TÜRKİYE’YE BAKIŞ (1)
Türkiye’de yaşayan halk arasında siyasi liderlik ve Türkiye’nin geleceği yönünde endişeler her geçen gün artmaktadır. Bu olumsuzluklara rağmen halkın ulusal algılamaları ve ülkesine bağlılığı hiçbir şekilde zarar görmemektedir. İster taraf olsun, ister öteki; ülkenin birliği konusunda tek vücut olarak sağlam duruş sergilenmektedir , siyasilerde bunu ellerinden geldiğince kötü amaçlı olarak kullanmaktadır. İşin özü ‘’Vatan millet Sakarya’’ gibi kokuşmuş söylemlerle seçimlerde kendilerine pay çıkarmaya çalışmaktalar. Ne vatanı? Ne milleti? Geçin bunları. Tek hedef mezarda dahi iktidar ve lider olmak, tabii zebaniler izin verirse.
Türkiye’de toplum siyasi görüş olarak karpuz gibi tam ortadan ayrılmış durumda. Karşıtlar ülkenin kendi geleceklerinin ve çocuklarının geleceğinden fazlasıyla endişeliler. Aynı duyguyu yandaşlarda yaşıyor. Nitekim bu iktidar sayesinde fazlaca palazlanan şirketlerden biri Türkiye’de ki varlığını satarak, yurt dışı merkezli işlere el atıyor. Aynı şekilde sermayesi olan her iki taraf görüşlü zengin ve iş adamları yurt dışına paralarını transfer ettiler, mal mülk aldılar. Özetle ülkeden beyin göçü yanında üst gelir seviyeside göç etmiş durumda. İktidar mensupları bile yurt dışında Man adasında, İtalya’da şirketler kurdular. Türkiye en büyük prestij kaybına ayakkabı kutularında saklanan dövizler, Zarrab davası gibi nedenlerden uğradı. Ayrıca çok uzun süre İşid terör örgütüne yardım etmekle suçlandı.?. Bakara makara diyenleri, Zarrab ve avenelerini hiç konu etmeyelim ama bilelim ve unutmayalım.
Hal böyle iken Ortadoğu’da ki gerginlik ve savaş halkın milliyetçilik duygularını yükseltmiştir. Siyasi iktidarda bundan azami ölçüde istifade yoluna giderek geçmişteki yolsuzlukları, OHAL mağduriyetlerini, felç olan ekonomiyi, sosyal barışı, eğitimi, özgürlükleri halka unutturmaya çalışmaktadır. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurumları kapatılmış, işlevsiz hale getirilmiş bunun yerini milli özvarlığını yitirmiş, her gün dar boğaza giden bir yönetim sistemi almıştır. Geriye kalan şeker fabrikaları gibi üç beş kuruluşta özelleştirme bataklığına sürüklenmektedir. Dincilik, gericilik almış başını gitmektedir. Çağdaş yaşama karşı olan ve ölülere dahi küfür eden yobazlara işlem yapılmayarak, onların cesaretlenmeleri daha da azmalarının yolu açılmıştır. Bu tablo karşısında yabancıların Türkiye’ye olan güvenleri kalmadığı gibi, küresel seçkinler Türkiye’ye umutsuz bakmaya başlamıştır. Ulusal kimliğin dine dayandırılması ise demokratik batı ülkelerinin Türkiye’yi dışlamalarına ve gizli ambargo uygulamasına da neden oldu. Türkiye demokrasisi ütopik teoriden öteye geçemiyor. Ülkenin düşünürleri, yazarları suskun beyinleri kelepçeli, kalemleri kırıktır.
Algı yanılması ve (Y) medyasının ezici desteği ile parti üyesi tabanında, siyasi iktidarın rotası kabul görmektedir.’’ Öl de ölelim, vur de vuralım’’ söylemleri ile ne kadar çağ dışına itildiklerini, koşullandırıldıklarını göstermektedir. Kimi öldürüyorsun, kime vuruyorsun. Bu kadar meraklı isen Suriye ne güne duruyor? Türkiye’nin ve kendi geleceklerini tek adama bağlamanın sözde mutluluğunu yaşamaktalar ? Türkiye dışta tecrit edilmiş durumdadır. En basit örneği İslami birliğin liderliğine soyunan ülkeye, Suriye müdahalesinde hiçbir Müslüman ülke destek vermiyor. Batı ise ilişkiyi silah satışı ve ekonomik nedenlere indirgemiş durumda. Dini kimliğin güçlendirilmesi yanında , milli kimliğe vurgu yapılmakta, ‘’milliyetçiliği ayaklar altına aldık’’ diyen görüş, dini kimlikle bu işin yürüyemeyeceğini anlamış, milli kimliği gelecek stratejisine dahil etmiş, seçim sistemi ile milliyetçi dindar ve milliyetçi siyasi kuruluşları kerhen çatısı altında toplamak zorunda kalmıştır. (Devam edecek)
TİMURLENK VE SOYTARILARI
Biliyorsunuz Timurlenk ayağından özürlü idi ve o nedenle de Aksak Timur olarak da bilinir. Bir gün aynanın karşısına geçer ve başlar ağlamaya. Durdurabilene aşkolsun. Dalkavukları fırsatı ganimet bilerek Timur’dan daha fazla ağlamaya başlarlar. Aradan biraz zaman geçer ve Timurlenk kendine gelir. Salya sümük birbirine karışmış vaziyettedir. Susar.
Dalkavuklardan birisi hariç diğer Dalkavuklarda ağlamayı keser. Ağlamaya devam eden dalkavuk Timur’un dikkatini çeker ve Timur sorar. Neden hala ağlıyorsun? der. Dalkavuk Timurlenk ‘ in dikkatini çektiği için mutludur. ‘’Ey Ulu Hünkar, kendinizi aynada bir sefer gördünüz ve uzun süre ağladınız. Ya biz kullarınız ne yapsın sizi her gün görüyoruz’’. Bunu söyleyen dalkavuğun kellesinin yerinde durup durmadığını bilen yok. Belki de mert dalkavuk olmanın bedelini makam sahibi olarak almıştır. Neden olmasın? Her dönemde geçerli meslek bu dalkavukluk, hele bir de danışman olmuşsan deme gitsin.
Her dönemin kendine özgü koşulları vardır. Televizyon yokken radyo dinlenirdi. 1960 lı yıllarda radyo siyasi iktidarın borazanlığı görevini yapıyordu. Tek taraflı haber bültenini takiben Vatan Cephesine katılanlar listesi okunurdu. Bu listede meftaların bile isimlerinin okunduğu varittir.
Siyasi iktidarların alışkanlıkları ve huyları hemen hemen hiç değişmedi. O günlerde radyo vardı, günümüzde de (Y) medyası adı verilen medya var. Günümüz medyası ise çok şanslı ‘’ne kadar para o kadar köfte’’ örneğinde olduğu gibi. Timurlenk’i her gün görmekten bıkan dalkavuk gibi, bugünde görsel şov yapanlardan, seyredenler bıkmamış mıdır dersiniz.?
Bahattin Ayhan
8.03.2018