Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN
Bu alışılageldik ulusal egemenlik haftası yazılarımdan biri değil. Elimizden alınmaya çalışılan bayramlarımıza sokaklarda sahip çıkışımız gibi bu kez sandık otokrasisine karşı, seçim ve demokrasi diyebileceğimiz bir sınav var önümüzde. Bu sınavdan ulus egemen olarak çıkmalı. Bayram yerine çevirmeliyiz ülkemizi… Sandık çevresini öncesi ve sonrası ile çevrelemeyi marifet edinmişlere, cumhur adına, cumhurdan habersiz ittifak edenlere, gerçek cumhur ittifakı neymiş göstermeliyiz.
Muhalefet; eşit olmayan koşullar, kaptı kaçtı yasalar, iktidar borazanı ana akım medya, iktidar olmanın tüm avantajlarını kullanmak yanında, kendi üzerinde kurulan baskı ve komplolara karşı çıkarak, hesap sormak ve itiraz etmek yerine, sandığa gitmeyi kabulleniyorsa, ulus olarak hem iktidar, hem de muhalefete ne istediğimizi anlatabileceğimiz yollar bulmak zorundayız. Tıpış tıpış gideceksiniz denilen bir adayı bu kez reddedecek gücü var toplumun.
Tam da egemenlik haftasında, iki kişi baş başa verip, tüm toplumu etkileyecek bir kararı, cumhura rağmen alıyorlar ve önceden belirlenmiş tüm takvimler alt üst edilerek, herkesin yaşamını allak bullak edebilecek erken bir tarih belirleyebiliyorlar. Nasılsa yazanı çok olacaktır; burada bu kararın acilen alınma sebepleri, hukuken sakatlığı, Meclis iradesinin dışına çıkılıp, Meclis’in bir onaylama kurumuna dönüştürülmesi konularının ayrıntılarına girmeyeceğim. Neresinden baksanız, sakat bir işlem uygulanıyor. “Neresi doğru ki?” sorusu tam da bu karar için biçilmiş kaftan.
Sandık aldı kaçtısı Türkiye klasiği oldu. Mühürsüz oyların hesabı sorulacağına, mühürsüz oylar yasalaştırıldı. Hukuk işlemiyor, verilen ödevleri yapması tembihlenen bir Meclis karar değil, onay merci olarak iş görüyor ve hukukun batıl sayacağı yasalar Meclis marifeti ile koruma kalkanına alınıyorsa; tüm bunlara itiraz edecek olan muhalefet, bu koşulları kabullenerek, iktidara sen önden koş, ben seninle nasılsa yarışırım zihniyetini yineliyorsa; pek çok sandıktan farklı bir sonuç için tek seçenek, adeta aklı ile dalga geçilen ve tüm senaryoların farkında olan ulusun bu kez iradesine sahip çıkmasıdır.
İlk yapılacak olan, parti kurmaya kalkıştığında, salonlarda konuşmasına izin verilmeyen, parti için bina bulmakta sorunlar yaşayan Meral Akşener’in adaylığının kesinleşmesi konusunda toplum olarak üzerimize düşeni yapmakla başlayabiliriz. Bunu, Atatürk ilkeleri ve altı ok etrafında CHP’nin iflah olmaz fanatiği olarak ben yazıyorum ve şimdiden imzamı veriyorum. CHP’nin adayı konusu hala muğlak. Ortak aday peşine düşer ya da Ekmelettin olayını yinelerse, tarihin hatasını yapacaktır. CHP’nin kuruluş felsefesini giyinmiş, Mustafa Kemal’in askeriyim demekten gocunmayan, asker değilim ama yoldaşım kıvırmalarına sapmayacak, özde Cumhuriyetçi bir aday olursa elbette oyumuzu sakınmayız. Ancak, yine bir hata yapılırsa, CHP’lilere tıpış tıpış çağrısı bu kez sökmez. Tüm partiler kendi adayı ile yarışa çıkmalıdır. İkinci tura kalan aday etrafında tüm muhalefet birleşmek üzere bir ittifak yapabilir. Üzerine kurduğu baskı ve dağınık muhalefet, iktidarın en büyük kozu oldu hep. Başkanlık yarışında, birleşik muhalefet en büyük kozu olacaktır iktidarın. Çünkü şu veya bu sebeple ortak adaya oy vermeyecekler her partiden çıkabilecektir.
