Sayın Cumhurbaşkanı’nın, dün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca 8 Mart Kadınlar Günü vesilesiyle, Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen Dünya Kadınlar Günü Programı’nda yaptığı konuşmada, kadınlar konusunda abuk sabuk görüşler ortaya koyan ilkel din adamlarını muhatap olarak sarf etmiş olduğu “Din adamı olarak ortaya çıkıp da kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bulunup dinimizde kesinlikle yeri olmayan bazı içtihatta bulunan kişiler ortaya çıkıyor. Anlamak mümkün değil. Bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar, çok farklı bir dünyada yaşıyorlar. Çünkü İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız. Beni birçok hoca efendi tefe koyacak o ayrı mesele. Rabbim bizi tefe koymasın.”(1) şeklindeki sözlerini, büyük İslam Alimi Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün de duymasını çok isterdim. Çünkü merhuma, sağlığında yapmadıkları kötülük, atmadıkları iftira bırakmadı yandaş medya mensupları ve yalama din adamları. “Maskara” bile dediler o büyük alime. Vefatı üzerinde neredeyse bayram yapanlar bile oldu.
Onun vefatını hep büyük İmam Ebu Hanife’nin vefatına benzetirim ben. Çünkü Ebu Hanife de tıpkı Yaşar Nuri Öztürk gibi aynı zamanda bir siyasetçi idi. Emevi ve Abbasi yönetimlerinin kötü icraatlarını açıkça tenkit etmekten çekinmezdi. Aynı zamanda bir tüccar olan Ebu Hanife, zengin birisiydi, onun için de dini ve siyasi görüşlerini hiç kimseden çekinmeden ortaya koyar, savunurdu. Hatta “İstihsan” a önem verir, “Benim şimdiki görüşüm budur. Ancak değişen şartlara göre farklı görüşler ortaya koyabilirim” diyerek, Sayın Cumhurbaşkanının dünkü çıkışına uygun davranırdı. Onun için de para karşılığı teklif edilen resmi görevleri kabul etmemiş, bu yüzden de ömrü genelde mahkemelerde ve hapishanelerde geçmiştir. Dövülmeye ve aç bırakılmaya varıncaya kadar işkenceler görmüş, zaten hapishanede ölmüştür. Yaşar Hoca da benzer şartlarda ölmüştür bize göre. Belki hapishaneye atılmamıştır ama, muarızları tarafından manevi işkenceye tabi tutulmuş, adeta manevi bir hapishanede tutulmaktan duyduğu üzüntü ile kansere yakalanarak vefat etmiştir.
Öte yandan zaman zaman siyasetin dine karışmasına ve politikacıların din adamlarına baskı ve telkinde bulunmalarına kızarız ama bugünkü (09.03.2018) cuma hutbesini dinledikten sonra şu kanaate vardım ki; siyasi otorite emir vermedikçe veya yeşil ışık yakmadıkça bu ülkenin uleması, ilim ve bilim adına yeni hiçbir şey söyleyemezler. Zira şimdiye kadar Diyanet mensuplarının kaleme alıp irat ettikleri en güzel hutbeyi dinledim bugün.(2) Kadın haklarını ve kadın erkek eşitliğini savunan hutbenin, Cumhurbaşkanı’nın “İslam güncellenmeli” çıkışından sonra hazırlanmış olması, özellikle kayda değerdir. Unutmayalım ki; bu ülkede gerek Türkçe Kur’an Tefsiri, gerek hadis telif ve tercümesi ve gerekse de Türk Tarihi, Türk Dili ve Türk Kültürü üzerine yapılan çalışmalar da o günün siyasi otoritesi olan Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla ve onun kurduğu milli kurumlar eliyle yapılmıştır.
