Yunanistan iki büyük zorlukla karşı karşıya olduğu iddiasındadır.
Türkiye’nin öngörülemezliği ve istikrarsızlaşması : Ülke ekonomisinin 21.yüzyılın hızlı değişimi ve gelişimine uyarlanması.
*
Doğu Akdeniz’de enerji projeleri, ekonomik ve siyasi bağları güçlendirme ve güvenlik endişelerini hafifletme potansiyeline sahiptir.
Hem Türkiye ve Yunanistan hem de Avrupa Birliği aynı enerji zorluklarının bir çoğunu paylaşıyor.
Yerel fosil yakıt kaynaklarından yoksundurlar, dolayısıyla enerji ihtiyaçlarının önemli bölümü ithalata bağımlıdır.
Halbuki ortak menfaatlere sahip olunsa Yunanistan ve Türkiye ile birlikte Kıbrıs, İsrail, Mısır ve Avrupa Birliği’ne bir çok fayda sağlanacaktır.
*
Ne ki, bölgede karasuları ve kıta sahanlığı ile ilgili devam eden anlaşmazlıklar bulunuyor.
Mevcut çatışmaları çözmek için karşılıklı çıkarlar konusunda ortak bir zemine acilen ihtiyaç duyuluyor.
Uygun bir çözüm olmadan, tartışmalı bölgelerdeki gaz arama çalışmaları sadece başka sorunlara neden olacaktır.
Çünkü her taraf kendi eylemleri için kendi gerekçelerine sahip bulunuyor…
*
İşte, Güney Kıbrıs’ın tek taraflı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge’de (MEB) doğalgaz ve petrol sondajı yapan İtalyan ENİ şirketini savaş gemilerini göndererek engelleyen Türkiye’nin karşısına,
Bu kez Doğu Akdeniz’deki büyük gaz bulgularıyla cesaretlenen, yıllardır süren ekonomik krizden çıkmaya çalıştığı için enerji sektörüne yatırım yapmaya hevesli Yunanistan çıkıyor.
*
Yunanistan’ın Hidrokarbon Kaynakları Yönetim Şirketi ( Hellenic Hydrocarbons Resources Managemet SA), her biri yüzde 40 hisseye sahip olan ABD’nin Exxon Mobil, Fransız Total ve İspanya’nın Repsol petrol şirketleriyle bir konsorsiyum oluşturmuştur.
Ve ABD’li petrol devi ExxonMobil’in Kıbrıs açıklarına gönderdiği araştırma gemilerine Amerikan donanmasından 6. Filo’nun eşlik ettiği belirtiliyor…
USS Iwo Jima, USS Oak Hill, USNS William McLean, USS New York gemilerinin Cebelitarık Boğazından girdiği ve 3 Mart’ta Doğu Akdeniz’de 6. Filo operasyon alanında konuşlandığı bildiriliyor.
*
Bu sırada önemli bir gelişme daha yaşanıyor…
*
D.Trump yönetiminin Suriye’de yeni bir askeri harekâtı düşündüğüne ilişkin haberler alınıyor.
Aslında ABD birliklerinin Suriye’de olmak için herhangi bir uluslararası görevi yoktur.
Suriye hükümet güçlerine veya müttefiklerine askeri müdahale için herhangi bir izni de bulunmuyor.
Uluslararası hukukun en temel yasaklarını ihlal ederken uluslararası bir norm sağlamak ise mümkün değildir.
*
Buna rağmen ABD, 2011’de Suriye savaşının başlamasından bu yana ISID ile savaşın bir parçası olan Kürt YPG ve müttefiklerine askeri destek veriyor.
ABD ile uzlaşmış Kürtler için bu, Suriye’deki azınlıkların Şam’dan yönetildiği şartları iyileştirme çabalarının sürmesi anlamına geliyor…
Trump yönetimi ise Kürtleri destekleyerek savaş sonrasında Suriye rejiminin egemen otoritesinin restorasyonunu engellemeyi öngörüyor…
*
Türkiye ise ulusal güvenlik gerekçesiyle 20 Ocak’ta 35.000 kişilik bir kasaba olan Afrin’den YPG’yi çıkarmak için askeri operasyon başlatmıştır.
