BİR STALİN EKSİKTİ!

<p>BİR STALİN EKSİKTİ!
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Zor zamanlar bu zamanlar.
Trump, Putin ve Kim Yong-Un arasında sıkılıp kaldığımız yetmezmiş gibi, başımıza bir de mezardan Stalin’i çıkardılar.
Stalin'in ölümünden 5 gün sonra 10 Mart 1953'te Sovyet Yazarlar Birliği'nin aylık yayın organı “Literaturnaya Gazeta”da (Edebiyat Gazetesi) yayımlanan ve Türkçe özgün metnine ulaşılamayan bir şiir ilk kez Türkçe yayımlanmış.
Dr. Mehmet Perinçek, Toplumsal Tarih dergisinin Mart sayısındaki makalesinde Nazım Hikmet'in Sovyetler Birliği'ne bir süre liderlik yapan İ. V. Stalin için yazdığı “Hatırlıyorum” şiirine yer vermiş.
Bir fikir edinmeniz için hayli uzun bu “Stalin Güzellemesi”nden bazı alıntılar yapalım mı?</p>
<p>“HATIRLIYORUM
On sekiz yaşımdayım.
Anadolu'dayım.
Anadolu savaşmakta.
Yol boyunca gidiyoruz.
Sıcak. Gölge yok.
Diyor ki yol arkadaşım
köylü Mehmed:
‘Yakında acılarımız dinecek,
Bolşevikler yardım ediyor bize,
Lenin ve Stalin.
Dökeceğiz
gavuru denize.’
Hatırlıyorum.
Moskova'dayım.
Okumaya gelmişim
üniversiteye,
onun adını taşıyan.
O gelir,
otururdu bizimle…
Getirmişti belki de postallarında
Tsaritsın çarpışmalarının tozunu.
Bu ceketti belki de üstündeki
Petrograd'ı kurtardığında.
…Aklımda
kapkara bıyıkları,
sakin, dikkatli bakışı.
Nasıl da cesur ve genç!
Öğretmenimiz,
arkadaşımız,
geliyor,
avuçlarının içinde taşıyarak
Lenin'in ellerinin sıcaklığını.
Hatırlıyorum.</p> <p>Kısa bir süre önce de
Pekin'deyken,
biz, kongre delegeleri,
gördük
onun son fotoğrafını
XIX. Kongre'nin kürsüsünde.
Duruyordu yanımda —
kolsuz Koreli bir asker,
Fransız bir dizgici
ve Hintli bir şair.
Dedim ki:
‘Babamız genç!’
‘Gördüm onu Moskova'da, — dedi Fransız, —
delikanlı gibi çıkıyordu merdivenleri!’
Ardından mahcup bir şekilde dedi ki
genç Koreli asker:
‘O,
insanlığın hayali.
Hayal dediğin
yaşlanır mı hiç?’
Hintliyse dedi ki:
‘O, komünizm gibi
ülkesinin çoktandır yol aldığı;
ve komünizm
sonsuz hayattır,
sonsuz gençliktir,
sonsuz bahardır’.”</p>
<p>Tesadüf, bir hafta içinde Stalin’le ilgili iki film izlemiştim. İlki; “Bitter Harvest–Acı Hayat.(2017)” diğeri; “Güneş Yanığı-Burnt by the Sun.(1995)”
Hele “Güneş Yanığı”, rüya gibi bir film. En İyi Yabancı Film Oscar'ı ve Cannes Büyük Jüri Ödülü'nün de sahibi...
Daha filmi yaşarken, Nazım’ın şiiri de gündeme düşünce, Stalin’le ilgili bilgilerimizi “güncellemek” farz oldu.
Stalin tam bir psikopat. Güya “komünist” ama Hitler’in Yahudilere yaptıklarını aynen kendi “halkına” yapan bir “faşist”.
Rus değil, Gürcü. Bütün milliyetlere/milletlere, özellikle Türklere düşman.
Kendinden başka hiçbir “dava arkadaşının-komünistin” sivrilmesini istemeyen, hazmedemeyen bir “diktatör”. (Bakınız; Stalingrad kahramanı General Juvkov)
Yola beraber çıktığı bütün arkadaşlarını, bir parça sivrilmeye başladıklarında “işlevsizleştirdi”.
1917 Komünist İhtilâlinde önemli bir rol oynamadıysa da yine kendine özgü kurnazlık ve hile ile 1922 yılında Komünist Partinin genel sekreteri oldu. Lenin’in ölümünden sonra “veliaht” Troçki’yi herkesi şaşırtan bir manevrayla ekarte ederek liderlik koltuğuna oturdu.
Sovyetler’in mutlak diktatörü olmak için kalburüstü bütün komünistlere karşı kanlı bir katliam başlattı. Aynı zamanda bütün işçi ve köylüleri toplu halde isyana götürebilecek kadar katı prensipler taşıyan ekonomik görüşleri uygulamaya başladı.
İleride Kruşçev bu dönemi; “İnsanlık tarihinin en barbar dönemi” olarak niteleyecekti.
Stalin muhaliflerine karşı ünlü temizlik harekâtına en büyük rakipleri olan Kirov’u öldürtmekle ve Troçki’yi de sürgüne göndermekle başlamıştı. Kızıl ordunun kudretli komutanı Troçki, Stalin’in kanlı niyetinden kurtulmak için önce İstanbul’a sonra da Meksika’ya kaçtıysa da, Stalin’in emriyle öldürülmekten kurtulamadı.
Bundan sonraki birkaç yıl içinde, 1917 İhtilâlinde Komünist Parti liderleri olan ve Lenin yönetiminde bulunan pek çok kişi, Stalin tarafından ihanetle suçlanarak idam edildi. Daha sonra temizlik harekâtının başında bulunan gizli polis lideri Yago’da da yargılandı, ihanet ettiğini itirafa zorlandı ve idam edildi.
