Gelişmiş batı ülkelerinin geçmişte her şeyi doğru yaptıkları doğrumu sizce? Bunlarda 40–50 sene önce ucuz ve temiz enerji diye nükleer santralleri kurdular ama şimdi bunlardan kurtulmanın yollarını arıyorlar. Tek bir gelişmiş AB ülkesi yok ki, yeni nükleer santral kurma planı olsun.
Ama başta en büyük ağır sanayiye sahip olan ve enerji üretme sıkıntısı olan Almanya 2033’e kadar ülkede ki tüm atom santrallerini kapatma kararı aldı. Diğer Avrupa ülkelerinde aynı yolda ve nükleer’i kapatma kararları var.
1980’ler de Nükleer’e ilk karşı çıkan çevreci hareket Joschka Fischer öncülüğünde Alman Yeşiller partisini kurdular. Daha sonra Almanya Hükümet yönetimde bile yer aldılar. Joschka Fischer Alman Dışişleri bakanı oldu. Nükleer karşıtı yeşil çevreci hareketlerin hepsi Almanya’dan tüm Avrupa’ya yayıldı partiler kuruldu ve şu anda Avrupa parlamentosunda 3. büyük siyasi gurubu oluşuyorlar.
Avrupa’nın diğer siyasi hareketleri Hristiyan muhafazakâr ve sosyal demokrat partilerime yeşillerin bu nükleer karşıtı politikalarını kendi politikaları yaptılar ve hepsi nükleer karşıtı, yeşil çevreci politikaları parti tüzüklerine yazmak zorunda kaldılar. Bunu yapmayan partiler oy kaybına uğradı.
DÜNYA ATOMDAN KURTULMAYA ÇALIŞIYOR, BİZ REKLAMDAYIZ
Dünya nükleer enerjiden nasıl kurtulacağız diye uğraşıyor, biz ise nükleer enerjiyi millete nasıl sevdireceğiz diye uğraşıyoruz.
Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar ve UNESCO ödüllü Prof. Dr. Bilge Demirköz’ü kamu spotunda oynattılar. Türkiye’nin en iyi reklam ajansına “Nükleer Enerji ” iyidir, güzeldir diye milyonluk kamu spotu hazırlattılar.
Nobel ödüllü Aziz Sancar gibi dünyanın ve Türkiye’nin saygı duyduğu bir bilim adamının çevre ve yaşam için dünyanın en tehlikeli enerji üretim biçimini nasıl desteklediği akıllara ziyan bir konu.
Bu bilim adamına Atatürk sevgisinden dolayı çok büyük saygı duyuyorduk. Ama Prof.Aziz Sencer’de Alman bilim Robert Oppenheimer’in atom bombasını yapması, (daha sonra pişman oldu) gibi tarihi bir suçu üzerine aldı.
ÇERNOBİL ATOM BOMBASI
Kurulduklarından beri nükleer atom santrallerinde sürekli olarak kazalar ve radyoaktif sızmalar yaşandı. Ancak bu haberler nükleer lobisinin medya gücü ile sürekli dünya kamuoyundan saklandı.
Nükleerin insanlığı yok edebilecek nasıl tehlikeli bir bomba olduğu 1986’da Ukrayna’daki Çernobil Atom santralinin patlaması ile gün ışığına çıktı. Rusya bunu dünya kamuoyundan gizlemeye çalıştı ama beceremedi, zira Çernobil’den yayılan radyasyon bulutları birçok Avrupa ülkesine, Rusya’ya ve Karadeniz Türkiye’ye yayıldı. Karadeniz’de bilhassa Rize bölgesinde yetişen çayların üzerine radyasyonlu yağmur yağdı. Hatta zamanın Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, Çernobil faciası sonrası çaydaki radyasyonun tehlikeli olmadığını kanıtlamak için kameralar önünde çay içerek poz verdi.
