14 Nisan’da ABD, Birleşik Krallık ve Fransa bir askeri operasyonla Suriye’de Beşar Esad’ın sözde kimyasal silah potansiyelinin altyapısını vurdu.
Böylece ABD koalisyonu Kuzey Suriye’ye kaşla göz arasında bir koridor oluşturdu ve bölgeye NATO’yu getirdi…
*
Zaten Fransız ordusu Suriye’nin kuzeyinde YPG’ nın bulunduğu bölgede 5 askeri üste varlık gösteriyordu.
Ayrıca kayıtlarda Irak’ta konuşlu görünen fakat Simelka üzerinden Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin kuzeyine giren Fransa Özel Kuvvetlerinin dışında,
1.Deniz Piyade Paraşütçü Piyade Alayı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığına bağlı 10. Paraşüt Komando birlikleri de faaliyetteydi.
Şimdi bu bölgede Birleşik Krallık askerleri de bulunuyor…
*
17 Nisan’da Strazburg’da, Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu Fransa Cumhurbaşkanı E.Macron’u dinledi.
Macron, Avrupa Birliği’nin geleceğine yönelik vizyonunu ortaya koydu.
Suriye’deki hava saldırılarına karşı olan muhalefeti eleştirdi.
Parlamento’da muhalefeti temsil eden Uluslar ve Özgürlükler Avrupa’sı (ENF) Grubunun Fransız eş başkanı Nicolas Bay,
“Irak, Libya ve şimdi Suriye! Bu müdahaleler savaş, kaos ve cihatçıların gelişmesine neden oldu” dedi...
*
Bu sırada Başkan Trump’ın; Rusya, Şam ve Türkiye ile diplomatik sorunları çözmek amacıyla,
Ekim’e kadar ABD’nin askerlerini Doğu Suriye’den geri çekme ve o bölgede kimi düzenlemeler yapma kararlılığı;
Birçok cephede endişelere yol açmıştır ve birçok soruyu daha gündeme getirmiş bulunuyor…
*
Trump, 24 Nisan Salı günü, Fransa Cumhurbaşkanı E.Macron’u Beyaz Saray’da ağırlayacaktır.
Almanya Başbakanı A.Merkel ile ilişkilerini tetkik ederken ve İngiliz Başbakanı T. May ile kamuoyu önünde çatışırken,
Trump’ın Macron ile ilişkisi Amerikan dış politikasının en istikrarlı unsurdan biri haline gelmiştir.
Bugün Fransız lider Beyaz Saray’ın ayrıcalıklı Avrupalı ortağıdır.
Salı günü yapılacak görüşmede Suriye’de düzenlenen kimyasal silah saldırısı ardından ABD’nin bölgeden çıkışı konuları yanında İran’ın nükleer anlaşması da konuşulacak, birçok soru açıklık kazanacaktır.
*
Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Macron’a:
Doğu Suriye’de ABD birlikleri olmasaydı, İŞİD bakiyesinin bu bölgede yeniden toplanıp bölgeyi geri alabilecekleri,
Belki Paris’e ve Irak’a daha fazla saldırı düzenleyebilecekleri ve yeniden bir halifelik oluşturabilecekleri ihtimalinden bahsedecektir.
*
Bugün ABD’nin doğu Suriye’de YPG’li Kürtlerle birlikte savaşan yaklaşık 2 bin özel harekat gücü bulunuyor.
Bölgede bazı kırsal Arap klanları ile birlikte YPG savaşçılar ABD yönetimi, eğitimi, lojistiği ve hava desteğiyle IŞİD’e karşı zorlu bir mücadeleden geçmiş, Rakka’ yı almışlardır.
Şimdi Deir el Zor’da sadece birkaç İŞİD savaşçı cebi bulunuyor…
*
YPG, Kürt milliyetçi Demokratik Birlik Partisi’nin paramiliterlerinden oluşuyor ve Rojava’da özerk bir yapı arayışındadır.
Arap köylerinde genişlemeciliği ve etnik temizliği öngören radikal Arap isyancılardan nefret ediyorlar.
Bu yüzden YPG’nin, çoğunluğu Arap nufusunun oluşturduğu Rakka Eyaleti ve Deir el-Zor’u ele geçirmek için başvurduğu ABD stratejisi;
Arap- Kürt ihtilafının yerel bir tepkiye yol açması potansiyeliyle politik olarak riskli kabul ediliyor…
*
Üstelik ABD’nin YPG’ye olan bağımlılığı Türkiye hükümetini de kızdırmıştır.
Çünkü Türkiye; YPG’nin terörist bir grup olduğuna inanmayan ABD’ye rağmen YPG’yi Doğu Anadolu’da daha fazla Kürt özerkliği arayan PKK’nın üyesi olarak görüyor.
Nitekim Türkiye, ABD-YPG ittifakını kırmak üzere ABD askeri birliklerinin bulunmadığı ve Rakka’da İŞİD ile mücadeleye doğrudan müdahil olmayan en batıdaki Kürt yerleşim alanı Afrin’i işgal etmiş ve etnik yapıyı temizlemeye çalışmıştır.