Stalin 1935’te temizlik harekâtını Komünist Parti ve Sovyet silahlı kuvvetleri içine uzattı. 1934 Parti Kongresinde seçilen Merkez Komitesi’nin üyelerinin üçte ikisi ihanetle suçlanarak öldürüldü. Gizli polisi acımasızca kullanması, keyfi tutuklama ve idam programı, iktidarını en hafifçe eleştirenleri hapse atması veya çalışma kamplarına göndermesi, halkı boyun eğmeye zorladı. 1930’lu yılların başında Stalin’in emriyle milyonlarca köylü ya öldürüldü veya açlıktan ölmeye terk edildi. Böylece en sonunda politikası hâkim oldu. 5 mareşalden 3’ü, 16 ordu komutanlarından 14’ü, 8 amiralden 8’i, 67 kolordu komutanlarından 61’i, 133 tümen komutanlarından 130’u, 599 tugay komutanlarından 211’i, 11 harp komiseri yardımcılarından 11’i tasfiyeye uğradı, 35 bin subay kadrosundan yarısı ya idam edildi ya da hapse atıldı. Milyonlarca yorgun, bitkin ve perişan işçi ve köylüler, Stalin politikasına karşı olumsuz fikir sahibi oldukları için, kışın ortasında Sibirya’nın beyaz cehennemine ölüme gönderildiler. ”Benimle olmayan bana karşıdır” diyen Stalin, bütün Sovyet insanını karşısına almıştı.
Stalin’i okurken, Hitler’in “Holokost”una parmak ısırttıran “Holodomor”un da Stalin’e ait olduğunu öğrenmiş oldum.
“Holodomor” ya da Ukrayna Kırımı, 1932–1933 arasında, o dönem Sovyetler Birliği'nde, şimdiki Ukrayna ve Rusya'nın Kuban bölgesinde suni olarak yaratılan kıtlık sebebiyle yaklaşık olarak 8 milyon insanın öldüğü olaylara verilen addır.
Ukrayna nüfusunun dörtte birinin o dönemde hayatını kaybettiği düşünülmektedir ve şimdiki Rusya-Ukrayna anlaşmazlığının da temeli o yıllara dayanmaktadır.
Stalin’in acımasızlığı, yoluna çıkan kimseye acımamayı politik ilke edindiğinin ikinci kanıtı “Katyn Katliamı”dır. 1940 yılında Stalin'in emriyle yaklaşık 22.000 Polonyalı subay ve sivil bu katliam sırasında başlarına birer kurşun sıkılmak suretiyle infaz edilmiştir. “Katyn Ormanı Katliamı” olarak da bilinir.
2’inci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanların yenilmesi ve Sovyetler Birliği'nin Polonya'da kukla hükumet kurmasının hemen ardından Polonya halkı arasında giderek yaygınlaşan katliam dedikoduları Sovyet liderlerini rahatsız etmiş, suçu, başta Yahudiler olmak üzere yaptığı katliamlarla ün salmış olan Hitler'in, dolayısıyla Almanların üzerine yıkmışlardır. Stalin ve ondan sonra gelen Sovyet hükumetleri uzun yıllar boyunca bu katliamı reddetmeye devam etmiş, fakat 1990 yılında Sovyet lideri Mihail Gorbaçov bu katliamı kabul etmiştir.
“Stalin’in reddi” Kruşçev döneminde başladı.
Kruşçev 1958’de Komünist Partisi’nin 20’nci kongresinde Stalin’in tarihi portresini ve Stalinizmi yerden yere vurdu. Milyonlarca insanın sürgününü ve katlini açıkladı. Stalin adını taşıyan binlerce şehir, kasaba, köyün ve tesisin adını değiştirdi. Direnen sadece Stalin’in vatanı Gürcistan oldu.
Yukarıda Stalin için özellikle “Türk düşmanı” demiştik.
Ukrayna Soykırımı ve Katyn Katliamı’ndan sonra üçüncü ve bizim için asıl önemli sabıkası Kırım Tatarlarına uyguladığı sürgündür.
İkinci Dünya Savaşı'nın 1941 - 1944 yılları arasında Alman işgali altında olan Kırım'da, Kırım Tatarlarının bu zaman içerisinde Almanlar ile "iş birliği" içinde olduğu gerekçe gösterilerek 1944 yılında Sovyet hükumeti tarafından toplu sürgün kararı çıkarıldı.
Sürgün, 18 Mayıs 1944 tarihinde tüm Kırımlı yerleşim yerlerinde başladı. Eyleme 32.000'den fazla NKVD birliği katıldı. Toplamda 193.865 Kırım Tatarı sürgün edildi. 151.136 kişi Özbekistan SSC'ye, 8.597 Mari ÖSSC'ye, 4.286 Kazakistan SSC'ye, geriye kalan 29,846 kişi ise Rusya SFSC'nin çeşitli oblastlarına sürgün edildi.
Mayıstan 10 Kasım'a kadarki süreç içerisinde Özbekistan'a sürülen Kırım Tatarlarından 10.105 kişi açlıktan ölmüştür. NKVD verilere göre yaklaşık 30.000 (% 20) kişi, bir buçuk yıl içinde sürgünde öldü. Kırım Tatar aktivistlerin verilerine göre ise nüfusun yaklaşık %46'sı bu zaman içerisinde hayatını kaybetti. Sürgün boyunca toplam nüfusun yaklaşık %45'i açlık, susuzluk ve hastalık nedeniyle ölmüştür. Sovyet muhaliflerinin bilgilerine göre, pek çok Kırım Tatarı, Sovyetler GULAG sistemi tarafından yapılan büyük ölçekli projeler için işçi olarak çalıştırılmıştır
Bu konuda en önemli kaynak elbette Cengiz Dağcı’dır.
