KAPIDA DEĞİL SINIRDA BEKLEYEN TÜRKİYE
Varna’da yapılan toplantıyı Yandaş Basın: AB Zirvesinden diyaloğa devam çıktı diye manşet atarken (1), Avrupa basını: ‘’Çözüm ve uzlaşma yok’’ diyerek manşetten duyurdu. (2) Diplomatik dille havamızı aldığımız ayan beyan ortada. Mevcut iktidar AB’ye gireceğiz vaadi ile halktan oy aldı. Sonra AB ile tamamen ters düştü ve ipler koptu. Şangay Beşlisine müracaat edildi. Güya AB’ye sen almazsan bak buraya girerim mesajı verildi. AB oralı bile olmadı. Çünkü Türkiye AB’nin demokratik normlarına uymayan asi, kafa tutan bir ülke oldu. Diğer taraftan Şangay beşlisinin Türkiye’yi hasretle beklediği zannedildi. Oradan da havamızı aldık. Yalpa üzerine yalpa yaptıktan sonra AB ülkeleri ile o kadar çok kronik sorun varken yeniden AB’ye yöneldik. Diplomatik güvenirlik Türkiye için geçerli olmayabilir ama demokrasi ile yönetilen ülkelerde, Türkiye gibi yönetimlere sempati ile bakılmaz. Nitekim hiçbir batı ülkesi artık Türkiye’ye sempatik bakmıyor. Tek memnun olan Rusya. Çünkü Türkiye Rusya’nın istediği gibi Türkiye’yi batıdan koparılmış oldu. İlk cümlede belirtildiği gibi algı yanılması yaratılarak Türkiye AB’ye girecekmiş, serbest dolaşım olacakmış algısı yaratılmaya çalışılıyor. Batı Türkiye’ye kerhen selam veriyor. Selam veriyor çünkü Türkiye’ye silah satıyor, uluslar arası ve yandaş sermaye ile Türkiye kaynaklarına globalleşme, özelleştirme adı altında el koyuyor. Bu da yetmiyor, örtülü ambargo uyguluyor. Maliyeden sorumlu bakan ‘’Borçları çeviremiyoruz’’ diyerek ekonomik durumu bütün açıklığı ile ortaya koyuyor. Borçla dönen mali düzen artık borç bulamıyor. Elde kalan birkaç Milli Servet’te satışa çıkarılıyor. Bu durumda finans kaynakları müsrif yönetime sempatik bakmıyor.
Yıllarca bu iktidarda dahil olmak üzere AB’ye gireceğiz hayalleri ile avutulduk. Hep kapıda bekletildik, şimdi ise sınırlardan bile almıyorlar. Anımsarsanız bakanın biri AB ülkesine sokulmadı. Neyse AB’ye girecektik. Nelerimiz değişecekti? AB bir uygarlık projesi olup Türkiye’yi düze çıkaracaktı. En başta Türkiye demokratikleşecek, ekonomimiz düzelecek, yolsuzluklar azalacak, Avrupa ülkelerinde serbestçe dolaşılacak, çocuklarımız daha mutlu olacak, sokaklarımız temiz, insanımız güler yüzlü olacak gibi hayallerle bugünlere geldik ve dibe vurduk. Ötelendik, hırpalandık… Demokratikleşeceğiz dedik dindar, otoriter bir rejimin kucağına düştük. Yolsuzluklar azalacak dedik, rüşvetler ABD Mahkemelerinde yankı buldu. Ekonomi ise tam faciaya dönüştü benzin 6, Dolar 4, Avro 5 lira oldu. Düzelen ekonomi bu ise eğer şapka çıkarmak lazım. Çocuklarımız mutlu olacak derken din eğitimi almaları için mollaların eline düştü, sokaklarımız temiz mi derseniz kadın cinayetleri, çocuk tacizleri ve hatta hayvan tecavüzleri gazetelerde her gün haber oluyor. Uyuşturucu kullananalar, dolandırıcılar her geçen gün çoğalıyor. En önemlisi iç barışımız bozuldu. Ötekileştirilenler, dışlananlar, açlığa mahkum edilenler, bizden sizden diyerek ayrımcılıkla karşı karşıya kaldılar. Türkiye’de kronik sosyal ve ekonomik sorunlar var. Görmemezlikten geliniyor. Gelir dağılımı adil olmaktan çıktı, Devletten nemalananlar, işe aşa muhtaç olanlar gibi ekonomik ve sosyal sınıflara bölündü. Asayiş OHAL ile bastırılmaya çalışılıyor. Düşünce özgürlüğünün yolu doğrudan hapishane. Böyle sorunu çok bir ülkeyi AB bünyesine katmaz, nitekim katmıyor da. İktidar nasıl ki yandaşı olmayanları ötekileştiriyorsa AB’de Türkiye’yi öteliyor.
