İnsanları bir türlü anlayamıyorum.
Kimse mutlu değil.
Parası, pulu, ailesi, işi, evi aşı olanlar da mutsuz.
Bir gün işsiz kalan intihar etmek istiyor.
Kocasından boşanan herşeyin bittiğini sanıyor.
Takımı başka takıma yenilen matem ilan ediyor.
Bir siyasi partinin üyesi diğer siyasi partiden olan kardeşini vatan haini ilan ediyor.
Bir sözle her şey alt üst oluyor.
Kimse kimseyi dinlemek istemiyor.
Biri diğerinden bir adım önde ise arkadan gelen onu düşman olarak görüyor.
Herkes başarısızlığının sebebini kendinde değil başkalarında arıyor.
Evlatlar anne babanı beğenmiyor.
Anne babalar özgürlük adı altında evlatlarının yanlışına ses çıkarmıyor.
Erkekler dedikodu yapıyor, kadınlar sokak ortasında kavga ediyor.
Yazarlar ise kimse okumaz diye bu konuları gündeme getirmiyor.
Yani toplum acımasızca bir kuyunun dibine doğru sürükleniyor.
Buna dur diyen bir Allah’ın kulu ise yok … Gelecek yıllarda da eminim dur diyen olmayacak.
Kimi okuyucularım bunları biz de biliyoruz; peki ne yapmamız lazım diye sorabilir.
Bunun için devletin ciddi programları olmalıdır.
Tehsil sistemi değiştirilmeli. Kurallar konulmalı, medyaya ve kamuoyuna nezaret eden bir komisyon kurulmalı…
Her şeyden önce bu komisyonlara Türk olan, kendi örf adetini çok iyi bilen, evinde ve çevresinde büyük küçük kavramını iyi anlayan sabırlı, psikolojisi sağlam olan insanlar yerleştirilmelidir.
Komisyon üyelerinin milli manevi değerleri herşeyin üstünde tutan, maddiyata önem vermeyen, ahiretini düşünen, siyasetten uzak duran milli düşünce sistemini ve devletçiliği esas alan, mezhep ve din ayrımcılığı yapmayan ve vicdanının sesini dinleyerek karar verecek bireyler olmaları sağlanmalıdir.
Bu insanlara hangi ad verilirse verilsin dur durak bilmeden, incinmeden, küsmeden halkın geleceği için çaba vermelidir.
Eminim ki toplumumuzda tarafsız sadece ve sadece halkını düşünen insanlarımız var.
Geç kalmadan bu insanları bir araya getirip onların sağlam düşüncesinden yararlanmmız lazım. Yine diyorum ki tek çare; hiçbir siyasi partiye körü körüne bağlı olmayan, hiçbir dini cemaate bulaşmayan, tüm inançlara hitab eden, hiçbir kutuplaşma da yer almayan insanlar bir araya getirilmelidir.
Çünkü bu insanlar başkalarından farklı olarak doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilecek erdeme sahiptirler. Bütün olumsuzluklara bağımsız olarak tepki koya bilirler.
Herhangi bir TV’de yayınlanan programa bu bizim televizyon deyip susmaz, herhangi bir siyasetçinin bakışına bu sağcıdır bu solcudur bu dincidir deyip ayrım yapmazlar.
Ak’a ak, karaya kara derler. TV’ler reklam alsın, birinin cepleri dolsun diye milletin manevi değerlerini aşağılayan programlara susmazlar. Bir sözle bu yolda gerekirse ölürler. Ama milli menevi değerlerin yok edilmesine asla göz yummazlar. Aksi takdirde millet olarak yok olmaya mahkumuz.
Eminlikle yaza bilirim ki; O yok oluş başladı. Ben ve benim gibi düşünüp yazanların son çığlığıdır bu .
Bu Çığlık bugün duyulmazsa yarın geç olacak hem de çok geç…
Bir devlet milli manevi değerlerini koruyamıyorsa devlet devlet olmaktan çıkar. Bu yüzden bizler hem devleti, hem de milli manevi değerlerimizi koruyup yaşatmalıyız . Aksi takdirde birini koruyup diğerini korumamak hiçbir işe yaramaz
Dedem Korkut Destanı’nda Karaca Çoban’ın Bamsı Beyrek’in oğluna dediği güzel bir söz var.
“Ey Oğul o toparağı korumazsan ekip biçmeye değmez.
Toprağı ekip biçmezsen korumaya da değmez”