Dolayısıyla; siyasi otoriteden bağımsız olarak farklı görüş ortaya koyamayan ve eskileri tekrar etmekle yetinen ulemayı şiddetle kınıyorum. Zira kadınlar hakkında abuk sabuk, ipe sapa gelmez görüşler açıklayan ve bu görüşlerine dinden referans gösterenler yeni türemedi bu ülkede. Hep var olageldiler. Ne zaman ki MHP lideri Devlet Bahçeli “Bu kadar sapık ne ara türedi” dedi, Bahçeli’nin çıkışından etkilenen müttefiki Cumhurbaşkanı da “Din adamı olarak ortaya çıkıp da kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bulunup dinimizde kesinlikle yeri olmayan bazı içtihatta bulunan kişiler ortaya çıkıyor. Anlamak mümkün değil…” şeklinde laflar etti, bunlardan cesaret alan yazılı ve görsel medya ayağa kalktı, Diyanet de hemen şalap yap duruma uygun bir hutbe ile çıktı cemaatin karşısına. Peki şimdiye kadar nerelerdeydiniz efendiler. 90 bin camiyi, 150 bin din görevlisini siyasetin emrine girerek boş nutuklar atın diye mi verdi bu millet size; yoksa gerçek İslam’ı bu topluma anlatın diye mi verdi? Yazıklar olsun gerçek İslam’ı ve İslam’ın aydınlık yüzünü bu millete anlatmaktan imtina edenlere.
Yandaşlar Telaşta!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, dün yapmış olduğu “İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız.” şeklindeki çıkış, Cumhurbaşkanlığı sözcü ve danışmanlarından tutun da, bazı yandaş gazetecilerde ve bir kısım ilahiyatçılarda gözle görülür bir rahatsızlık yaratmışa benziyor. Konunun uzmanı olsun veya olmasın herkes, telaş içinde; Cumhurbaşkanının sözlerini tashih etmeye, düzeltmeye, tevile ve Cumhurbaşkanının niyetini ve maksadını okumaya çalışıyor. Anlaşılan bu zevatın en azından bir kısmı “Bu çıkış Ak Partiye oy kaybettirir de iktidardan düşerse, ikbal kapılarımız kapanır” telaşına kaptırmışlar kendilerini.
Cumhurbaşkanı’nın özellikle “Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız.” cümlesini, MECELLE’den hareketle açıklamaya çalışanlar bile var. Bu isimlerden birisi Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dır. İbrahim Kalın atmış olduğu “Ezmanın tegayyuru ile ahkamın tegayyuru inkar olunamaz” başlıklı twitinde diyor ki: “Bu Mecelle kuralına göre; zamanın değişmesiyle ictihadi hükümler ve yorumlar değişir ve yenilenmeye ihtiyaç duyar. Kur’an ve Sünnet’in koyduğu hükümler ise sabittir. Kastedilen budur”
Kutluyoruz İbrahim Bey’i. Doğrusu ya biz de bu şekilde anladık Cumhurbaşkanının sözlerini. Demek ki; İbrahim Kalın boşuna Cumhurbaşkanlığı sözcüsü ve büyükelçi yapılmamış. Zaten bağlama eşliğinde türkü söylerken de oldukça sempatik gelmişti bize. Demek oluyor ki; boş adam değil İbrahim Bey, çok yönlü bir kişi.
Bize göre de Mecelle’de bulunan “Ezmanın tegayyuru ile ahkamın tegayyuru inkar olunamaz” cümlesi, “Hükümler zaman ve şartlara göre değişebilir” anlamına gelmekte olup, ayetlerin ve kendilerinden hüküm çıkarılan sahih hadislerin, ehil insanlar tarafından günün şartlarına, zamanın ruhuna ve bilimsel gelişmelerin ulaştığı noktalara uygun olarak yeniden yorumlanmak suretiyle daha önce ihdas edilen hükümlerin değişebileceğini havidir. Esasen Kur’an-ı Kerim’de akletmeyi ve düşünmeyi emreden yüzlerce ayet de bize bunu anlatmaktadır. Merhum Mehmet Akif bu Mecelle hükmünü ve Kur’an’ın düşünme ve aklı kullanma konusundaki ayetlerini “Doğrudan doğruya Kur’andan alıp ilhamı/Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” şeklinde vecizeleştirmiş bulunmaktadır.