*
Başkan Trump, Fransa Cumhurbaşkanı’na ABD’nin Doğu Suriye’de İran’dan Hizbullah’a giden silahları engellediğini,
Şimdi ABD birliklerinin bu bölgeden ayrılmasıyla yine de İran’ın güçlenmesinin önünün kesileceğini,
Çünkü bu bölgede artık Fransa ve Birleşik Krallık sayesinde açık bir NATO varlığının oluştuğunu,
Üstüne üstlük bu bölgede bir Sünni Arap devriyesi de oluşturulmakta olduğunu söyleyecektir.
*
Nitekim Trump, Kuzey Suriye koridorunda bir Sünni Arap devriyesi kurulmasında Mısır’ın da rol almasını istiyor.
Ancak Mısır Cumhurbaşkanı El Sisi, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad yönetimine doğru ilerliyor!
Çünkü her ikisi de milliyetçilik adına Sünni Müslüman Kardeşler Örgütüne bağlı radikal isyancılarla savaşıyor.
Bu yüzden Mısır’ın Suriye hükümetinin IŞİD’i yenmesinden sonra o bölgede yeniden ortaya çıkma ihtimaline müdahale edebilecek bir askeri maceranın içine girmeye eğilimli olmayacağı düşünülüyor.
BAAS geleneğindeki Mısır ordusu askeri maceracılığı kabul etmiyor…
*
Trump’ın Suriye devriyesine yazdığı Suudi Arabistan ve BAE ise Doğu Suriye’ye asker göndermeye isteklidir.
Ancak askeri olarak zayıftırlar ve etkili olma olasılıkları düşüktür.
Üstelik hem Suriyeliler hem de komşu Iraklılar onları orada istemiyor.
Çünkü Suriye’ye ait bir bölgenin İŞİD’e ilham veren Suudi Vahhabilerinin merhametine teslim edilmesini acımasız ve ahlaksızlık olarak kabul ediyorlar.
Bu yüzden Suriye hükümeti ve Şii milis müttefiklerinin Suudi Arabistan ve BAE birlikleri önüne ağır bedeller yığacağı aşikardır…
*
Ayrıca Trump, 2015’te ABD ve diğer beş dünya gücünün İran’la yaptığı nükleer program anlaşmasını, şimdiye kadar müzakere edilen en kötü anlaşmalardan biri olarak nitelendiriyor.
İran nükleer programının ele alınışındaki başarısızlığın: Uluslararası müfettişlerin şüpheli İran nükleer bölgelerini denetleme şartlarının: İran nükleer programına ilişkin sınırlamaların 10 yıl sonra sona ereceği sıradaki durumun güçlendirilmesini istiyor.
Ocak’ta İngiltere, Fransa ve Almanya’dan, Washington’un anlaşmanın kusurları olarak gördüğü bu hususları düzeltmelerini istemiş, değişiklikler için 12 Mayıs’ı son tarih olarak belirlemiştir…
*
Bu noktada İran Cumhurbaşkanı H.Ruhani, ABD’nin çok uluslu bir nükleer anlaşmadan çekilmesi halinde, İran’ın “beklenen ve beklenmedik” tepkilerle hazır olduğunu söylüyor…
İsrail ise varoluş hakkını inkâr eden ve Suriye’de bulundurduğu askeri varlığıyla İran’ı yegane tehdit unsuru olarak kabul ediyor.
Bu yüzden Hizbullah güçleri, İran Devrim Muhafızları Ordusu ve milislerine karşı Suriye kapılarını savaş makinalarıyla donatıyor.
Suriye ve Lübnan’a yönelik hedeflemeyi sınırlandırıyor, böylece İran’ın Suriye’deki askeri birikiminin İsrail’e saldırmadan önce saldırıya uğramasının güçlü tedbirlerini alıyor.
*
Çünkü İsrail; İran’da Tahran, Hemedan ve İsfahan arasındaki üsleri bombalamanın ağır bedelleri olacağına inanıyor.
Eğer İran rejimi değiştirilecekse bunun İsrail devletinin işi olmadığını bu işi ancak ABD’nin başarabileceğini öngörüyor.
Bu yüzden hedefi İran’ın Suriye varlığı ile sınırlıyor.
Bir taraftan da İsrail’in sıradan İranlılarla savaşmayı öngörmediğini, kendini savunmaktan başka bir amacı olmadığına ikna etmeye çalışıyor.
*
Başkan Trump, Suriye’de kurduğu koridorla yetiniyor ve bölgeden çıkmaya heves ediyor…
Şam’ın meşru izni olmadan uluslararası güçlerin Suriye’de bulunmasının hiçbir nedeninin olmadığı,
Suriye krizinin çözümüne yönelik hiçbir siyasi inisiyatifin ülkenin egemenliğini, birliğini ve bütünlüğünü bozmaması gereğini ilke edinen,
Rusya Devlet Başkanı V.Putin’i alay edercesine Beyaz Saray’a davet ediyor.
Kafasını kaldırmaması için Rusya’yı durmaksızın ekonomik yaptırımlarla tehdit ediyor.
Ama Rusya büyük devlettir.
23. 4. 2018
Bir yanıt yazın