1919’da Gurzuf'ta doğdu. Çocukluğu Kızıltaş köyünde geçti. İlk ve orta öğrenimini köyünde ve Akmescitte yaptı. 1941de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düştü. Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak müttefik devletler safına sığındı.
1946 Ekiminde eşi ve kızıyla birlikte Edinburgh'a gitti.
Cengiz Dağcı, Türkiye'ye hiç gelmediği halde kitaplarını Türkiye Türkçesi ile yazmıştır. Türkiye'de yayınlanan eserleri sayesinde Türkiye'de birçok insan Kırım’ı ve Kırım Tatarları'nın yaşantılarını öğrenmiştir.
22 Eylül 2011 Perşembe günü Sauthfields'teki evinde vefat eden Dağcı’nın cenazesi Türkiye’nin girişimleri sonucu 2 Ekim 2011 Pazar günü 69 yıldır görmediği Yalta'ya bağlı Kızıltaş köyünde toprağa verilmiştir. Eserleri arasında yer alan “Korkunç Yıllar”, “Yurdunu Kaybeden Adam” ve “Onlar da İnsandı” özellikle okunmalıdır.
İşte lâfın tam burasında Galiyev’den bahsetmenin zamanı gelmiş demektir.
Mirsaid Sultangaliyev, çakma komünist ama aslen faşist Stalin’in yüzüne tutulan ayna, Stalin’in kırılma noktasıdır. Orta Asya'daki Türk halklarını birleştirerek sosyalist bir Türkistan devleti kurmak istemiş Tatar lider ve düşünce adamı. Ulusal komünizmin fikir babası ve kurucusudur.
“Ulusal komünizm” veya diğer adıyla “Galiyevizm”, 1917 Bolşevik Devrimi'nde etnik bir rol oynayan Sultan Galiyev'in ideolojisidir.
Temel felsefesi milliyetçilik, vatanseverlik, Türkçülük-Turancılık ve sosyalizmdir.
Bu iki paragrafa sığdıramadığımız özellikleri ile kendisini bambaşka konulu bir yazıya sığdırmaya çalışmamız hâtırasına büyük haksızlık olacaktır.
Üstelik Stalin konulu bir yazıya.
Buraya nereden geldik, bu kadar derdimiz varken bir de Stalin’den neden bahsettik?
Nazım’ın şiiri dolayısı ile…
Çerkez Ethem’le ilgili bir başka şiiri dolayısı ile çok kısa bir süre önce Nazım’a yine değinmiştik.
“Ateşi ve ihaneti gördük” demiştik.
https://www.turkishnews.com/tr/content/2017/11/29/atesi-ve-ihaneti-gorduk-huseyin-mumtaz/
Meğer bambaşka bir ateşe, bambaşka bir ihanete çanak tutmuşuz.
Nazım, Stalin’e bile güzelleme yazmış, farkında mısınız?
“O, insanlığın hayali” imiş…
…ve komünizm; sonsuz hayatmış, sonsuz gençlikmiş, sonsuz baharmış.
Tabii…
O, 1991 sonrasını yaşamadı ki!
Yazıya nasıl başlamıştık?
“Zor zamanlar bu zamanlar. Trump, Putin ve Kim Yong-Un arasında sıkılıp kaldığımız yetmezmiş gibi, başımıza bir de mezardan Stalin’i çıkardılar”.
Bir hafta önce Türkiye’ye gelen ve uzun uzun görüşerek Münbiç konusunda mutabık kaldığımız, masaya oturduğumuz Tillerson’u görevden aldı Trump.
İki NATO müttefikinin Suriye masası devrildi.
Nasıl zamanlarmış bu zamanlar?
Demek…
İşte öyle zamanlarmış bu zamanlar! 15 Mart 2018</p> - 18 MAYIS1

BİR STALİN EKSİKTİ!
Hüseyin MÜMTAZ

Zor zamanlar bu zamanlar.
Trump, Putin ve Kim Yong-Un arasında sıkılıp kaldığımız yetmezmiş gibi, başımıza bir de mezardan Stalin’i çıkardılar.
Stalin’in ölümünden 5 gün sonra 10 Mart 1953’te Sovyet Yazarlar Birliği’nin aylık yayın organı “Literaturnaya Gazeta”da (Edebiyat Gazetesi) yayımlanan ve Türkçe özgün metnine ulaşılamayan bir şiir ilk kez Türkçe yayımlanmış.
Dr. Mehmet Perinçek, Toplumsal Tarih dergisinin Mart sayısındaki makalesinde Nazım Hikmet’in Sovyetler Birliği’ne bir süre liderlik yapan İ. V. Stalin için yazdığı “Hatırlıyorum” şiirine yer vermiş.
Bir fikir edinmeniz için hayli uzun bu “Stalin Güzellemesi”nden bazı alıntılar yapalım mı?

“HATIRLIYORUM
On sekiz yaşımdayım.
Anadolu’dayım.
Anadolu savaşmakta.
Yol boyunca gidiyoruz.
Sıcak. Gölge yok.
Diyor ki yol arkadaşım
köylü Mehmed:
‘Yakında acılarımız dinecek,
Bolşevikler yardım ediyor bize,
Lenin ve Stalin.
Dökeceğiz
gavuru denize.’
Hatırlıyorum.
Moskova’dayım.
Okumaya gelmişim
üniversiteye,
onun adını taşıyan.
O gelir,
otururdu bizimle…
Getirmişti belki de postallarında
Tsaritsın çarpışmalarının tozunu.
Bu ceketti belki de üstündeki
Petrograd’ı kurtardığında.