Sosyal medyaya bakıyorum; “Ezmanın tegayyuru ile ahkamın tegayyuru inkar olunamaz” şeklindeki Mecelle hükmüne, “Zamanın değişmesi ile şartların değişmesi yadsınamaz” şeklinde yanlış ve yanlı anlam veren ilahiyatçılar da. Hem de profesör seviyesinde. Oysa cümlede geçen Arapça “Ahkam” kelimesi, “Şartlar” değil, “Hükümler” veya “Yasal düzenlemeler”, “Yaptırımlar”, “Müeyyideler” anlamına gelmektedir. Bu ilahiyatçılara bakınca İbrahim Kalın’ı bir kez daha kutlamak geçiyor içimden. Çünkü en doğru anlamı o vermiş bize göre.
Öte yandan Mecelle bir Fıkıh Kitabı değildir ki; Cumhurbaşkanı’nın “Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız.” cümlesi, söz konusu Mecelle hükmü çerçevesinde tevil ve tashih edilsin. Çünkü Mecelle, bur hukuk metnidir.
Dokuz Eylül Ü. Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Yusuf Karakoç’a göre; “Mecelle’de Medenî Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında yer alan birçok konu ve kurum düzenlenmiştir. Bu anlamda Mecelle, Özel Hukuk Kanunu niteliği taşımaktadır. Mecelle’nin Genel İlkeleri’ni oluşturan ilk yüz maddesinde yer alan hükümlerin çoğunu, Hukukun Genel Prensiplerini ifade etmekte kullanılan hukuk vecizeleri olarak nitelendirmek mümkündür.”(3)
İhsan Şenocak isimli ilahiyatçı ise konuya ilişkin olarak atmış olduğu twitte söyle demiş: “Problem İslam’da olmadığına, bilakis İslam’ın yaşanmamasından kaynaklandığına göre çare İslam’ın değil, İslam’a muhatap zihinlerin yenilenmesidir. Mevzuyu şu ifadelerle klişelendiren Üstad Necip Fazıl’a selam olsun; İslam bir güneştir. Güneş yenilenmez. Güneşe bakan gözler yenilenir.”(4)
Şenocak’ın twitinde geçen söz eğer gerçekten Necip Fazıl’a aitse, bakın o da doğru bir sözdür. Herkes baktığını gördüğü kadarıyla yorumlar veya tarif eder. Bugünün ulemasının, 1400 sene öncesinin ulemasından çok daha bilgili ve geniş ufuklu olduğunu kabul etmek zorundayız. Çünkü hem insanlığın bilgi birikimi düne göre bugün çok daha fazla, hem de bilgiye erişim düne kıyasla bugün daha kolay ve ucuzdur. Bu sebeple bile İslam’ın güncellenmesi kaçınılmazdır.
Cumhurbaşkanının sözlerini ve maksadını açıklamak için olmadık şeyler söyleyenlere ve söyleyecek olanlara hatırlatalım ki; boşuna çaba harcamayın lütfen; Cumhurbaşkanı bal gibi de Kur’an ayetleri ve hadis metinleri zamanın ruhuna uygun olarak yeniden anlamlandırılmalı ve geçmişte onlardan hareketle oluşturulan dini hükümler yeniden sorgulanıp süzgeçten geçirilmeli demek istedi. Çünkü Cumhurbaşkanı şu anda bu ülkenin en iyi hatibi durumundadır ve ne dediği gayet iyi anlaşılmaktadır insanlar tarafından. Tam 16 yıldır konuşarak ve üstelik de ikna ederek ülkeyi yönetmekte olduğu ortada iken sizin izahatlarınıza da hiç ihtiyacı yoktur. Toplum onun sözlerinden anlayacağını anladı zaten. Siz kendi işinize bakın lütfen.
Bizim yıllardır durduğumuz noktaya geldiği için kendisine içtenlikle teşekkür ediyor ve bu konudaki desteğimizin tam olduğunu bildirmek istiyoruz. Ancak sözün burasında Sayın Cumhurbaşkanına bir tavsiyemiz olacak; eğer dünkü sözlerinde samimi ise yukarıda kapak resmi bulunan kitabımızın bütün okullarda ders kitabı olarak okutulması talimatını versin. Hatta anlı şanlı ilahiyat profesörlerinin görevli olduğu ilahiyat fakültelerinde bile.
09.03.2018/Ömer Sağlam
_______________
1- ,
2- ,
3- Prof. Dr. Yusuf Karakoç “Mecelle (Mecelle-i Ahkâm Adliyye)”
4-