Sekizinci yılına girerken Suriye İç Savaşı’nı anlamanın en basit yolu sayılara bakmaktır.
2011′ den beri 400 binden fazla insan öldürüldü, yüz binlercesi yaralandı.
20 milyonluk Suriye nüfusunun 6 milyonu yerinden edildi, komşu ülkelerde 5 milyon insan mülteci olarak kayıtlıdır.
1 milyonu aşkın Suriyeli Avrupa’da sığınma başvurusu yapmıştır.
Suriye dünyanın en kötü insan hakları felâketidir…
*
Bu noktada BM teşkilatı, Suriye İç Savaşı siyasi çözümün hukuki yapısını oluşturmaya yönelik “muhalif-terörist” ayrımını keskin bir şekilde yapmanın mesaisinde sona gelmiştir.
BM tüm taraflarca Suriye’de işlenen Savaş Suçları’yla ilgili ilk raporunu yayınlamıştır.
Her tür zulüm, teröristleri gönderen ve finanse eden ülkeler, Suriye’de insani durumu ahlaksız ticarete dönüştürenler belgelenmiştir.
Eski Fransız yargıç Catherine Marchi-Uhel liderliğindeki ekibin dava dosyalarını hazırladığını,
Bu suretle mahkemelerin yargılamak için evrensel yargı yetkisini kullanabileceği,
Ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi mevcut bir organa ya da Suriye için yeni bir mahkemeye yetki verilebileceği açıklanmıştır…
*
Ancak geçen yıl Rakka’nın İŞİD’den temizlenmesi;
Başkentini kaybeden İŞİD’in, toprağa bağlı olmayan yeni mücadelede stratejisi yönünde yeni siyasi çıkış yolları ve ittifak arayışlarına,
İŞİD’i Rakka’dan süpüren PYD’nin ABD’nin desteğiyle Suriye’nin önemli su, tarım alanları, petrol ve doğal gaz alanlarını kontrol etmesine,
Türkiye-ABD ilişkilerindeki krizi yeni bir aşamaya taşımasına,
Kürtler arası ilişkilerde derinleşen rekabette PKK lehine stratejik kazanımların gelişmesine yol açmıştır…
*
Şimdi bu hususlar krizinin çözümüne giden yolun ne kadar zorlu olduğunu gösteriyor.
Nitekim Suriye’de hadiseler, hedefler, yöntemler, araçlar, ilişkiler değişmiştir.
ABD, Rusya, İsrail, İran, Türkiye ve toplam savaş karşısında baş döndürücü bir pasiflik ve güçsüzlükte Avrupalı ülkeler;
Bir taraftan toprak kontrolü, diğer taraftan savaş suçlarından kurtulmak için yarışıyor.
Suriye kurallara dayalı bir küresel düzenin hızla çözüldüğü bir girdap haline gelmiştir.
*
Suriye şu anda otokratlar ve yeni totaliterlerin; işte, Türkiye’de R.T.Erdoğan’ın, İran’ın askeri teokrasisinin ve Putin’in elinde bulunuyor.
Donald Trump’ın kişiliği güven verici bir işaret olarak pek göze çarpmıyor.
Avrupa’nın aşırı sağının ana akım politikadaki artan metastazı, Suriye’de insanlığın ödediği bedeli sona erdirmekte aracı dahi olamıyor.
*
Bu çerçevede Suriye İç Savaşının çözülmesi kolay değildir.
Çünkü Suriye yukarıdaki gibi çıkarlar çerçevesinde daha geniş bir uluslararası çatışma ortamı haline gelmekte, çözümleme imkansızlaşmaktadır.
Durum tıpkı 40 yıldır süren ve pek çok dış aktörün katılımıyla gerçekleşen, bu yüzden hiçbir sonuca ulaşmayan Afganistan Savaşı’nı andırıyor…
*
Tehlikeli olan şey ise taraflar arasında başka çatışmaların gerçekleşme ihtimalinin giderek yükselmekte oluşudur.
İsrail ve İran askeri kuvvetlerinin karşı karşıya gelebilecek olması gibi bir dehşet söz konusudur…
*
Aslında Rusya, hiçbir sonuca ulaşılmayan bölgede özellikle İsrail’in İran ya da Suriye ile savaşa girmesi durumunda en büyük kaybeden olacaktır.
Halbuki Rusya bir süredir Suriye’deki hedeflerine ulaşma ve iç savaş sonrası düzenlemeleri belirleme konusunda liderlik üstleniyor.