…Aklımda
kapkara bıyıkları,
sakin, dikkatli bakışı.
Nasıl da cesur ve genç!
Öğretmenimiz,
arkadaşımız,
geliyor,
avuçlarının içinde taşıyarak
Lenin’in ellerinin sıcaklığını.
Hatırlıyorum.


Kısa bir süre önce de
Pekin’deyken,
biz, kongre delegeleri,
gördük
onun son fotoğrafını
XIX. Kongre’nin kürsüsünde.
Duruyordu yanımda —
kolsuz Koreli bir asker,
Fransız bir dizgici
ve Hintli bir şair.
Dedim ki:
‘Babamız genç!’
‘Gördüm onu Moskova’da, — dedi Fransız, —
delikanlı gibi çıkıyordu merdivenleri!’
Ardından mahcup bir şekilde dedi ki
genç Koreli asker:
‘O,
insanlığın hayali.
Hayal dediğin
yaşlanır mı hiç?’
Hintliyse dedi ki:
‘O, komünizm gibi
ülkesinin çoktandır yol aldığı;
ve komünizm
sonsuz hayattır,
sonsuz gençliktir,
sonsuz bahardır’.”

Tesadüf, bir hafta içinde Stalin’le ilgili iki film izlemiştim. İlki; “Bitter Harvest–Acı Hayat.(2017)” diğeri; “Güneş Yanığı-Burnt by the Sun.(1995)”
Hele “Güneş Yanığı”, rüya gibi bir film. En İyi Yabancı Film Oscar’ı ve Cannes Büyük Jüri Ödülü’nün de sahibi…
Daha filmi yaşarken, Nazım’ın şiiri de gündeme düşünce, Stalin’le ilgili bilgilerimizi “güncellemek” farz oldu.
Stalin tam bir psikopat. Güya “komünist” ama Hitler’in Yahudilere yaptıklarını aynen kendi “halkına” yapan bir “faşist”.
Rus değil, Gürcü. Bütün milliyetlere/milletlere, özellikle Türklere düşman.
Kendinden başka hiçbir “dava arkadaşının-komünistin” sivrilmesini istemeyen, hazmedemeyen bir “diktatör”. (Bakınız; Stalingrad kahramanı General Juvkov)
Yola beraber çıktığı bütün arkadaşlarını, bir parça sivrilmeye başladıklarında “işlevsizleştirdi”.
1917 Komünist İhtilâlinde önemli bir rol oynamadıysa da yine kendine özgü kurnazlık ve hile ile 1922 yılında Komünist Partinin genel sekreteri oldu. Lenin’in ölümünden sonra “veliaht” Troçki’yi herkesi şaşırtan bir manevrayla ekarte ederek liderlik koltuğuna oturdu.
Sovyetler’in mutlak diktatörü olmak için kalburüstü bütün komünistlere karşı kanlı bir katliam başlattı. Aynı zamanda bütün işçi ve köylüleri toplu halde isyana götürebilecek kadar katı prensipler taşıyan ekonomik görüşleri uygulamaya başladı.
İleride Kruşçev bu dönemi; “İnsanlık tarihinin en barbar dönemi” olarak niteleyecekti.
Stalin muhaliflerine karşı ünlü temizlik harekâtına en büyük rakipleri olan Kirov’u öldürtmekle ve Troçki’yi de sürgüne göndermekle başlamıştı. Kızıl ordunun kudretli komutanı Troçki, Stalin’in kanlı niyetinden kurtulmak için önce İstanbul’a sonra da Meksika’ya kaçtıysa da, Stalin’in emriyle öldürülmekten kurtulamadı.
Bundan sonraki birkaç yıl içinde, 1917 İhtilâlinde Komünist Parti liderleri olan ve Lenin yönetiminde bulunan pek çok kişi, Stalin tarafından ihanetle suçlanarak idam edildi. Daha sonra temizlik harekâtının başında bulunan gizli polis lideri Yago’da da yargılandı, ihanet ettiğini itirafa zorlandı ve idam edildi.
Stalin 1935’te temizlik harekâtını Komünist Parti ve Sovyet silahlı kuvvetleri içine uzattı. 1934 Parti Kongresinde seçilen Merkez Komitesi’nin üyelerinin üçte ikisi ihanetle suçlanarak öldürüldü. Gizli polisi acımasızca kullanması, keyfi tutuklama ve idam programı, iktidarını en hafifçe eleştirenleri hapse atması veya çalışma kamplarına göndermesi, halkı boyun eğmeye zorladı. 1930’lu yılların başında Stalin’in emriyle milyonlarca köylü ya öldürüldü veya açlıktan ölmeye terk edildi. Böylece en sonunda politikası hâkim oldu. 5 mareşalden 3’ü, 16 ordu komutanlarından 14’ü, 8 amiralden 8’i, 67 kolordu komutanlarından 61’i, 133 tümen komutanlarından 130’u, 599 tugay komutanlarından 211’i, 11 harp komiseri yardımcılarından 11’i tasfiyeye uğradı, 35 bin subay kadrosundan yarısı ya idam edildi ya da hapse atıldı. Milyonlarca yorgun, bitkin ve perişan işçi ve köylüler, Stalin politikasına karşı olumsuz fikir sahibi oldukları için, kışın ortasında Sibirya’nın beyaz cehennemine ölüme gönderildiler. ”Benimle olmayan bana karşıdır” diyen Stalin, bütün Sovyet insanını karşısına almıştı.
Stalin’i okurken, Hitler’in “Holokost”una parmak ısırttıran “Holodomor”un da Stalin’e ait olduğunu öğrenmiş oldum.
“Holodomor” ya da Ukrayna Kırımı, 1932–1933 arasında, o dönem Sovyetler Birliği’nde, şimdiki Ukrayna ve Rusya’nın Kuban bölgesinde suni olarak yaratılan kıtlık sebebiyle yaklaşık olarak 8 milyon insanın öldüğü olaylara verilen addır.
