Dünyada kapitalizm çöküyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel “Kimse Dünya’ya yarım yüzyıl daha barışın hakim olacağına inanmamalı” dedi. Bir senaryoya göre mali krizler nedeniyle Dünya ülkeleri yedi yıl içinde birbirleri ile savaşmaya başlayacak.
Bir diğer senaryo da Orta doğu için konuşuluyor. Hatta kimilerine göre İsrail-İran savaşı başlamış ve kıyametin fitili çoktan ateşlenmiş durumda. Birçok Bilim insanına göre ise dünya gezegeninin varlığı ancak, 3. Dünya savaşının başlaması ve en az 1 Milyar insan popülasyonunun yok olmasıyla mümkün. Peki bu öngörüler ne kadar doğru?
Çok samimi ve çok net bir şekilde iddia ediyorum. Dünyayı ne ABD nede Rusya yönetiyor. Dünyayı yöneten güç İlaç firmalarıdır. Bu küresel terör çetesi, dolar basar, dünya ekonomisini, borsaları denetler, çok uluslu şirketleri bünyesinde taşır ve dünyada ki bütün genetiği değiştirilmiş tohum fabrikalarını elinde bulundurur. Emirlerinde çalışan kişiler ise devletleri yöneten insanlardır.
Türkiye Cumhuriyetinde ki şeker fabrikalarını özelleştirme kararı ekonomik bir zorunluluk veya hatalı olarak verilmiş siyasi bir karar değildir. İlaç firmaları tarafından verilmiş bir emirdir. Nişasta Bazlı Şeker diyabetin en büyük sebebidir. Dünyada 2015 yılında 415 milyon yetişkin diyabetli sayısının 2040 yılında 642 milyona çıkacağı tahmin edilmektedir. Buna göre 2040 yılında her 10 yetişkinden birinin diyabetli olacağı tahmin edilmektedir.
SON 50 YILDAKİ TUHAF GELİŞMELER. HASTALIKLAR
√ AIDS yada HIV ilk kez 1981 yılında keşfedildi ve o zamandan beri tüm dünyada yaklaşık 25-30 milyon kişiyi etkisine aldı. HIV virüsünün nerede başladığı hala belirsiz, ancak milyonlarca insan her yıl özellikle cinsel yolla bulaşan hastalık yüzünden ölüyor. Dünya çapında bütün sağlık kuruluşları hastalığa çözüm yolları ararken, HIV’e yakalanan insan sayısı da gün geçtikçe artmaya devam ediyor.
√ Dünya sağlık kuruluşlarını en çok korkutan salgınlardan bir de tüberküloz. Her yıl milyonlarca insanın bu hastalığa yakalandığı iddia ediliyor. Salgın çok ilginç bir şekilde nüfusu hızla artan ülkelerde ortaya çıkmaktadır. Son 60 yılda 70 milyon kişi bu hastalığa yakalanarak öldü.
√ Tifüs salgını, 2’inci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıktı. Sonraki 10 yıl içinde 13 milyon kişinin canını aldı. Salgının üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen bugün hala Afrika ve Asya’nın dağlık bölgelerinde tifüs hastalığı görülmektedir. Özellikle aşırı nüfusa sahip ülkelerde ve mülteci kampları gibi yerlerde aniden salgın olarak birden bire karşımıza çıkmaktadır.
√ İspanyol gribi ya da İspanyol nezlesi olarak tanınan salgın, ilk kez 1918-1920 yılları arasında ABD’nin New Mexico eyaletinde tespit edildi. Hastalık, 18 ay içinde 50 ile 100 milyon arası insanın (o dönemde yaşayan nüfusunun %5’i) ölümüne sebep olarak insanlık tarihinin bilinen en büyük salgını oldu. Amerika’nın yerli halkı (Kızılderililer) bu salgında neredeyse yok olma riski ile karşı karşıya kaldı. Diğer devletlerin salgından bahsetmesi yasaklanarak sansürlendi. Grip virüsünün İspanyol adını alması ise haberi yapan ilk ülkenin İspanyol basını olmasından kaynaklanmaktadır.