Ancak Türkiye yönetiminin Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Milli Misak kararı doğrultusunda Suriye petrollerine heves ettiği düşünülüyor.
Bu yüzden Türkiye, bütün Batı ülkeler karşısında bir istikrarsızlık abidesi gibidir, sert diplomasisiyle ongörülemez bir ülke konumundadır.
*
Son günlerde Şam, Suriye’nin olası bölünmesinin önüne geçmek ve vatandaşlarını desteklemek için savaşa katılmış ve cepheye üniformalı birliklerini,
YPG’nin öncülüğünü yaptığı Demokratik Suriye Güçleri’ de Türk ordusuna karşı savaşan YPG’ye destek vermek amacıyla bir grup savaşçısını Afrin bölgesine göndermiştir.
*
Bu suretle Türkiye ve Suriye arasında parlatılan savaşla, çıkarları çoğunlukla birbirleriyle farklı ülkelerin Suriye’yi geniş bir uluslararası çatışma ortamı haline
getirmesinin önüne geçilmiş ve siyasi çözüm arayışları Türkiye-Suriye savaşı başlığı altında kristalize edilmiştir…
*
Türkiye ile Suriye arasında bir uzlaşma asla mümkün görünmüyor…
Türkiye ile sınırın her tarafında egemen Suriye otoritesinin yeniden kurulması lehine bir uzlaşmanın sağlanamaması halinde,
Savaş sonrası geleceğini düşünen başta ABD ve İsrail olmak üzere Suriye rejimi ve Kürtlerin Kuzey Suriye’de yaşanan bu çılgınlığa karşı daha geniş çaplı bir savaşı öngörmesi hukuki kabul ediliyor.
*
5 Mart’ ta Beyaz Saray’dai Başkan D.Trump İsrail Başbakanı B.Netenyahu’yu ağırlamaktadır.
15 Mart’ta Berlin’de AB hükümeti temsilcileriyle yapılacak toplantıda, 2015’te İran ile yapılan nükleer anlaşmada hangi değişikliklerin yapılması gereği,
Başkan Trump’ın hazırlamakta olduğu İsrail ve Filistin barış planı konuları görüşülüyor.
*
Ama en önemli konu; ABD’nin Fırat Nehri’nin doğusunda Irak sınırına kadar olan noktada ve kuzeydeki Kürt bölgelerindeki varlığıdır.
Çünkü İsrail, İran’ın Suriye’de kalıcı bir askeri bir konuma gelmesini önlemek için ABD’den daha iyi bir garantiye sahip olamayacağına inanıyor.
İsrail Başbakanı bu vesileyle Başkan Trump’tan sadece ABD kuvvetlerini Suriye’de tutmak için değil,
Afrin’de Türk Ordusuna karşı savaşan Kürt YPG milislerinin desteklenmesini de istiyor…
*
İsrail, nasılsa bölgedeki Şiilere karşı Suudi Arabistan ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusu kurdurmuş, bu suretle çevresinde güvenli bir bölgenin oluşacağını öngörüyor.
Şimdi de Askeri Stratejisi gereğince İran’dan gelecek uzak mesafeli füzelerin bertaraf edilmesi için kendi sınırları berisinde koruma daireleri oluşturulmasına işlerlik kazandırmayı istiyor.
Bu yüzden Kürtleri destekliyor ve federal bir Suriye’de Kürdistan’ı daha şimdiden potansiyel müttefiki olarak görüyor…
*
6. Filo Doğu Akdeniz’de konuşlanmak, Exxon Mobil sondaj çalışmalarına başlamak üzeredir.
Başkan Trump’ın İsrail Başbakanı’na verdiği yanıtla ilgili bir bilgi henüz yoktur…
8. 3. 2018
Bir yanıt yazın