Ukrayna nüfusunun dörtte birinin o dönemde hayatını kaybettiği düşünülmektedir ve şimdiki Rusya-Ukrayna anlaşmazlığının da temeli o yıllara dayanmaktadır.
Stalin’in acımasızlığı, yoluna çıkan kimseye acımamayı politik ilke edindiğinin ikinci kanıtı “Katyn Katliamı”dır. 1940 yılında Stalin’in emriyle yaklaşık 22.000 Polonyalı subay ve sivil bu katliam sırasında başlarına birer kurşun sıkılmak suretiyle infaz edilmiştir. “Katyn Ormanı Katliamı” olarak da bilinir.
2’inci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanların yenilmesi ve Sovyetler Birliği’nin Polonya’da kukla hükumet kurmasının hemen ardından Polonya halkı arasında giderek yaygınlaşan katliam dedikoduları Sovyet liderlerini rahatsız etmiş, suçu, başta Yahudiler olmak üzere yaptığı katliamlarla ün salmış olan Hitler’in, dolayısıyla Almanların üzerine yıkmışlardır. Stalin ve ondan sonra gelen Sovyet hükumetleri uzun yıllar boyunca bu katliamı reddetmeye devam etmiş, fakat 1990 yılında Sovyet lideri Mihail Gorbaçov bu katliamı kabul etmiştir.
“Stalin’in reddi” Kruşçev döneminde başladı.
Kruşçev 1958’de Komünist Partisi’nin 20’nci kongresinde Stalin’in tarihi portresini ve Stalinizmi yerden yere vurdu. Milyonlarca insanın sürgününü ve katlini açıkladı. Stalin adını taşıyan binlerce şehir, kasaba, köyün ve tesisin adını değiştirdi. Direnen sadece Stalin’in vatanı Gürcistan oldu.
Yukarıda Stalin için özellikle “Türk düşmanı” demiştik.
Ukrayna Soykırımı ve Katyn Katliamı’ndan sonra üçüncü ve bizim için asıl önemli sabıkası Kırım Tatarlarına uyguladığı sürgündür.
İkinci Dünya Savaşı’nın 1941 – 1944 yılları arasında Alman işgali altında olan Kırım’da, Kırım Tatarlarının bu zaman içerisinde Almanlar ile “iş birliği” içinde olduğu gerekçe gösterilerek 1944 yılında Sovyet hükumeti tarafından toplu sürgün kararı çıkarıldı.
Sürgün, 18 Mayıs 1944 tarihinde tüm Kırımlı yerleşim yerlerinde başladı. Eyleme 32.000’den fazla NKVD birliği katıldı. Toplamda 193.865 Kırım Tatarı sürgün edildi. 151.136 kişi Özbekistan SSC’ye, 8.597 Mari ÖSSC’ye, 4.286 Kazakistan SSC’ye, geriye kalan 29,846 kişi ise Rusya SFSC’nin çeşitli oblastlarına sürgün edildi.
Mayıstan 10 Kasım’a kadarki süreç içerisinde Özbekistan’a sürülen Kırım Tatarlarından 10.105 kişi açlıktan ölmüştür. NKVD verilere göre yaklaşık 30.000 (% 20) kişi, bir buçuk yıl içinde sürgünde öldü. Kırım Tatar aktivistlerin verilerine göre ise nüfusun yaklaşık %46’sı bu zaman içerisinde hayatını kaybetti. Sürgün boyunca toplam nüfusun yaklaşık %45’i açlık, susuzluk ve hastalık nedeniyle ölmüştür. Sovyet muhaliflerinin bilgilerine göre, pek çok Kırım Tatarı, Sovyetler GULAG sistemi tarafından yapılan büyük ölçekli projeler için işçi olarak çalıştırılmıştır
Bu konuda en önemli kaynak elbette Cengiz Dağcı’dır.
1919’da Gurzuf’ta doğdu. Çocukluğu Kızıltaş köyünde geçti. İlk ve orta öğrenimini köyünde ve Akmescitte yaptı. 1941de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düştü. Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak müttefik devletler safına sığındı.
1946 Ekiminde eşi ve kızıyla birlikte Edinburgh’a gitti.
Cengiz Dağcı, Türkiye’ye hiç gelmediği halde kitaplarını Türkiye Türkçesi ile yazmıştır. Türkiye’de yayınlanan eserleri sayesinde Türkiye’de birçok insan Kırım’ı ve Kırım Tatarları’nın yaşantılarını öğrenmiştir.
22 Eylül 2011 Perşembe günü Sauthfields’teki evinde vefat eden Dağcı’nın cenazesi Türkiye’nin girişimleri sonucu 2 Ekim 2011 Pazar günü 69 yıldır görmediği Yalta’ya bağlı Kızıltaş köyünde toprağa verilmiştir. Eserleri arasında yer alan “Korkunç Yıllar”, “Yurdunu Kaybeden Adam” ve “Onlar da İnsandı” özellikle okunmalıdır.
İşte lâfın tam burasında Galiyev’den bahsetmenin zamanı gelmiş demektir.
Mirsaid Sultangaliyev, çakma komünist ama aslen faşist Stalin’in yüzüne tutulan ayna, Stalin’in kırılma noktasıdır. Orta Asya’daki Türk halklarını birleştirerek sosyalist bir Türkistan devleti kurmak istemiş Tatar lider ve düşünce adamı. Ulusal komünizmin fikir babası ve kurucusudur.
“Ulusal komünizm” veya diğer adıyla “Galiyevizm”, 1917 Bolşevik Devrimi’nde etnik bir rol oynayan Sultan Galiyev’in ideolojisidir.