√ SARS alarmı, 2000’lerde hayatımıza girdi. Hong Kong’da başlayan salgın bir kaç hafta içinde 37 ülkeye yayıldı. SARS son zamanların en korkutucu salgınları arasında
yerini aldı. Öyle ki SARS şimdiye kadar en hızlı yayılan hastalıklardan biri olarak rekor kitaplarına girebilecek durumda. Ancak Dünya Sağlık Örgütü’nün hava alanlarına kurduğu güvenlik önlemleriyle salgının önüne geçilebildi. Hastalığın tekrar ortaya çıkma riski çok yüksektir. Virüsün kaynağı bilinmemekte ve tedavisi bulunmamaktadır.
√ Kuş gribi Uzakdoğu Asya’da kuşlar ve kümes hayvanları arasında başlayıp insanlara geçen ve kitlesel ölümlere neden olan(H5N1)virüsünün neden olduğu hastalıktır. Tüm bilimsel gerçekleri alt üst ederek, mucizevi bir şekilde Mutasyon geçirmiş bir tür grip virüsüdür. Evrimin temel kuralına aykırıdır. Bu yüzden SARS gibi laboratuvar ortamında yaratıldığı kesindir. Tedavisi yoktur. Kontrol altına alınması kanatlıların itlaf edilmesiyle mümkündür. Bu durumda ekolojik dengenin bozulması kaçınılmazdır.
√ Deli dana, kırım Kongo virüsü taşıyan kene vakaları ülkemiz başta olmak üzere Asya kıtasında birden bire ortaya çıkarak paniğe ve çok ciddi ekonomik kayıplara sebebiyet vermişti. Bu anlattıklarımız son 50 yılda dünyada görülen ve yüz milyonlarca hayata son veren virüslerin neden olduğu hastalıklardır. Her bir hastalığın bilimsel olarak açıklanamayan sırları bulunmaktadır. Özellikleri farklıdır. Ama tüm bu hastalıkların herkesten gizlenen ve hepsinde var olan birde ortak özelliği bulunmaktadır. Tüm bu virüslerin neden olduğu ölümlerde yaşlıların 1. Sırada olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Virüsler hedef olarak inanılmaz bir şekilde çocukları ve gençleri seçmiş. Bir popülasyonu yok etmenin en etkili yolu başka ne olabilir ki?
SAVAŞLAR
Şimdi 20 yüzyılda insan eliyle işlenen cinayetlerin, katliamların, ölümlerin kronolojisine bir bakalım. İç savaşlarda, sivil savaşlarda ve devletlerarası savaşlarda ölen kişilerin istatistikleri şu şekilde;
√ Birinci Dünya Savaşında yaklaşık 13 ile 15 milyon,
√ 1918-1922 yılları arasındaki Rus iç savaşında 12,5 milyon,
√ 1909-1916 yılları arasında Meksika iç savaşında 1 milyon,
√ 1936-1939 yılları arasındaki İspanya iç savaşında 600 bin,
√ 1914 öncesi çeşitli sömürge müdahalelerinde yaklaşık 1,5 milyon,
√ İkinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık 65-75 milyon,
√ 1945’ten 2015 yılına kadar olan çatışma ve savaşlarda yaklaşık 60 milyon, insan öldü.
Bütün sonuçlar toplandığında 20 yüzyıldaki savaş ve çatışmalarda yaklaşık 152 milyon ila 165 milyon arasında insanın ölmüş olduğunu görüyoruz. İkinci Dünya savasından sonra; İran-Irak, Sudan-Darfur, Arap-İsrail, Afganistan- Sovyetler, Tibet-Çin, Çeçenistan-Rusya savaşları ile Sudan, Kolombiya, Ruanda, Kongo, Cezayir, Vietnam, Keşmir, Kamboçya, Suriye, Irak, Libya, Afganistan, Nikaragua, Lübnan, Doğu Türkistan, Bosna-Hersek ve Kosova iç çatışmalarında ölen insan sayısı 95 milyonun üzerindedir. Bu katliamların başlamasındaki en büyük etken, bu ülkeleri yöneten liderlerin hastalıklı bir psikolojiye sahip olmalarından kaynaklanmaktadır.
