Bundan tam 161 yıl önce, 1857’de Amerika’da, toplu halde, emekçi kadın katliamı yaşandı. Bir tekstil fabrikasında, 40 bin dokuma işçisi, daha iyi yaşantı ve çalışma koşulları istemi ile greve gitmişti.
Polis, grevi engellemek için işçilere saldırdı. Fabrikayı kuşattı. İşçilerin kaçış yollarına barikatlar kurdu. Bu kıyamet ortamında bir de fabrikada yangın çıkınca, büyük bir çoğunluğunu kadınların oluşturduğu 129 işçi, engelleri aşamayarak can verdi.
Daha sonra 8 Mart, onların anısına, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kabul edildi.
Kadına baskı ve şiddet tüm dünyada ve özellikle ülkemizde hâlâ devam ediyor.
Yurdumuzda, AKP’nin iktidara geçmesinden bu yana, kadınların horlanması, aşağılanması ve sömürülmesi kat kat arttı…
Sevgili Muazzez İlmiye Çığ’ın deyişi ile o, “Çoğalmayı sağlayan kuluçka makinesi, aklı ve becerileri yok sayılan bir cinsel meta olarak yaşamını sürdürüyor…”
Kadın, toplumsal yaşamda ikinci plana atıldı, tutsak alındı… Ona evinde oturup, “kocasına hizmet etme” görevi verildi. Çünkü din tüccarına göre siyaset ve çalışma, erkek işiydi.
İşte bu nedenle her aileden 3 çocuk istendi. Kürtaj yasası bu nedenle acil olarak çıkarıldı. Zamanın Başbakanı, bir çırpıda deyiverdi:
“Kürtaj ve sezaryen cinayettir. Her kürtaj bir Uludere’dir…”
Arkasından da zamanın Sağlık Bakanı sesini yükseltti:
“Tecavüze uğrayan annenin çocuğuna devlet bakar…”
Kadının tecavüze uğramasını önlemek bakanın aklına gelmiyor da, tecavüze uğrayan kadının çocuğuna bakmak geliyor önce… Kadın onların nazarında kullanılıp atılan bir mal çünkü… Kadın, bedenine de ruhuna da sahip olunan bir köle.
Kadına yönelik şiddet AKP döneminde en yüksek düzeyine çıktı.
Kadın günah keçisi oldu… Gelen vuruyor, giden vuruyor şimdi…
Namus gerekçesiyle cinayet işleyen kocalar, kardeşler, amcalar, babalar devlet tarafından hoşgörü ile karşılanıyor.
Öz kardeşine tecavüz eden imamları bile gördük…
Yaşını başını almış 33 sapığın bacak kadar kıza saldırısında bile “tecavüze uğrayan küçük kızın, karşı tarafı tahrik ettiği, istekli davrandığı” gerekçesi ile suçlular serbest bırakılmıştı…
Günümüzde artık, pantolon giymek, internette söyleşmek, arkadaşlık, telefon konuşmaları, eşinden boşanma isteği, cinayet sebebi olmaya başladı. Bu gibi olaylarda yargı, katil lehine hafifletici nedenler bulup, ceza indirimine gidiyor.
Kadına yönelik şiddet olaylarındaki artış şu günlerde, yüzde 10’larla değil, yüzde 100’lerle değil, yüzde binlerle ifade ediliyor…
Kadın – erkek eşitliği sıralamasında ülkemiz bugün, 132 ülke arasında 127. sırada; yani 5 basamak daha aşağı inse en sondan birinci olacak…
Ama bu dönem kapanıyor… Kâbus sona eriyor… Bu dönem bitiyor… Bitecek… Bitmek zorunda…
Çünkü mücadelenin en ön saflarında kadınlar var artık…
Gezi Parkının, Gezi Direnişinin simgesi oldu onlar. AKP iktidarının temellerini sarstılar…
Polisin gazlı saldırısına uğrayan kırmızılı kadınlar, kumlu, topraklı TOMA suyuna karşı dimdik durarak, göğsünü siper eden siyahlı kadınlar, palalı sapıkların saldırısına direnen, yerlerde sürüklenen, saçından tutulup çekilen, garajlarda acımasızca dövülen kadınlar…
HES’lere, dere, ırmak, orman yağmasına karşı koyan, “Anadolu’yu vermeyeceğiz ”diye haykıran Pervin Analar, Artvin’de direnen Şadiye Dönmezler, Müyesser Şeyhoğlular…
Gece yarılarına dek haksızlıkları, hukuksuzlukları, zamları tencere – tava çalarak protesto eden kadınlar…
BİZİM KADINLARIMIZ… ANAMIZ, AVRADIMIZ, YÂRİMİZ…
Direniş çadırlarında, Silivri önlerinde, mahkeme kapılarında nöbet tutan; gaza, copa, TOMA’ya karşı direnen, ellerindeki ay-yıldızlı bayraklarla bayraklaşan, dillerde türkü olan kadınlar…
Bizim kadınlarımız…
Korkusuz. Mert. Cesur…
Onlar güçlüdür, inançlıdırlar… Çünkü onların yüreğinde analık duygusu ile vatan sevgisi birleşmiş, bütünleşmiştir…
Ormanını, suyunu, denizini, güneşini, börtüsünü – böceğini, kurdunu – kuşunu korumaya kucaklarındaki bebeleri ile gelen kadınlarımız…
Ellerine kelepçeler de takılsa, yerlerde de sürüklenseler başları yine dimdiktir onların…
“Kadın kadındır, erkek erkektir. Bunların eşit olması mümkün müdür?” diyen imamlar! Saltanatınız, sultanlığınız yine kadınlar eliyle sonlanacaktır…
Çünkü onlar, kadın haklarının yanında, insan hakları için de toplumların en önünde mücadele vermektedirler.
Ve Türkiye’de devrimi de kadınlar yapacaktır… Çünkü mücadelenin en ön saflarında yine onlar varDIR…
Bir yanıt yazın