Temel felsefesi milliyetçilik, vatanseverlik, Türkçülük-Turancılık ve sosyalizmdir.
Bu iki paragrafa sığdıramadığımız özellikleri ile kendisini bambaşka konulu bir yazıya sığdırmaya çalışmamız hâtırasına büyük haksızlık olacaktır.
Üstelik Stalin konulu bir yazıya.
Buraya nereden geldik, bu kadar derdimiz varken bir de Stalin’den neden bahsettik?
Nazım’ın şiiri dolayısı ile…
Çerkez Ethem’le ilgili bir başka şiiri dolayısı ile çok kısa bir süre önce Nazım’a yine değinmiştik.
“Ateşi ve ihaneti gördük” demiştik.

“ATEŞİ VE İHANETİ GÖRDÜK”


Meğer bambaşka bir ateşe, bambaşka bir ihanete çanak tutmuşuz.
Nazım, Stalin’e bile güzelleme yazmış, farkında mısınız?
“O, insanlığın hayali” imiş…
…ve komünizm; sonsuz hayatmış, sonsuz gençlikmiş, sonsuz baharmış.
Tabii…
O, 1991 sonrasını yaşamadı ki!
Yazıya nasıl başlamıştık?
“Zor zamanlar bu zamanlar. Trump, Putin ve Kim Yong-Un arasında sıkılıp kaldığımız yetmezmiş gibi, başımıza bir de mezardan Stalin’i çıkardılar”.
Bir hafta önce Türkiye’ye gelen ve uzun uzun görüşerek Münbiç konusunda mutabık kaldığımız, masaya oturduğumuz Tillerson’u görevden aldı Trump.
İki NATO müttefikinin Suriye masası devrildi.
Nasıl zamanlarmış bu zamanlar?
Demek…
İşte öyle zamanlarmış bu zamanlar! 15 Mart 2018

<p>BİR STALİN EKSİKTİ!
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Zor zamanlar bu zamanlar.
Trump, Putin ve Kim Yong-Un arasında sıkılıp kaldığımız yetmezmiş gibi, başımıza bir de mezardan Stalin’i çıkardılar.
Stalin'in ölümünden 5 gün sonra 10 Mart 1953'te Sovyet Yazarlar Birliği'nin aylık yayın organı “Literaturnaya Gazeta”da (Edebiyat Gazetesi) yayımlanan ve Türkçe özgün metnine ulaşılamayan bir şiir ilk kez Türkçe yayımlanmış.
Dr. Mehmet Perinçek, Toplumsal Tarih dergisinin Mart sayısındaki makalesinde Nazım Hikmet'in Sovyetler Birliği'ne bir süre liderlik yapan İ. V. Stalin için yazdığı “Hatırlıyorum” şiirine yer vermiş.
Bir fikir edinmeniz için hayli uzun bu “Stalin Güzellemesi”nden bazı alıntılar yapalım mı?</p>
<p>“HATIRLIYORUM
On sekiz yaşımdayım.
Anadolu'dayım.
Anadolu savaşmakta.
Yol boyunca gidiyoruz.
Sıcak. Gölge yok.
Diyor ki yol arkadaşım
köylü Mehmed:
‘Yakında acılarımız dinecek,
Bolşevikler yardım ediyor bize,
Lenin ve Stalin.
Dökeceğiz
gavuru denize.’
Hatırlıyorum.
Moskova'dayım.
Okumaya gelmişim
üniversiteye,
onun adını taşıyan.
O gelir,
otururdu bizimle…
Getirmişti belki de postallarında
Tsaritsın çarpışmalarının tozunu.
Bu ceketti belki de üstündeki
Petrograd'ı kurtardığında.
…Aklımda
kapkara bıyıkları,
sakin, dikkatli bakışı.
Nasıl da cesur ve genç!
Öğretmenimiz,
arkadaşımız,
geliyor,
avuçlarının içinde taşıyarak
Lenin'in ellerinin sıcaklığını.
Hatırlıyorum.</p> <p>Kısa bir süre önce de
Pekin'deyken,
biz, kongre delegeleri,
gördük
onun son fotoğrafını
XIX. Kongre'nin kürsüsünde.
Duruyordu yanımda —
kolsuz Koreli bir asker,
Fransız bir dizgici
ve Hintli bir şair.
Dedim ki:
‘Babamız genç!’
‘Gördüm onu Moskova'da, — dedi Fransız, —
delikanlı gibi çıkıyordu merdivenleri!’
Ardından mahcup bir şekilde dedi ki
genç Koreli asker:
‘O,
insanlığın hayali.
Hayal dediğin
yaşlanır mı hiç?’
Hintliyse dedi ki:
‘O, komünizm gibi
ülkesinin çoktandır yol aldığı;
ve komünizm
sonsuz hayattır,
sonsuz gençliktir,
sonsuz bahardır’.”</p>
<p>Tesadüf, bir hafta içinde Stalin’le ilgili iki film izlemiştim. İlki; “Bitter Harvest–Acı Hayat.(2017)” diğeri; “Güneş Yanığı-Burnt by the Sun.(1995)”
Hele “Güneş Yanığı”, rüya gibi bir film. En İyi Yabancı Film Oscar'ı ve Cannes Büyük Jüri Ödülü'nün de sahibi...
Daha filmi yaşarken, Nazım’ın şiiri de gündeme düşünce, Stalin’le ilgili bilgilerimizi “güncellemek” farz oldu.
Stalin tam bir psikopat. Güya “komünist” ama Hitler’in Yahudilere yaptıklarını aynen kendi “halkına” yapan bir “faşist”.
Rus değil, Gürcü. Bütün milliyetlere/milletlere, özellikle Türklere düşman.