AB’ye Hıristiyan Kulübü diyen dinciler AB’ye girmeyi neden istiyor?
Tarihin hiçbir döneminde dincilerin emperyalizme karşı olmaları hiç görülmedi. Kurtuluş savaşında bile manda yönetimini savundular. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal’e ve onun cumhuriyet eserlerine saldıranlar bunlardır. Günümüzde bile bu konuda fetva veren uçuklar var. Öyle ki ABD filosu İstanbul’a geldiğinde ‘’ABD Defol’’ diyen gençliğe saldırdılar. Saldıranlar bugün siyasette ve üst yönetimdeler. Dincilerin ütopik hedefleri emperyalistler sayesinde İslam Dünyası liderliğini ele geçirmektir. BOP, GOP, Ilımlı İslam Projelerinin arkasında bunlar yatmaktadır. Her ne kadar şeriat devleti ilan edilmedi ise de toplumsal yaşamda dinsel kurallar daha fazla yer almaktadır. Her geçen gün toplumsal dokuya daha çok nüfuz etmektedir. Kuran kurslarında başlayan eğitim haremlik-selamlık uygulaması içinde yüksek öğrenim kurumlarında tamamlanacaktır. Dinci eğitim teknolojik ihtiyaçlara cevap vermediği için az sayıda da laik eğitim kurumu bulunacaktır. Bırakın etek giymeyi pantolon giyen başı açık bayanlara, oruç tutmayanlara, camiye gitmeyenlere, Ramazanda açık olan yiyecek içecek satan yerlere, Cuma günü namaz vakti sokakta gezenlere saldırılar olacak. Saldırganların mahkemeye düşmeleri halinde, hafifletici sebepler bulunarak serbest bırakılacak…….Adına da inanç özgürlüğü denecek. Yobazlar ise kafirler diyerek saldırılarına devam edecek
AB Projesi altında geliştirilen Ilımlı İslam uygulamalarına neden dinciler itiraz etsin ki? Bırakın kapıdan içeri almayı, sınırdan bile alınmazken bu sevda niye?
BİRBİRİNİ YEMEK
Erdal İnönü, zarif, nüktedar, ince esprili bir insandı.
SHP’nin başında iken siyasilerle birlikte lokantaya gider. Yemek yenecek arkasından günlük siyaset konuşulacaktır. Erdal İnönü geçer masaya oturur, partililerde oturduktan sonra garson Erdal İnönü’nün yanına gelir.
Garson: Ne emredersiniz, getiriyim?
İnönü: Hiçbir şey getirme evladım.!
Garson: Anlayamadım efendim?
İnönü: Hiçbir şey getirme dedim.!
Garson şaşırmış bir vaziyette İnönü’ye bakmaktadır. Garsonun şaşkın bakışları arasında
İnönü: Evladım biz burada bir birimizi yiyeceğiz, yemeğe gerek yok.!
Kıssadan hisse: AB ile Türkiye ilişkileri böyle bir şey. Bakalım kim kimi yiyecek. Yeter ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bizden ötekilerden diyerek birbirini yemesin……..
- Milliyet Gazetesi (27.3.2017)
- DE/TÜRKÇE (27.3.2017)
Bahattin Ayhan
28.03.2015