Bu SENE 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 96nci yılını, dünyamızın seçkin ve güçlü bir ülkesinin mensubu olmanın onuru ve kıvancı içinde, coşku ile kutlayacağız.
Yüce milletime ve kahraman soydaşlarıma kutlu olsun.
Bilindiği gibi, 1914’te başlayıp dört yıl süren Birinci Dünya Harbinin ardından Anadolu’da dört yıl daha süren Kurtuluş Savaşı’na son veren Muhteşem ZAFER, 30 AĞUSTOS ZAFERİ’dir.
Bu muhteşem zafer; Cumhuriyetimizin ana temeli ve omurgası, sahip olduğumuz bütün güzelliklerin ve değerlerin asıl kaynağı, Türklüğü ayağı kaldıran gücün kendisi ve mazlum milletlere kurtuluş ümidi veren ve bu ümitleri canlı tutan kutsal bir idoldür.
Malumları Birinci Dünya Harbi sonunda Arabistan Yarımadasını, Filistin, Suriye ve bütün Mezopotamya’yı kaybetmiştik. Mondros Mütarekesinden sonra da, İtilaf donanmaları İstanbul’a demir atmış, Adana-Antep-Maraş-Urfa-Musul’u İngiliz ve Fransızlar, Antalya-Konya’yı İtalyanlar, İzmir’i de Yunan orduları işgale başlamıştı. Sevr Antlaşması ile de bağımsızlığı büyük ölçüde kısıtlanan Osmanlı’ya Kastamonu-Eskişehir-Ankara ve Samsun’dan ibaret bir küçücük alan bırakılmıştı.
Türk Milleti, Trablusgarp savaşından beri tam 11 yıl aralıksız süren savaşlarda adeta bütün kaynaklarını tüketmişti. Türk Milleti yokluk ve yoksulluk içinde yorgun ve bitkindi.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesinden sonra ayağa kalkan Türk Gücü; bütün olumsuzluklara rağmen, önce Doğu ve Güney cephelerinde topraklarımızı Ermeni ve Fransız ordularının işgalinden kurtarmış, Ankara yakınlarına kadar ilerleyen Yunan Ordularını da Sakarya’da mağlup etmişti. Evet mağlup etmişti ama (1) No’lu haritada görüldüğü gibi Trakya’nın tamamı ile Anadolu’da Balıkesir-Bursa-Eskişehir-Afyon ve İzmir Yunanistan’ın, Boğazlarla İstanbul İtilaf Devletlerinin işgali altında idi.
(Harita 1) Sakarya Zaferi sonrası Yunan Ordusu işgal alanı ile Müttefiklerin işgalindeki Boğazlar Bölgesi
Buna rağmen, Sakarya Zaferi’nin dış ve iç etkileri umulandan da büyük olmuştu.
Türk Milleti, Yunanistan’ı öne süren kudretli emperyalist devletlere karşı, hiç beklenmeyen muhteşem bir başarı kazanmıştı.
Sakarya’dan hemen sonra 13 Ekim 1921’de, Doğu’da Ermeni sorunu Kars Antlaşması ile kesin bir şekilde halledilmiş, doğu sınırları güvenli hale getirilmişti.
Kars Antlaşmasının hemen ardından 20 Ekim 1921’de de Fransa ile Ankara Antlaşması imzalanarak Fransız işgaline son verilmişti. İtalyanlar Anadolu’yu daha bir yıl önce boşalttıklarından güney hudutlarımız da emniyete alınmıştı.
Ankara TBMM Hükümeti artık resmen tanınmaya başlanmıştı.
Nitekim Sakarya’dan sonra 1922 Mart ayında bir ateşkes çağrısı yapan İtilaf Devletleri; Yunan Ordusunun Anadolu’dan çekilmesini, Trakya’nın Tekirdağ Yunanistan’a verilmesini, Doğu’da bir Ermenistan kurulmasını, Sevr Boğazlar rejimi ile diğer ekonomik ve mali konuları öngören bir barış antlaşma taslağını ileri sürmüşlerdi.
TBMM Hükümeti prensip olarak ateşkesi kabul etmekle birlikte Yunanistan’ın ateşkesten 15 gün sonra bütün Anadolu’yu boşaltmasını şart koşmuştu.
Yunanistan da İzmir’in kendilerine verilmesini talep ettiğinden siyasi temaslar sonuçsuz kalmıştı.
Şimdi artık Ordu’yu süratle taarruz gücüne ulaştırmak gerekiyordu.
Önce insan gücü artırılmış, eğitim merkezleri ve talimgahlar açılmış, eğitim faaliyetlerine hız verilmiş, teşkilatlar yenilenmişti. Örneğin Ankara’da subay talimgahı açılmış, Askeri Okullardan kaçıp gelen As. Lise ve Harp Okulu öğrencileri ve Yedek subay adayları eğitilerek subay ihtiyacı karşılanmaya başlamıştı.
Silah ve cephane ihtiyacı da; MM Grubu gibi gizli örgütler kanalı ile müttefiklerin nezaretindeki depolardan kaçırılarak, Anadolu’yu tahliye eden Fransız ve İtalyanlardan kısmen hibe kısmen peşin veya ileride ödemek kaydı ile satın alınarak, Rusya’nın yardım kanalını kullanarak, savaşın sonlandırıldığı Doğu ve Güney cephelerinden Garp Cephesi’ne birlik, siyah ve cephane aktararak ve fabrika-imalathanelerde, el tezgahlarında fişek-kılıç-süngü vs. imal edilerek ve bütün imkanlar kullanılarak karşılanmaktaydı. Örneğin Kars Kalesi’nden sökülen ağır toplar, topçu ateşinde üstünlük sağlamak için büyük zorluklarla Garp Cephesi’ne getirilerek kullanılmıştır.
Ayrıca açılan kurs ve eğitimler, yapılan tatbikat, manevra ve harp oyunları ile ordunun eğitim düzeyi ve morali sürekli yükseltiliyordu.
Sakarya’dan sonra Garp Cephesi K.lığı; Eskişehir-Afyon hattında savunmaya geçen Yunan Ordusuna taarruz için SAD HAREKATI kodu verilen planı, 10 Ekim 1921’de hazırlamıştı. Taarruz ekseninde bulunan Sandıklı Kasabası’nın ilk harfinin Arapçası nedeni ile plana SAD kodu verilmişti.
Sakarya galibi Ordu eksiklerini tamamladıkça daha yüksek bir moralle taarruza hazırlanırken üç yıla yakın savaştan yorgun düşen Yunan askerleri arasında yıkıcı propaganda kol geziyor ve harbin faydasızlığı inancı süratle yayılıyordu. Ve hem Trakya hem de Anadolu’da geniş bölgelerin işgali Yunanistan’da da tartışılmaktaydı.
Her ne kadar Türk Ordusunun gücü Yunan Ordusuna taarruz edecek duruma erişmemiş olsa da TBMM Hükümeti ve Türk Halkı elinden gelen her şeyi yapmaktaydı. Artık memleketin düşmandan temizlenme zamanı gelmişti. Bunun başka yolu yoktu ve herkes adeta buna inanmıştı.
Ve 2 Temmuz 1922’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın işarı üzerine bazı değişikliklerle SAD HAREKÂTI’nın icrası kararlaştırıldı.
Tarafların konumu aşağıdaki gibi idi.
Yunan Ordusu savunma mevziinin Eskişehir doğusu ve Afyon doğusunda birer kolordu ile birinci hatta, Kütahya ve Uşak bölgelerinde de bir kolordu ve bir süvari tümeni ile ihtiyatta olarak tertiplenmişti. (Harita – 2)
1., 2. ve 4ncü Kolordulardan oluşan 1nci Ordu; Afyon güneyi ile Ahır Dağı arasında kuzeye doğru taarruzla cepheyi yaracak, düşmanın İzmir ile irtibatını keserek kuşatacak ve imha edecek.
Süvari Kolordusu, Ahır Dağı üzerinden İzmir demiryolunu keserek kuşatmayı tamamlayacak,
3 ve 6ncı kolordulardan oluşan 2nci Ordu tespit taarruzları ile 1nci Ordunun harekatını kolaylaştıracak
(Harita 2) Taarruz Planı
Ağustos ayında Türk ve Yunan ordularının mevcutları aşağı yukarı birbirine eşit gibiydi.
Per. Tüfek Mk. Tüfek Top
Türk Ordusu 187 bin 100 bin 2.850 320
Yunan Ordusu 195 bin 130 bin 4.000 340
Ancak Türk Ordusu gücünün üçte ikisini Afyon güneyi – Ahır Dağı bölgesinde siklet merkezi teşkil ederek Yahma bölgesinde düşmana karşı 4-5 misli üstünlüğe ulaşmıştı.