Kendinden başka hiçbir “dava arkadaşının-komünistin” sivrilmesini istemeyen, hazmedemeyen bir “diktatör”. (Bakınız; Stalingrad kahramanı General Juvkov)
Yola beraber çıktığı bütün arkadaşlarını, bir parça sivrilmeye başladıklarında “işlevsizleştirdi”.
1917 Komünist İhtilâlinde önemli bir rol oynamadıysa da yine kendine özgü kurnazlık ve hile ile 1922 yılında Komünist Partinin genel sekreteri oldu. Lenin’in ölümünden sonra “veliaht” Troçki’yi herkesi şaşırtan bir manevrayla ekarte ederek liderlik koltuğuna oturdu.
Sovyetler’in mutlak diktatörü olmak için kalburüstü bütün komünistlere karşı kanlı bir katliam başlattı. Aynı zamanda bütün işçi ve köylüleri toplu halde isyana götürebilecek kadar katı prensipler taşıyan ekonomik görüşleri uygulamaya başladı.
İleride Kruşçev bu dönemi; “İnsanlık tarihinin en barbar dönemi” olarak niteleyecekti.
Stalin muhaliflerine karşı ünlü temizlik harekâtına en büyük rakipleri olan Kirov’u öldürtmekle ve Troçki’yi de sürgüne göndermekle başlamıştı. Kızıl ordunun kudretli komutanı Troçki, Stalin’in kanlı niyetinden kurtulmak için önce İstanbul’a sonra da Meksika’ya kaçtıysa da, Stalin’in emriyle öldürülmekten kurtulamadı.
Bundan sonraki birkaç yıl içinde, 1917 İhtilâlinde Komünist Parti liderleri olan ve Lenin yönetiminde bulunan pek çok kişi, Stalin tarafından ihanetle suçlanarak idam edildi. Daha sonra temizlik harekâtının başında bulunan gizli polis lideri Yago’da da yargılandı, ihanet ettiğini itirafa zorlandı ve idam edildi.
Stalin 1935’te temizlik harekâtını Komünist Parti ve Sovyet silahlı kuvvetleri içine uzattı. 1934 Parti Kongresinde seçilen Merkez Komitesi’nin üyelerinin üçte ikisi ihanetle suçlanarak öldürüldü. Gizli polisi acımasızca kullanması, keyfi tutuklama ve idam programı, iktidarını en hafifçe eleştirenleri hapse atması veya çalışma kamplarına göndermesi, halkı boyun eğmeye zorladı. 1930’lu yılların başında Stalin’in emriyle milyonlarca köylü ya öldürüldü veya açlıktan ölmeye terk edildi. Böylece en sonunda politikası hâkim oldu. 5 mareşalden 3’ü, 16 ordu komutanlarından 14’ü, 8 amiralden 8’i, 67 kolordu komutanlarından 61’i, 133 tümen komutanlarından 130’u, 599 tugay komutanlarından 211’i, 11 harp komiseri yardımcılarından 11’i tasfiyeye uğradı, 35 bin subay kadrosundan yarısı ya idam edildi ya da hapse atıldı. Milyonlarca yorgun, bitkin ve perişan işçi ve köylüler, Stalin politikasına karşı olumsuz fikir sahibi oldukları için, kışın ortasında Sibirya’nın beyaz cehennemine ölüme gönderildiler. ”Benimle olmayan bana karşıdır” diyen Stalin, bütün Sovyet insanını karşısına almıştı.
Stalin’i okurken, Hitler’in “Holokost”una parmak ısırttıran “Holodomor”un da Stalin’e ait olduğunu öğrenmiş oldum.
“Holodomor” ya da Ukrayna Kırımı, 1932–1933 arasında, o dönem Sovyetler Birliği'nde, şimdiki Ukrayna ve Rusya'nın Kuban bölgesinde suni olarak yaratılan kıtlık sebebiyle yaklaşık olarak 8 milyon insanın öldüğü olaylara verilen addır.
Ukrayna nüfusunun dörtte birinin o dönemde hayatını kaybettiği düşünülmektedir ve şimdiki Rusya-Ukrayna anlaşmazlığının da temeli o yıllara dayanmaktadır.
Stalin’in acımasızlığı, yoluna çıkan kimseye acımamayı politik ilke edindiğinin ikinci kanıtı “Katyn Katliamı”dır. 1940 yılında Stalin'in emriyle yaklaşık 22.000 Polonyalı subay ve sivil bu katliam sırasında başlarına birer kurşun sıkılmak suretiyle infaz edilmiştir. “Katyn Ormanı Katliamı” olarak da bilinir.
2’inci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanların yenilmesi ve Sovyetler Birliği'nin Polonya'da kukla hükumet kurmasının hemen ardından Polonya halkı arasında giderek yaygınlaşan katliam dedikoduları Sovyet liderlerini rahatsız etmiş, suçu, başta Yahudiler olmak üzere yaptığı katliamlarla ün salmış olan Hitler'in, dolayısıyla Almanların üzerine yıkmışlardır. Stalin ve ondan sonra gelen Sovyet hükumetleri uzun yıllar boyunca bu katliamı reddetmeye devam etmiş, fakat 1990 yılında Sovyet lideri Mihail Gorbaçov bu katliamı kabul etmiştir.
“Stalin’in reddi” Kruşçev döneminde başladı.
Kruşçev 1958’de Komünist Partisi’nin 20’nci kongresinde Stalin’in tarihi portresini ve Stalinizmi yerden yere vurdu. Milyonlarca insanın sürgününü ve katlini açıkladı. Stalin adını taşıyan binlerce şehir, kasaba, köyün ve tesisin adını değiştirdi. Direnen sadece Stalin’in vatanı Gürcistan oldu.
Yukarıda Stalin için özellikle “Türk düşmanı” demiştik.