Bu yüzden ABD, Rusya’nın isterse böyle bir çatışmayı engelleme ve Suriye İç Savaşına siyasal çözüm sağlama potansiyelini kullanıyor…
*
Bu noktada Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde terör koridoru oluşumunu engellemek başlığı altında Suriyeli Kürtlere karşı başlattığı kapsamlı terörle mücadelesi;
Gerçekte Türkiye ve Suriye arasında bir savaş anlamına geliyor.
Bu suretle çıkarları çoğunlukla birbirleriyle farklı ülkelerin Suriye’yi geniş bir uluslararası çatışma ortamı haline getirmesinin önüne geçilmiştir.
*
Türkiye de bu savaşımında mütemadiyen yeni cepheler açıyor.
Birbirinden farklı her neden yeni bir cephenin kurulması sonucunu veriyor…
Suriye ve Irak cephelerinden sonra işte, hidrokarbon kaynakları nedeniyle Doğu Akdeniz ve Ege Denizi cephesi faaldir.
Aynı zamanda İslamcı Cihad terörü için dünyanın her yeri de bir cephedir…
*
Bu sırada İsrail, İran’ın Suriye’ye katılımındaki artışından rahatsızdır.
Son yıllarda İsrail, güvenlik çıkarlarını kuzey sınırında korumak için çeşitli askeri operasyonlar yürütmüştür.
Ama Suriye’nin geleceğini diplomatik kanallar kullanarak etkileme yeteneği oldukça düşüktür…
*
ABD ve İsrail yönetimleri İran’ın bölgesel nüfuzunu sınırlama konusunda hemfikirdir.
İsrail Almanya, Fransa ve İngiltere ile kurduğu temaslarda da İran’ın nüfuzunun sınırlandırılması talebine destek istiyor.
Ancak sahadaki işleyişte ABD, Suriye’ye çok az müdahalede bulunuyor ve Rusya’yı buradaki ihtilafta lider güç olarak bırakmıştır.
Bu yüzden İsrail, Moskova ile çok sık düzenlediği diplomatik girişimlerde beklentilerini net olarak aktarıyor.
Rus ve İsrail çıkarları birbirinden farklıdır, bu yüzden iki devlet diplomatik anlayışlara ulaşmış olsa bile İran’ın Suriye’deki mevcudiyeti konusundaki görüşlerinde farklılık büyüktür.
Üstelik İsrail bu tür girişimlerinin Tahran yönetimini değişmeye ikna etmediğini düşünüyor…
*
Şimdi İsrail, elini geleneksel müttefiklerinden biri olan,
Suriye ile ilgili önemli kararların alındığı Astana Süreci’ni Rusya ve İran ile paylaşan ve kendini onlara hizalayan,
Kuzey Suriye’de esasen Suriye ile savaş halinde olan Türkiye’ye uzatıyor…
*
Türkiye’nin 4 Nisan’da, Suriye ile ilgili Rusya Devlet Başkanı V.Putin ve İran Cumhurbaşkanı H.Rouhani’yi ağırlamaya hazırlandığı şu sırada,
Türkiye’ye; yakın zaman önce ABD yönetimi ile Suriye’deki çıkarlar konusunda ulaşılan bazı çıkarları,
Mesela Suriye’nin geleceğini şekillendirme, Kürtler, Suriye mültecileri, ticaret ve ekonomik ilişkiler ve jeopolitik etki alanlarıyla ilgili konularda avantajlar önermeyi öngörüyor.
*
Öncelikle Türkiye’nin Suriye’deki artan İran etkisiyle doğan endişesi ön plana alıyor.
Türkiye ve İran, Suriye’deki bazı çıkarları paylaşıyor ama aralarında ciddi bir müttefiklik bulunmuyor.
İkili ilişkiler güçlenmiştir ama hegemonya ve nufuz alanlarında aralarında şüphe ve rekabet bulunuyor.
Şimdi İsrail, diplomatik ve ekonomik adımlarla İran’ın Suriye’deki rolüne ilişkin bir İsrail-Türkiye diyaloğu kurmayı istiyor.
*
İsrail’in kuzey sınırındaki çıkarları, İran’ın Suriye’deki rolünü sınırlamaya yönelik bir İsrail-Türk diyalogunun fizibilitesinin incelenmesini gerekli kılıyor…
Salı günü, ABD Başkanı Donald Trump’ın Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’la yaptığı telefon konuşmasında,
Suriye’deki ortak stratejik sorunlara değinmesi ve Türkiye ile işbirliğini artırma gereğini vurgulaması, belki bu yüzdendi…
30. 3. 2018
Bir yanıt yazın