gösteriyor.
“Herkesi kör, âlemi sersem sayıyor” ve OHAL şartlarında erken seçimlere gidiliyor…
7. 5. 2018
Bir yanıt yazın