Ukrayna Soykırımı ve Katyn Katliamı’ndan sonra üçüncü ve bizim için asıl önemli sabıkası Kırım Tatarlarına uyguladığı sürgündür.
İkinci Dünya Savaşı'nın 1941 - 1944 yılları arasında Alman işgali altında olan Kırım'da, Kırım Tatarlarının bu zaman içerisinde Almanlar ile "iş birliği" içinde olduğu gerekçe gösterilerek 1944 yılında Sovyet hükumeti tarafından toplu sürgün kararı çıkarıldı.
Sürgün, 18 Mayıs 1944 tarihinde tüm Kırımlı yerleşim yerlerinde başladı. Eyleme 32.000'den fazla NKVD birliği katıldı. Toplamda 193.865 Kırım Tatarı sürgün edildi. 151.136 kişi Özbekistan SSC'ye, 8.597 Mari ÖSSC'ye, 4.286 Kazakistan SSC'ye, geriye kalan 29,846 kişi ise Rusya SFSC'nin çeşitli oblastlarına sürgün edildi.
Mayıstan 10 Kasım'a kadarki süreç içerisinde Özbekistan'a sürülen Kırım Tatarlarından 10.105 kişi açlıktan ölmüştür. NKVD verilere göre yaklaşık 30.000 (% 20) kişi, bir buçuk yıl içinde sürgünde öldü. Kırım Tatar aktivistlerin verilerine göre ise nüfusun yaklaşık %46'sı bu zaman içerisinde hayatını kaybetti. Sürgün boyunca toplam nüfusun yaklaşık %45'i açlık, susuzluk ve hastalık nedeniyle ölmüştür. Sovyet muhaliflerinin bilgilerine göre, pek çok Kırım Tatarı, Sovyetler GULAG sistemi tarafından yapılan büyük ölçekli projeler için işçi olarak çalıştırılmıştır
Bu konuda en önemli kaynak elbette Cengiz Dağcı’dır.
1919’da Gurzuf'ta doğdu. Çocukluğu Kızıltaş köyünde geçti. İlk ve orta öğrenimini köyünde ve Akmescitte yaptı. 1941de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düştü. Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak müttefik devletler safına sığındı.
1946 Ekiminde eşi ve kızıyla birlikte Edinburgh'a gitti.
Cengiz Dağcı, Türkiye'ye hiç gelmediği halde kitaplarını Türkiye Türkçesi ile yazmıştır. Türkiye'de yayınlanan eserleri sayesinde Türkiye'de birçok insan Kırım’ı ve Kırım Tatarları'nın yaşantılarını öğrenmiştir.
22 Eylül 2011 Perşembe günü Sauthfields'teki evinde vefat eden Dağcı’nın cenazesi Türkiye’nin girişimleri sonucu 2 Ekim 2011 Pazar günü 69 yıldır görmediği Yalta'ya bağlı Kızıltaş köyünde toprağa verilmiştir. Eserleri arasında yer alan “Korkunç Yıllar”, “Yurdunu Kaybeden Adam” ve “Onlar da İnsandı” özellikle okunmalıdır.
İşte lâfın tam burasında Galiyev’den bahsetmenin zamanı gelmiş demektir.
Mirsaid Sultangaliyev, çakma komünist ama aslen faşist Stalin’in yüzüne tutulan ayna, Stalin’in kırılma noktasıdır. Orta Asya'daki Türk halklarını birleştirerek sosyalist bir Türkistan devleti kurmak istemiş Tatar lider ve düşünce adamı. Ulusal komünizmin fikir babası ve kurucusudur.
“Ulusal komünizm” veya diğer adıyla “Galiyevizm”, 1917 Bolşevik Devrimi'nde etnik bir rol oynayan Sultan Galiyev'in ideolojisidir.
Temel felsefesi milliyetçilik, vatanseverlik, Türkçülük-Turancılık ve sosyalizmdir.
Bu iki paragrafa sığdıramadığımız özellikleri ile kendisini bambaşka konulu bir yazıya sığdırmaya çalışmamız hâtırasına büyük haksızlık olacaktır.
Üstelik Stalin konulu bir yazıya.
Buraya nereden geldik, bu kadar derdimiz varken bir de Stalin’den neden bahsettik?
Nazım’ın şiiri dolayısı ile…
Çerkez Ethem’le ilgili bir başka şiiri dolayısı ile çok kısa bir süre önce Nazım’a yine değinmiştik.
“Ateşi ve ihaneti gördük” demiştik.
https://www.turkishnews.com/tr/content/2017/11/29/atesi-ve-ihaneti-gorduk-huseyin-mumtaz/
Meğer bambaşka bir ateşe, bambaşka bir ihanete çanak tutmuşuz.
Nazım, Stalin’e bile güzelleme yazmış, farkında mısınız?
“O, insanlığın hayali” imiş…
…ve komünizm; sonsuz hayatmış, sonsuz gençlikmiş, sonsuz baharmış.
Tabii…
O, 1991 sonrasını yaşamadı ki!
Yazıya nasıl başlamıştık?
“Zor zamanlar bu zamanlar. Trump, Putin ve Kim Yong-Un arasında sıkılıp kaldığımız yetmezmiş gibi, başımıza bir de mezardan Stalin’i çıkardılar”.
Bir hafta önce Türkiye’ye gelen ve uzun uzun görüşerek Münbiç konusunda mutabık kaldığımız, masaya oturduğumuz Tillerson’u görevden aldı Trump.
İki NATO müttefikinin Suriye masası devrildi.
Nasıl zamanlarmış bu zamanlar?
Demek…
İşte öyle zamanlarmış bu zamanlar! 15 Mart 2018</p> - Mustafa Abdulcemil Kirimoglu

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir