PTT’den bir kargo işlemi yaparken, bir kaç gencin ellerindeki kartı gösterip paralarının niçin yatmadığını sorduklarını gördüm.
Oturanlarla da aynı konu üzerine konuşmaları olunca, görevli gençlercen birine Kaymakamlığa gidip öğrenmelerini söyledi.
Ne parası olduğunu sorduğumda, görevli ; ‘’sosyal yardım parası ama, bir çoğunun ihtiyacı yok, her ay gelip alıp gidiyorlar’’ diye cevap verdi.
Neye göre ve ne kadar aldıklarını sorduğumda, kişi başı 50-60 TL ve her aile de, çocuk başına 80-100 TL arasında değiştiğini söyledi.
Hepsi mutarların belirleyip Kaymakamlığa bildirdiği isimler.
O saatte işinde gücünde, okulunda olması gereken insanların ellerinde ki kartlarla, yatacak olan paranın yatmamış olmasına üzülmeleri toplumun bilinen bir yüzüydü aslında.
Sabahın erken saatinde, bunlara tanık olduktan sonra, yine tarımla, çiftçiyle ilgili olan haberleri okuduğumda artık neye şaşırsak, neye üzülsek diye garip bir ruh haline büründüğümüzü farkettim.
Ziraat Mühendisleri Odası, yapmış oldukları yazılı açıklamayla, tarım alanlarında çiftçilerin kullandıkları sulama sularına, sayaç takılması konusunda yayınlanan kanun tasarısına tepkilerini ortaya koymuşlar.
Eğer bu tasarı yasalaşırsa, mahalleye dönüşenlerden geriye kalan köylerde durum ne olacak?
Her geçen gün sayıları azalan üreticlerin, zor şartlarda üretim yaptıkları, insan gücüne, sulama suyuna, ucuz mazota, gübreye, tohuma yetecek gücü kalmamışken şimdi de bahçesini tarlasını suladığı sulama sunyuna para ödeyecekler.
Çiftçi zaten zor durumda, bu tasarı kanunlaşırsa, üretimden yeterince koparılan köylü, mevcut topraklarını da üretimsizliğe terkedecektir.
Böylece sosyal yardım adı altında, yardım alan, iş beğenmeyen, işsizler ordusu daha da çoğalacak.
Ülkemiz Tarımı üzerinde oynanan oyunlara yenileri mi ekleniyor, köylünün üretim yapması için hükumetin destek vermesi yerine, köylünün işini zorlaştırıp, onu ekonomik zorluğa kimler neden itiyor ?
Bir çok köyde üretici zaten sulama suyu zorluğu yaşadığı için, bir çok ürünü ekmekten çoktan vaz geçmiş durumdadır.
Çoğu köylerde , akarsuların kirlenmiş olmasıyla birlikte, özellikle balık çiftliklerinin bulunduğu kaynaklardan gelen suların tarım arazilerine nasıl zarar verdiğini üreticiler çaresizce anlatıyorlar.
Köylerde sosyal yardım parası alması için, ev ev bilgi toplayıp, köylüyü sadaka almaya mecbur bırakan sisteme sesini çıkarmayan muhtarlar, bu sulama suyu konusunda ne düşünüyorlar?
Hangi köylünün, üreticinin sorunlarını ilgililere bildiriyor, çözüm bulmak için zaman harcıyor?
Bu yanlış politikalar yüzünden, daha ne kadar toprağımız kurumaya, çölleşmeye, terk edilip ranta kurban edilecektir?
Ülke topraklarına bu kadar haince yaklaşım ne zaman sona erecektir?
Bu dayatmalar yüzünden, ne kadar köy daha mahalleye dönüşecek, köylü ve köylülük yok edilecektir?
Her türlü zorluğa, imkansızlığa ve dayatmaya karşı direnen, toprağına tohumuna sahip çıkan köylülerimiz iyi ki var, onların hakkını kim koruyacak?
Onlar bu sisteme daha ne kadar dayanabilecektir?
Üreticinin, ürettiği ürüne vereceği suyu sayaca bağlamak, sadece köylüye değil, yediğimiz ekmeğe de ihanettir.
Sayıları az da olsa, yerel üretim yapan köylülerin emeğine saygısızlıktır.
Zor şartlarda kurtlar sofrasında karnını doyuran köylü; tarlasını, toprağını bırakıp nereye gitsin? Köylü, çiftçi üretim yapmayacaksa nasıl geçinir, nasıl hayatta kalır?
Avrupalıların tarım artıklarını, onların sınır dışı ettiklerini daha ne kadar tüketmek zorunda kalacağız.?
Kendi tarım üretimini dengelemek isteyen AB fazlalıklarını bize satarken, bizim üretim yapmamızı elbette istemeyecektir. Avrupa NBŞ’yi kendisi için yasaklarken, bize rahatlıkla satabiliyor.
Meralarımız, tarlalarımız boş kaldı, ranta açıldı.
Tarım ve hayvancılık giderek yok ediliyor.
Ekilmeyen topraklar, yabancıların iştahlarını kabartırken, aslında bu topraklar yurt olmaktan uzaklaştırılıyor.
Bunların nedenlerini hepmiz biliyoruz. Millet olarak bizim en büyük özelliğimiz, ülkemizi, geleceğimizi ilgilendiren konularda tek yürek olabilmemiz.
Hepimize düşen görevler var, bilgilenmek ve bilinç uyandırmak.
Özellikle Muhtar’ların vatansever, milli tarıma, milli üretime gönül vermiş, inanmış olmaları çok önemlidir.
Önce kendimizden başlayıp, daha çok sorgulayacağız.
Hepimizin yaşamını, geleceğini ilgilendiren, bize miras değil emanet edilen topraklarımıza sahip çıkarken,
Dağdan akan suyun akışı kesilmesin,
Dereler doldurulmasın,
Sularımız, topraklarımız HES’lere kurban edilmesin,
Köylümüze, çiftçimize sahip çıkalım.
Nerede bir emek mücadelesi varsa omuz verelim.
Nişasta Bazlı Şeker istemiyoruz diye söylenmek yerine, Şeker Fabrikalarımızın yaşatılması için destek olalım.
Ülkemizin en büyük doğa katliamlarından olan HES’lerle mücadele eden halkımızın yanında yer alalım.
Unutmayalım;
Su yoksa, hayat yoktur.
Tohum yoksa, ekmek yoktur.
Köylü yoksa, üretim yoktur.
Bağımsızlık yoksa, kölelik çok yakındır.
”Milli ekonominin temeli tarımdır.”
Mustafa Kemal ATATÜRK