Karadeniz’de birçok insan bu radyasyon dolayı kanser hastalığına yakalandı ve vefat etti. (Ünlü Laz Şarkıcı ve Bestekâr Kazım Koyuncu)
FUKUSHİMA ATOM BOMBASI
Çernobil’den sonra atom santral yatırımcıları yine Dünyada meydana gelen birçok atom santral kaza ve radyasyon sızmalarını saklamaya devam ettiler. Taa ki 11.Mart 2011 de dünyanın en güvenilir atom santrali Japonya’daki Fukushima’nın patlamasına kadar. 18.000 kişinin hayatını yitirdiği 9 Richter ölçeğindeki depremin yol açtığı tsunami dalgası Fukushima atom santralinin çekirdeğinin erimesine ve radyasyonun tüm bölgeye yayılmasına yol açtı. Aradan 7 sene geçmesine rağmen bölge yaşanamaz bir halde ve etrafında ki insanların birçoğu kanser hastalığına yakalanmış durumda.
FUKUSHİMA DÜNYA İÇİN NÜKLEERİN SONUNU GETİRDİ.
Fukushima tüm dünya için atom enerjiden uzaklaşmanın bir sinyali oldu. Gelişmiş sanayi ülkeleri hemen atom enerji üretimi yerine başka alternatifler aramaya başladılar. Güneşi olmayan Almanya güneş enerjisi projelerini devreye soktu, atom santrallerini kapatma kararı aldı. Diğer AB ülkeleri Almanya’nın politikalarını benimsedi.
Kendi ülkelerinde atom santrallerini kapatan gelişmiş ülkeler, ellerinde ki bu tehlikeli ve sonu gelmiş teknolojiyi hangi gelişmemiş ülkeye satarız diye müşteri avına çıktılar.
DÜNYADA NÜKLEER SANTRAL DEVRİ KAPANIYOR
Dünyada nükleer elektrik üretiminin payı 1996 yılından itibaren azalmaktadır. 2014 yılında dünyada 438 atom reaktörü vardı. Fukushima 11 Mart 2011 nükleer felaketin ile devre dışı kalan reaktörler çıkarıldığı zaman dünyadaki toplam nükleer reaktör sayısı 391`dır. Bu 438 nükleer reaktörden 250 tanesi 30 yaşın üzerindedir. Reaktör ömürleri en fazla 30–40 yıldır. Yani gelecek 10 -15 yıl içinde 250 reaktör zaten yaş haddinden kapanacaktır. Bu çerçevede dünyada nükleer santral devrinin kapanmaktadır.
Türkiye’de ise dünya gerçeği dışında bir algı yaratılarak
“Dünya nükleer santral peşinde, bizde yapalım” havası yaratılmaktadır.
“Türkiye`de neden atom reaktörü yok” denilerek bir eksiklik olarak Türk kamuoyu yanıltılmaktadır.
Batı`daki gelişmiş ülkeler nükleer santral yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına büyük yatırımlar yaparken, bize geçmiş teknolojileri satmaktadırlar.
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİNE HAZIR MI?
Tarihin en büyük atom santrali kazasına neden olan iki ülke Rusya ve Japonya bu eski ve tehlikeli teknolojiyi Türkiye’ye sattı.
Atom santralleri ve atom bombalarının temeli uranyum 235 izotopunun nötron bombardımanına maruz bırakılarak Uranyum 236 izotopuna dönüştürülmesi sonucu U–236 izotopu ortaya çıkar. U–236 çekirdeğinin kararsızlığı sonucu parçalanır; Kr–92 (Kripton) ile Ba–141 (Baryum) çekirdeklerine dönüşür. Bu dönüşüm atom bombası patlaması olarak adlandırılır. Bu patlama sırasında dünyanın en büyük enerjisinde ortaya çıkar. Nükleer reaktörlerde kontrollü füsyon tepkimelerinin zincirlemeleri sonucunda enerji elde edilir.
Yani atom santrali çok kalın beton ve çelik ile yapılmış büyük bir mekânın (çekirdek) içinde sürekli patlayan bir atom bombasıdır. Bu patlamaları kontrol altında tutmak ve soğutmak için çok büyük bir soğuk su kaynağına ihtiyaç vardır. Bu nedenle Akkuyu ve Sinop atom santralleri deniz kıyısına inşa edilecektir. Santrale çekilen soğuk su kaynamış bir şekilde tekrar denize dökülecek, o bölgedeki tüm ekolojik sistemi ve canlı yaşamı yok edecektir.
