Ülkemizde, bir süredir din adına garip şeyler oluyor, ilginç olaylar yaşanıyor. Gün geçmiyor ki; abuk bir fikir ortaya atılmasın. Bu tür gelişmeler MHP lideri Devlet Bahçeli’yi bile çileden çıkardı sonunda. Bahçeli bu konudaki isyanını geçenlerde partisinin grup toplantısında “Bu ülkede ne ara bu kadar sapık türedi!” şeklinde dile getirdi.
Dün bazı medya organlarında yer alan habere göre; ulemadan birisi yazmış olduğu bir kitapta; erkek cinsel organına okunup üflenecek bazı Kur’an ayetleriyle iktidarsızlık sorunu yaşayan kişinin bu sıkıntıdan kurtulacağını ve bu kişinin cinsel yönden çok güçlü olacağından ölünceye kadar hiçbir itirazla karşılaşmayacağını söylüyormuş! Dediğine göre; kişi kendi cinsel organına okuyup üfleyebileceği gibi; aynı işi başkasının cinsel organına da okuyup üfleyebilirmiş! Hatta ayet numarası bile veriliyormuş kitapta; Bakara Suresi’nin 260. ayeti ile Adiyat Suresi!
“Kişinin, bahse konu Kur’an ayetlerini başkasının cinsel organına da okuyabileceğinden maksat nedir” diye merak edenler olabilir. Bu olsa olsa muskacılık, büyücülük, sihir gibi işlerle uğraşanların yapacağı şeyler olmalıdır. Anlaşılan bizim bazı tarikat şeyhleri, müritlerini sadece bademlemekle kalmıyorlar, okuyup üfleyerek onların bademlerine can suyu da veriyorlar! Dr. Haydar Dümen televizyon ekranlarında ve gazete köşelerinde boşuna nefes tüketiyor yıllardır! Şeyhler sorunu kökünden halletmişler çünkü!
Bu sözlerim, vaktiyle cinsel yönden abaza bir hayat yaşadıktan sonra yaşı ilerlediği için iktidarsızlık sorunu yaşayanlaradır; Haydar Dümen gibi doktorlara şunca para verip cinsel tavsiyeler alacağınıza, cerahlara onca para ödeyip penil protez (mutluluk çubuğu) taktıracağınıza veya utana sıkıla gidip eczaneden viagra talep edeceğinize, kapılanın bir tarikat şeyhine, hem bademlenin, hem bademletin efendiler! Nasıl olsa üfürük bedava!
Peki kitapta geçen “bu adam cinsel yönden çok güçlü olacağından ölünceye kadar hiçbir itirazla karşılaşmaz” sözünü nasıl yorumlamak gerekir? Aslında son derece açık cümle. Yani böyle bir erkek, kendisine cinsel partner (karşı cins) bulmakta hiçbir sorun yaşamaz demek istiyor!
Bu görüşe göre demek oluyor ki; kadınlar için erkekleri çekici kılan yegane sebep, onların cinsel güçleridir! Kadını aşağılayan ve onlara hakaret eden bir yaklaşım olduğu ortada bu görüşün!
Bakara Suresi’nin 260. ayetinin penise okunduğunda cinsel sorunların ortadan kalkacağını söyleyen kişinin, vaktiyle “Bu Bakara iyi makara” diyen bir siyasi şahsiyeti, “Herifin biri çıktı şimdi de Bakara makara demiş. Kur’anımızla alay ediyorlar, dinimizle alay ediyorlar. Bakara’ya makara diyor takara diyor. Öbürü de oradan salla bir ayet diyor, Bakara’da çok ayet var diyor, 5’te 6’da salla diyor, ben çakıyorum diyor. Ne adamlara kaldık, ne belalara kaldık, ne işlere kaldık. Dinsizi donsuzu girmiş aramıza, Müslümanlardan faydalanmak için. Biz Müslümanlar neden uyanık olmuyoruz…” şeklinde tenkit eden kişi olması, kaderin bir cilvesi, Allah’ın bir takdiri olsa gerekir. Sanki kendisi Allah’ın ayetlerini apış arasına indirgemekle Bakara’yı makara ve takara pozisyonuna düşürmüyor! Anlaşılıyor ki; bu tip insanlar, Allah’ın ayetlerini sadece kendileri oyuncak yapma derdinde. Başkalarını tenkit etmeleri, oyun sahalarına başkalarının girmelerini istememelerinden kaynaklanıyor.
Rabbim başta Büyük Türk Milleti olmak üzere; ümmeti Muhammed’i “Asansör’de Halvet”, “Altı yaşındaki kızlarla evlenilebilir” ve “Penise duâ” gibi absürt çıkışlarla, İslam’a tamamıyla uçkur zaviyesinden baktıklarını açık edenlerin şerrinden muhafaza buyursun. Bu tür absürt, akıl ve din dışı çıkışları şimdilik bir yana bırakıyoruz…
…
“FETVALAR SAVAŞI” isimli kitabımızın önsözünde de dediğimiz gibi; 15 Temmuz 2016’yı 16 Temmuz 2016 gününe bağlayan gece yaşanan dinci ve gerici darbe girişimi, bir kere daha gösterdi ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük düşmanı, hâlâ dinci ve gerici siyasi akımlardır. Bu tehlikenin büyüklüğü, sinsi hareket etmesinden ve kolayca gizlenme imkanı bulmasından ileri gelmektedir. Çünkü bu akımlar, Türk Milleti’nin dini duygularının güçlü olmasından hareketle, gerçek maksatlarını din kisvesi altında kolayca gizleyebilmektedirler.
15 Temmuz hadisesinin müsebbiplerinin, Fethullah Gülen’in fikirleri etrafında kümelenen cemaat olduğu artık kesindir! Her ne kadar İslam’ın terörle yan yana getirilmemesi gibi bazı indî (sübjektif) kaygılarla, özellikle 2013 yılının sonundan itibaren Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak isimlendirilmek suretiyle dini kimlikten soyutlanmaya çalışılsa da Gülen Cemaati’nin, 1960’lı yıllardan beri, fikri temelini Said-i Kürdî’nin düşüncelerinin oluşturduğu, dini yönü ağır basan bir yapılanma olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Bu cemaatin, kutsal din duygularını istismar ederek ve konusunda iyi yetiştirilmiş ikna gücü yüksek elemanları vasıtasıyla insanları adeta haraca bağlayan biçimde ve “himmet” adı altında yardım topladığını herkes biliyor bu ülkede. Elbette biz de biliyoruz.
Öte yandan 15 Temmuz 2016 günü akşam saatlerinden itibaren sahneye konulan oyun, sadece bir darbe girişimi değil, düpedüz başını ABD’nin çektiği dış güçlerin, gericileri kullanarak yaptıkları ülkeyi bölüp parçalama, laik ve demokratik cumhuriyeti yıkma girişimi olarak tarihteki yerini çoktan almış bulunmaktadır. Darbe girişiminden sonra Amerikan Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Joseph Votel ve Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper örneğinde olduğu gibi; ABD’li bazı yetkililerin, darbeci subaylar hakkında “müttefiklerimiz” ve “muhataplarımız” tabirini kullanarak yapmış oldukları açıklamalar, bunu açıkça göstermektedir.
Dolayısıyla; bu ülke için en büyük yakın tehditlerden birisi hâlâ irticai faaliyetlerdir. Bu bakımdan 2010 yılında irticaı yakın tehdit olmaktan çıkaran devlet aklının bir kere daha düşünmesinde fayda vardır.
Şeyh Eşref’ten Fethullah Gülen’e Sahte Mehdi İsyanları
Mehdilik, Halifelik, Kutb’ul Aktaplık, Peygamberlik, hatta Tanrılık iddiasında bulunan tek kişi Fethullah Gülen değildir. Gavsları, Allah dostlarını, evliyaları, erenleri ve şeyhleri ise saymaya bile gerek yok. Her taraf onlarla yıkılıyor zaten. Hele hele son bir asırdır Anadolu toprakları, sanki Şeddad’ın ve Müseylemetül Kezzab’ın ülkesi Yemen gibidir. Sağa dön Gavs’ul Âzâm, sola dön Allah Dostu bu ülkede. Henüz Allah olduğunu iddia eden olmadı ama Hasan Mezarcı’dan, İskender Ali Mihr’e varıncaya kadar pek çok kişinin, peygamberlik iddiasında bulundukları bilinmektedir. Gerçi bazı kişileri Allah ile kıyaslayanlar da yok değil bu ülkede. Yaşar Nuri Öztürk gibi aklı önceleyen ilahiyatçılar bir şekilde sahneden çekilence, meydan büsbütün bunlara kalmış bulunmaktadır.
Fethullah Gülen ise biraz daha farklı. O, kendisini, Allah ile Peygamberler arasında bir yere konumlandırmış. Diyanet’in hazırlamış olduğu FETÖ raporunda bulunan ifadelerinden bu anlaşılıyor çünkü.
Aşağıda okuyacağınız üzere; bundan 98 yıl önce yaşanan Şeyh Eşref ve Hart İsyanı, tam da 15 Temmuz 2016’da silahlı çatışmaya evrilen FETÖ hadisesine benzemektedir. Hart İsyanı’nı çıkaran meczup Şeyh Eşref ile Fethullah Gülen arasında da tam bir benzerlik vardır. Çünkü ikisi de Peygamber ve yarı tanrı olduklarını iddia ediyorlar. Daha doğrusu her ikisinin de ileri sürdükleri iddialarından böyle bir anlam çıkıyor.
Zira içinde bulunduklarını söyledikleri hal veya başarabildiklerine dair iddialar, ancak insanüstü bir gücün yerine getirebileceği veya başarabileceği zorluktaki şeylerdir. Mesela Fethullah Gülen, gaybı bildiği iddiasındadır. Oysa Allah, böyle bir yeteneği peygamberlerine bile vermemiştir. Yüce kitabımız Kur’an’da bu durum açık açık yazar. Gaibi bilme yeteneği sadece Allah’a ait bir yetenektir Kur’an’a göre.(1)
Gelelim hadiseye: Hadise Bayburt’a bağlı Hart köyünde geçmiştir. Şimdi Aydıntepe ismiyle Bayburt iline bağlı bir ilçe olan Hart, o tarihlerde küçük bir yerleşim yeridir anlayacağınız. Erzurum ve Bayburt’un komşu vilayet olmaları, Şeyh Eşref ile Fethullah Gülen benzerliğine katkı yapacak etmenlerden kabul edilmelidir! Demek ki; o coğrafyanın havası, suyu ve iklimi, insanlarda Mehdi ve Peygamber olma konusunda böyle bir gazlama yapıyor! Araya Erzurumlu Cemalettin Kaplan’ı da sıkıştırırsak, neredeyse ben bile inanırım bu teoriye!
Erzurum’da konuşlu 15. Kolordu’nun komutanı sıfatıyla Hart İsyanı’nı bastıran adam olarak hadisenin yakın tanığı olan General Kâzım Karabekir anlatıyor:
“Bayburt’un Hart köyünde Şeyh Eşref adıyla çılgın bir mutaassıp zuhur eder ve etrafında bir takım aveneler toplar ve onlara peygamber olduğunu söyler. Üzerine gönderilen küçük çaplı askeri birliklere baskın yaparak silahlarını alır, subayları hapis ve erleri terhis eder. Yerel yöneticilerin ihmali yüzünden Şeyh Eşref gittikçe güçlenir ve oldukça geniş bir coğrafyada etkili olmaya başlar. ‘Hükümet dinsizdir ve subayları şer’i şerife riayetsizdir’ diyerek hükümet adına hareket edenlerin taleplerine olumsuz yanıtlar verir. Peygamberin ruhunun kendisine geçtiğini iddia eden Şeyh Eşref etrafına sahabe-i kiram ve mücahitler adıyla topladığı mutaassıp grubuyla Bayburt’tan başlayıp Of ve Sürmene sahillerine kadar olan coğrafyada etkinlik oluşturur. Halkı da kendisine kurşun işlemediğine ve sakalını anında renkten renge dönüştürmek suretiyle keramet gösterdiğine inandırır.
Şeyh Eşref, Kâzım Karabekir tarafından kendisini oyalamak üzere Erzurum’dan gönderilen Kadı Hurşit Efendi’nin sakalını tutarak, sakalının bir tutamdan kısa olduğundan bahisle Kadı Efendi’yi kafirlikle suçlar, sakalsız subaylara da hakaretler yağdırır. Kâzım Karabekir ise askeri tedbir olarak Erzurum’dan bir, Gümüşhane’den bir, Narman hududundan iki tabur, sahilden bir tabur, Erzincan’dan iki süvari bölüğü, Erzurum’dan 10.5’luk iki obüs topu ve bir dağ bataryasını yola çıkartır. Bu askeri birlik 24 Aralık 1919 günü Şeyh Eşref’in köyü olan Hart’ı kuşatır ve köyü tahkim eden yobaz taifesi ile kanlı bir çarpışma başlar. Ancak 10’luk obüslerin ilk mermisiyle Şeyh Eşref’in bir bacağı kalçasından kopup adamlarından birisinin başına çarpınca şeyhin kerameti de, gücü de biter! Çünkü şeyhleri ölür ölmez adamları topluca teslim olur. Yobaz taifesiyle yapılan bu çarpışmada, 18 er şehit olur, üç subay ve 43 er de yaralanır.”(2)
Yani bu yobaz taifesi, ancak bu şekilde bertaraf edilebilmiştir. Nasıl, 15 Temmuz 2016 günü yaşanan hadise ile bir benzerliği yok mu sizce de bu Hart İsyanı’nın? Tek farkı, Şeyh Eşref, Fethullah Gülen’den çok daha cesur, belki de çaresiz olduğu için adamlarıyla birlikte çatışma sırasında gövdesine isabet eden bir top mermisiyle parçalanarak ölüyor. Bunun gerçek sebebi belki de o günkü iktidarın, daha doğrusu Milli Mücadeleyi başlatanların, irticaa karşı olan tavizsiz tavırlarıdır.
Gülen ise, korkak ve aynı zamanda hain olduğu, bu sebeple de örgütünü uzaktan kumanda ile yönettiği için, sıcak çatışma ortamından uzak bir şekilde ve ABD’nin sıcak kucağında gününü gün ediyor. Olan ise kandırdığı insanlara oluyor. Özetle; rahmete kavuşan Gülen ve bir avuç yakın adamı, zahmete katlananlar ise FETÖ piramidinin tabanında yer alan kandırılmış garip gureba yığınlar. Allah akıl fikir versin bu insanlara…
Atatürk, Nutuk’ta bu konuya değinerek Şeyh Eşref’ten yalancı peygamber olarak bahsetmekte ve Şiilik propagandası yaptığını söylediği bu adamın bulunduğu Hart karyesinden civar köylere “Sahib-i Şeriat” ve “Mehdî-i Muntazar”, yani “Beklenen Mehdi” imzalarıyla bir takım bildiriler göndermek suretiyle halkı kandırarak kendisine taraftar topladığını, üzerine gönderilen 50 kişilik askeri birlikteki bazı askerleri şehit edip, bazılarını esir aldığını, nihayetinde Yarbay Halit Bey sevk ve idaresindeki askeri birlikler tarafından bertaraf edildiğini söylemektedir.(3)
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de tıpkı Atatürk’ün Şeyh Eşref için kullandığı tabiri kullanarak Gülen Hareketi için “Sahte Mehdi Hareketi” tabirini kullanmıştır, 04.08.2016 günü.(4) Gülen Hareketini “Sahte Mehdi Hareketi” olarak nitelendiren Sayın Görmez, keşke binlerce FETÖCÜ’nün yönetmiş olduğu kurumda üstlenmelerine göz yummasaydı yıllarca. Keşke bu hareketin fikri temelini atan kişinin kitaplarını Diyanet yayını olarak yayınlatmasaydı, keşke medreselerin legal hale getirilmesini talep etmeseydi ve keşke Mele Projesi’ni uygulamaya sokmasaydı…
13.04.2018/Ömer Sağlam
________________
1-Bkz. En’am/9, Neml/65, Şûra/51.
2-Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbi’nin Esasları, Timaş Yayınları, İstanbul, 1990, s. 182-185.
Kâzım Karabekir’in Şeyh Eşref hakkında anlattıkları, 15 Temmuz Darbe girişiminin emrini verdiği söylenen FETÖ lideri hakkında anlatılanlara ne kadar da çok benziyor. Basında onun da tıpkı Şeyh Eşref gibi, peygamberle direk ilişki kurduğuna ve kendisiyle görüş alışverişinde bulunduğuna, hatta “Kutbul Aktap” sıfatıyla bazen direk Allah ile ilişki kurup Allah’tan emir aldığına dair pek çok yazı yazılmış ve söz söylenmiştir. Bu konudaki açıklamalardan birisi de uzun süre cemaatin içinde kalan gazeteci Latif Erdoğan’a aittir. Latif Erdoğan’a göre Fethullah Gülen kendisine; “Allah ile konuştum. Allah bana ‘Kainatı Hz. Muhammed(SAV) için yarattım, senin için de devam ettiriyorum’ dedi” demiş(Bkz. .
3- Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927, ATAM Yayını, Yay.Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2011, s. 236-237.
4-
Yazıları posta kutunda oku