Nitekim Türk Ordusunun siklet merkezi teşkil ettiği 1nci Ordu bölgesinden icra ettiği baskın şeklindeki taarruzla, ilk gün bir kısım Yunan mevzilerine girilmiş, ikinci gün düşman mevzilerden atılarak cephe yarılmış, üçüncü ve dördüncü günlerde düşman kuşatılarak 30 Ağustos’ta da ricat yolları kapatılıp çember içinde kalanlar imha edilmişti.
31 Ağustos 1922 günü akşamı Mustafa Kemal Paşa Orduya yayınladığı emirde,
“Afyonkarahisar-Dumlupınar büyük meydan muharebesinde zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakarlıklarına layık olduğunuzu ispat ettiniz.
Büyük Türk Milleti geleceğinden emin olmaya haklıdır.” ifadelerinin ardından Kahraman orduya hedef, Mustafa Kemal’e mahsus belagatle, yüksek heyecan yüklü şu tarihi cümle ile tanımlanmıştı.
ORDULAR, İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR. İLERİ.
Müstesna bir şiir gibi ruhlara akan bu tarihi emir, Akdeniz’e doğru 300 km’lik bir maratonu başlatmıştı.
9 Eylül’de süvarisi piyadesi ile Türk askeri İzmir’deydi. Son Yunan askerleri, 17 Eylül’de Bandırma’dan gemilerle Anadolu’yu terk ettiler.
Akabinde malumları Mudanya Ateşkesi, bilahare de Lozan Antlaşması imzalandı ve Cumhuriyet kuruldu.
Ordumuzun toplam zayiatı 2543’ü şehit 12455’tir. Yunan Ordusunun zayiatı ise 130 bin olarak hesap edilmektedir.
Tarihimizin en büyük imha muharebelerinden biri olan bu Muhteşem Zaferin en belirgin özellikleri şöyle sıralanabilir:
Türk Ordusunun taarruz planı Yunan Ordusunun sağ kanadında mutlak üstünlük sağlayan, basit ama mükemmel bir plandır.
Türk Ordusu 25 Ağustos öncesi, Afyon’un güneyi ve batısına, üç Piyade ve bir Süvari Kolordusu ile topçu ve diğer teşkilleri, düşmana sezdirmeden, geceleri intikal ettirerek yığınağı tamamlayabilmiştir. Bu Türk Ordusu’nun yüksek disiplininin en güzel örneğidir. Birlik intikalleri gece yapılmış, Yunan Ordusu bu intikalleri tespit edememiştir.
Aslında tarafların muharebe gücü birbirine çok yakın da olsa Afyon güneyi ve batısını savunan iki Yunan Tümeni karşısında, Türk Ordusu mevcudunun üçte ikisini toplayarak Yunan Kuvvetlerinin 4-5 misli gücüne ulaşan bir siklet merkezi teşkil etmiştir.
26 Ağustos günü Yunan kuvvetlerinin Türk taarruzları ile uğradıkları baskın, başarının en önemli etkenleri arasındadır. Türk Ordusunun, düşmanın hiç beklemediği yer ve zamanda, beklemediği kuvvetlerle taarruzu ile elde ettiği baskın tesiri kısa sürede paniğe dönüşmüş ve Yunan Ordusunda stratejinin zaman-mekan-imkan ilişkileri kurulamaz hale gelmiştir.
Bütün bunların ötesinde Türk Ordusunun morali yüksek, Yunan askerleri ise moral bozukluğu içindedir. Türk askeri ülkenin düşmandan temizlenmesinden başka çare olmadığı inancında, Yunanistan’da ise Küçük Asya Harekatının gereksizliği tartışılmaktadır.
Ve Türk Ordusu Mustafa Kemal Paşa’nın yüksek dirayeti ve komutası altında kısa sürede düşmanı esir ve imha etmiş, kılıç artıkları da kısa sürede Anadolu’yu terk etmişlerdir.
Bu Muhteşem Zafer gününde başta Ebedi Başkomutanımız Ulu Önder Atatürk olmak üzere kahraman şehitlerimizi ebediyete intikal etmiş kahraman Komutanlarımız, yiğit Mehmetçikleri ve aziz milletimizi minnetle ve şükranla anıyorum. Aziz hatıraları önünde yüksek bir saygı ile eğiliyorum. Mekanları cennet, Ulu Tanrı’nın rahmetleri üzerlerine olsun.
Değerli okurlarım,
Bu müstesna zaferin ardından mübarek Kurban Bayramı’nı idrak edeceğiz.
Bayramınızı candan kutlar, nice mutlu, sağlıklı ve başarılı günler dilerim.