Ama esas tehlike bu soğutma suyuna radyoaktif sızıntı olma tehlikesidir. Radyoaktif sızıntı olması durumunda tüm bölge ve yaşam bundan etkilenecektir.
RADYOAKTİF ATIK VE ENERJİDE DIŞA BAĞIMLILIK
Atom santralleri Türkiye’nin ucuz enerji ve enerjide dışa bağımlılıktan kurtulması için gereklidir deniliyor. NES’lerin (Nükleer Enerji Santrali) enerji kaynağı Uranyum–235 çubuklarıdır. U–235 ise dünyada sadece birkaç sanayileşmiş ülke tarafından üretilmektedir. Emperyalist ülkeler bu enerjiyi başkalarının üretmesine izin vermez. Bunları üretmeye kalkan İran’ın başına neler geldiğini hepimiz gördük. Türkiye’de bunları üretecek teknoloji yoktur. Hadi emperyalistlerden izin alıp üretmeye bile kalksa, 20 sene sürer. Yani Türkiye bu enerji temini için gelecekte dışa bağımlı kılınmıştır.
Bir ikinci sorun ise kullanılmış ve enerjisi tükenmiş ama 80–100 yıl boyunca çok yüksek miktarda radyasyon yayacak olan U235 enerji atık çöpü çubuklarının nereye depolanacağıdır. Avrupa ve diğer sanayi ülkeleri bu atıkları saklayacak depo bulamamaktadırlar. 100 sene depolanması gereken bu radyoaktif atıklar çok yüksek maliyetler ile Avrupa’da bazı eski maden ocaklarına depolanmaktadır. Avrupa’da bu atıkların atom santrallerinden depolanacakları atom çöp depolarına transferleri özel korunaklı trenlerle polis ve havadan koruma eşliğinde her seferinde büyük olaylara neden olmaktadır. (Almanya Gorsleben). Türkiye’de bu atom çöpünü depolayacak bir yer yoktur. Bu atom çöpleri ne olacaktır? Sinop’da kilovat saat başına 0.30 sentlik atık ve söküm masrafı devlete yüklenmiştir. Sinop’ta Türkiye, nükleer santrali alacak yeni şirketin belirsizliği karşısında atık ve söküm yükümlülüğüyle bir başına kalabilecektir.
ELEKTRİK MALİYETİ DÜŞECEK Mİ?
Dünyadaki diğer atom santrallerinde üretilen elektriğin kilovat saati 2 ila 4 cent/dolar arasındadır.
Mersin’deki 4800 MW’lık Akkuyu Nükleer Santrali için (EPDK) 49 yıl süreli üretim lisansı verdi. Bu kapasite ile Akkuyu Türkiye genel elektrik talebinin %6–7 kadarını tek başına karşılayabiliyor olacak. EPDK’nın alım garantisi çerçevesinde bu üretim 12,35 cent/dolardan (55 Kuruş/Kilovat) devlete satacak. Hali hazırda diğer üretim tesislerinden sağlanan elektrik fiyatı ise 4–4,5 cent/dolar (18 Kuruş/KW). Arada ki iki kat fiyat farkını kim ödeyecek?
Sinop Nükleer Güç Santralinde ise durum daha da vahimdir. Sinop’ta yakıt hariç satın alınacak elektrik için ortalama 10.80–10.83 sent ödenecektir. Yani yakıt fiyat riski Türkiye`nin üzerine bırakılmıştır. Alım garantisi 20 yıl devam edecek ve Türkiye Cumhuriyeti pay sahibi olduğu yüzde 49`a denk gelen öz sermayeyi nakit olarak ödeyecek, buna karşılık daha düşük kar payı alacaktır. Üstelik bu fiyatın içine atık yönetimi ve söküm için şirketin ödemesi gereken bedellerde T.C.sırtına yıkılmıştır.
Sinop’da alım garantisi kapsamı öylesine genişletilmiştir ki, Akkuyu`da bile olmayan bir garanti sağlanmıştır.
Ülke genel tüketime vurulduğunda pay %12-14 seviyesinde olduğundan ülke ölçeğinde elektrik faturalarında çok büyük artışa neden olacak bir maliyet ile karşı karşıya kalacağız.
Dr.Ahmet Güler
İzmir 02.04.2018
Yazıları posta kutunda oku