Daha da ilginç olan bir detay ise; Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya bir şekilde bu savaşlarda karşıt taraflarda yer almalarına rağmen bu iki Süper güç hiçbir şekilde birbirleriyle savaşmamışlar veya ciddi bir şekilde savaşın eşiğine dahi gelmemişlerdir. 1962 yılındaki Küba krizinden 30 yıl sonra dönemin Birleşik Devletler savunma bakanı olan Robert Mc Namara nın anılarında “Dünyanın adrenalini artırarak güzel bir aktivite gerçekleştirdik” diye yazması Küba krizinin de senaryodan ibaret olduğunun açık ve net itirafı gibidir.
ASYA NÜKLEER SİLAH DEPOSU
Temmuz 1968 : Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması(NPT)Amerika ve Rusya’nın öncülüğünde Büyük Britanya da dahil olmak üzere hazırlandı. Antlaşma Nükleer Silahların Yayılmasını önlemeye yönelikti. Antlaşmada nükleer silahlara sahip ülkeler bulundurdukları nükleer güçleri başka devletlere nakletmeme ve başka devletlere nükleer program gelişiminde yardım sağlamama, engelleme gerekirse müdahalede bulunma şartını getirdiler. Antlaşma 1970 yılında yürürlüğe girdi ve 1986 yılında ise 186 ülkeden fazla ülkenin imzası ile kabul edildi. Ama ne gariptir ki bu antlaşmadan sonra Dünya nüfusunun 3/2 ni üzerinde barındıran Asya kıtası adeta bir nükleer silah deposuna çevrildi. Hindistan, Kuzey Kore, Pakistan, Çin, İran ve İsrail bir şekilde bu silahlara sahip oldular. Antlaşmanın mimarı olan devletler karşı çıkmadılar. Engellemeye yönelik hiçbir yaptırımda bulunmadılar.
AMERİKA RUSYA VE İNGİLTERE NE İSTİYOR?
Ölmemizi….
Evet. Bu devletler ölmemizi istiyorlar. Tüm bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu gerçek şu şekilde; “200 yıldan kısa bir sürede nüfusu 1,5 milyardan 6,5 milyara yükselen bir gezegende yaşıyoruz. Bundan yaklaşık 40 yıl sonra dünya üzerinde 9 milyar kişi olacağız. Gelecekte yaşayacağımız tek sıkıntının petrolle ilgili olmayacağını artık fark etmemiz gerekiyor. Tüm kaynaklar konusunda sıkıntı çekeceğimiz ve bu kaynaklar için birbirimizi öldüreceğimiz günler çok yakındır.
Gezegenimiz yok olmaktadır. Bu trajik durumun insan ırkının sonunu getirmesi kaçınılmazdır” Virüsler ve savaşlar nedeniyle sağlanan insan kayıpları gezegenimizin felaket sürecini yavaşlattı. Ama kesin bir çözüm sağlamadı. Dünya gezegeninin varlığını sürdürebilmesi için minimum 1 Milyar insanın ölmesi gerekmektedir. Bu insanlığa ekstradan 300 yıl kazandıracaktır. Asya kıtasının Dünya nüfus artışındaki payı ℅ 80 dir. Daha basit bir anlatımla hakim güçlere göre bu kıta sorunların kaynağıdır. Bugün itibarıyla tüm şartlar oluşturulmuş psikolojik sorunları hastalık düzeyinde olan kişiler hedef ülkelerin liderleri olarak göreve getirilmişlerdir.
NE OLACAK?
Plan kusursuz bir şekilde uygulanıyor. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti mevcut yönetimle bu olası savaşın ve sonucunda ki katliamın dışında kalamayacaktır. Hatta Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un gibi tetiğe basan ülkelerden biri olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Realite budur. Türkiye Cumhuriyetinin bu plandan uzak tutulması mevcut iktidarın akli melekesi, düşünme yetisi ve kriz yönetimi becerisi ile asla ve asla mümkün değildir.
Saygılarımla
Bir yanıt yazın