Ortalık karma karışık.
Ne büyük yeri belli ne küçük…
Ne büyük büyüklüğünü yapıyor ne de küçük küçüklüğünü anlıyor. Bir sözle tamamen kimliğinden çıkmış durumdayız. Vicdanlar gitmiş onun yerini “EGO” almış. Cehalet diz boyu. Ama kimse bunu kabullenmiyor.
Sosyal şebekelerde yazdıkları yazılarla kendilerini bilim adamı sananlar var. Herkes siyasileşmiş… Aile mefhumu ayaklar altına atılmış, milli konulardan sohbet bile edilmiyor. Siyasi parti yüzünden kardeş kardeşe düşman olmuş. Sokaklarda herkes agresif. Özür dilemek, yaptığı yanlışa göre yüzü kızarmak, bunların hepsi okuduğumuz romanlarda kalmış. Kimsenin sözü kimseye hoş gelmiyor.
Otobüslerde büyükleri beklemeden otobüslere binenler var bunun için binmek isteyenleri engelleyenler var.
Kendine erkeğim diyenler kadınlarla karşı karşıya oturup başka bir kadınların dedikodusunu yapıyor. Mahalle karısından farkı olmayan kravatlı takım elbiseli erkeklere dur diyen yok!
Kendi bir işe yaramayan bir sürü erkek var ki bıyıklarından sakallarından utanmayıp bazı kadınlardan yardım bekliyor. Küfürlü konuşan kadınlar Asena topuklu Efe değiller. Namusu olmasa da olur, parası olanlara adam diyorlar. Evlatlar anneye babaya bağırıyorken, evde kimin anne kimin baba kimin evlat olduğu belli değil. İtiraz edersen buna modernlik diyorlar. Oysa bütün bunların hepsinin tek adı var gericilik!
Bana göre modernlik anneye, babaya, büyüğe ve küçüğe saygılı olmaktır. Bana göre modernlik; zarafettir kültürdür, eğitimdir, özür dilemesini bilmek, dedikodu yapanın ağzının payını verebilmektir. Siyasi Partisi’nden dolayı kardeşini dışlamamak, düşene sahip çıkmaktır.
Namuslu insanları parasıyla değil namus ile sahiplenmektir.
Egosu olanlardan uzak durup vicdanı olanların sonuna kadar arkasında durmaktır. Ulaşım araçlarında çocuk, kadın, yaşlı, hasta görünce ayağa kalkıp yer vermektir. Araçlarından inenleri bekleyip onlar indikten sonra binmektir.
Bütün gün dizileri izlemek değil, hiç olmazsa ayda bir kitap okumaktır. Çocuklarının yanında kocasına sesini yükseltmemektir. Yaşlanmış anne babaya, ihtiyacı olan kardeşlere sahip çıkmaktır. Komşunun kötü bir şeyini görünce dışlamak yerine üstünü örtüp onu doğru yola yönlendirmektir. Bir sözle 20-30 yıl önce nasıldı aynen öyle olmaktır.
Zorda olmaz. Bizler o günleri yaşamış insanlarız.
Annemin evimize misafir gelen de yemek yemediğini bilirim. Buna göre asla yüzünü asmadığını bilirim.
Misafire “bir daha gelin, bekleriz!” dediğini bilirim.
Misafirin çocuğu Annemin en sevdiği vazosunu kırarken annemin gülerek kırılan vazo olsun kalpler kırılmasın dediğini bilirim. Halamın bize gelirken babamın apartmandan çıkıp mahallenin ortasında kadar ablasını karşıladığını bilirim. Dedemin, nenemin bize gelirken evimizin en mukaddes insanları olarak karşılandığını bilirim. Benim gibi milyonlar var ki bu saydıklarımın aynısını yaşamışlardır. Maalesef 20 yıl önce bunu yaşayan bizler, EGO ilacıyla zehirlendik. Sağalmaz kötülük hastalığına yakalandık.
Hissetmesek de, bu hem bizi hem de çevremizi yavaş yavaş öldürür. Bu hastalığa çare bulunmazsa ne Türklük kalacak ne insanlık!
Bunlar olmadıktan sonra ne yaşamanın anlamı kalır ne de dünyanın. Geç kalmadan evlatlarımızın geleceği için kendimiz değişmeliyiz. Bunu yapmamız için sadece bir yol var oda kafamıza hiçbir şey bilmediğimizi sokup her şeyi yeniden başlamalıyız. Bunun için dizilerden vazgeçip kitap okumayı amaç edinmeliyiz. Aksi takdirde dünyanın hiç bir bilim dalı bizleri kurtaramayacak. Gelecek nesillerimize yazık olacak!