Meral Akşener’in engellenme çabalarına karşı, toplum refleks geliştirerek, çeşitli bahanelerle gasp edilip, özgür iradelerin sandıklara yansımasına engel olan anlayış ve uygulamalara ilk tepkisini vermelidir. “Kadınlar siyasete” toplantıları, çağrıları yapan tüm kadın örgütleri, kendiliğinden örgütlenip, imza toplama işini yurt sathında başlatmalı, bir kadının onca rakibinin arasından ve tüm engellemelerden sıyrılarak verdiği mücadeleye destek çıkmalıdır. İmza verenler ve verecek olanlara kurulacak baskılar bir inisiyatif kurularak sosyal medyada paylaşılmalıdır. Parti kurarken yaşadığı sıkıntılara benzer sıkıntıların imza konusunda yaşanmasına izin verilmemelidir.
Türkiye sivilleşsin deniliyordu. İşte buyurun sivil bir inisiyatif için bir sınav var. Korku duvarını aşmak için de bir fırsat.
Erken sandık kararı olmasaydı ne yazacaktım?!… Eski bayramlarımızı özledim diyecektim. Ulusça kutladığımız, tüm yayın organlarının egemenliğin öneminden söz ettiği, iktidarı, muhalefeti ile devlet ve ulus olarak hep birlikte idrak ettiğimiz, tarih bilincimizin bilendiği, Cumhuriyetimizin bize kazandırdıklarının dillendirildiği, bu günleri armağan eden başta Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin var edilip yaşanmasında emeği ve katkısı olan herkesin saygı ve minnetle anıldığı bayramlarımızı özlüyorum/özlüyoruz!…
Alın bu sizin sandığınız, alın bunlar bizim belirlediğimiz vekillerimiz, alın bu sizin sandık tarihiniz denilen ve bizleri yok sayan, ancak sandıkta toplanmamızı tembihleyen bu süreçten, ipotek altındaki iradelerimizi çekip alacağımız bir inisiyatifi ortaya koyabilmek için dilerim kadın örgütlerimiz bu çağrıya yanıt verirler. Kadınlar isterse; yüzbinlerce imza toplanır. Bir kadının mücadelesine sahip çıkmayıp, kadınlar gelsin diyenlerin çabalarının samimiyetine artık kim inanır? Bu sandık kadınların zaferi ile sonuçlanmalı. Çünkü Cumhuriyet özünde bir kadın devrimidir. Her zaman söylediğim gibi; Cumhuriyet kadındır.
Hep “sandık” diye yazdım; dilerim Türkiye için yeniden gerçek anlamda seçim yapabileceğimiz süreçler fazla uzak değildir. Fiili olana sandık marifeti ile yasallık kazandıracak bir sürecin düğmesine basıldı. Bu sandığın bir kişinin iradesini tüm kurumların üzerine çıkarmak üzere kurulduğunu, sandığa gidip bu iradeye boyun eğenlerin kendi iradeleri ile özgürlüklerinden vaz geçecekleri bir sürece sürüklenişimizin derin acısı ile anıyorum egemenlik bayramımızı. Kutlanacak ne kaldı diye ekleyerek!…
Gündem erken sandık kısa devresi ile kesintiye uğratıldığından, gözünü sandık bürümüşlerin söylenceleri ön alacağı için, yeterince egemenlik bayramını idrak edecek gibi değiliz. Tüm engellemelere karşın özgür iradelerimizi sandıktan çıkarmayı başarırsak, en büyük kutlamayı o zaman yapacağız. Gerçek iradelerin önüne konulan engeller istenirse, aşılamaz değildir!..
yazarin diger yazilari:
Bir yanıt yazın