Başkan Trump, ABD Ulusal Güvenliğini giderek ” Önce Amerika” söylemine dayandırıyor.
Ticari ilişkilerde “Nükleer Seçenek” olarak betimlenen 1962 tarihli Ticaretin Genişletilme Yasası’nda ithalatı sınırlama yetkisini kullanıyor.
Güneş panelleri, çamaşır makineleri ve soya ithalatının kısıtlanması ardından,
Çelik ve alüminyum ithalatına karşı gümrük vergileri ve başka kısıtlayıcı önlemler uyguluyor…
*
Trump yönetimi eylemleriyle durmaksızın küresel ticaret savaşı tehdidinde bulunuyor ve savaş sonrası ekonomik düzenin parçalanmasına aldırmıyor.
Bugün ABD, ekonomik ulusalcılık gündemini izleme yönündeki saldırgan hamleleriyle, Dünya’yı ticaret savaşına ve önemli askeri sonuçları olan bir çatışmaya yaklaştırıyor.
*
Avrupa Merkez Bankası, artan küresel ekonomik anlaşmazlıklara bir diğer işaret olarak;
Döviz kurlarındaki gelişmeler ve daha kapsamlı olarak tüm uluslararası ilişkilerin durumu hakkında oluşan kaygıları bildiriyor.
2008 mali krizinden beri mali spekülasyonun devasa büyümesinin çok daha şiddetli bir mali krizi başlatma tehdidi yarattığı koşullarda;
Dünya ekonomisinin önceki düzeylerine geri dönmeyi başaramadığı gerçeğini vurguluyor…
II. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan jeopolitik ve jeoekonomik ilişkiler sisteminin görünür bir şekilde parçalanmakta olduğuna işaret ediyor…
*
1963’de başladığından bu yana küresel tehditler, krizler ve ihtilafların ele alındığı Münih Güvenlik Konferansı (MSC),
Devlet başkanları, ulusal güvenlik politikası karar vericileri ve dünyanın çeşitli yerlerindeki analistlerin katılımıyla Şubat’ta Almanya/ Münih’te toplanmıştır.
Buradan da uluslararası ilişkilerin durumu hakkında önemli mesajlar verilmiştir.
*
Konferans’ın bir Avrupa etkinliği olması ve Asya ile ilgili gözetimin, Londra merkezli Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü tarafından her ilkbaharda Singapur’da toplanan Shangri-La Diyaloğu çerçevesinde yapılması nedeniyle,
MSC’ye Asya’dan katılım sınırlı kalmış ancak çok etkili olmuştur.
*
Çünkü Asya sorunları Avrupa ve Dünya için giderek önem kazanıyor.
Nitekim nükleer konular MSC tartışmalarının önemli bir parçasıydı.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg konferansın açılış oturumunda yaptığı konuşmada “Tüm müttefikler Kuzey Kore füzeleri kapsamındadır.
Pyongyang Münih’e, Londra, Paris, Berlin’e ve hemen hemen tüm Avrupa başkentlerine Washington’dan daha yakındır” dedi…
*
Katılımcılar arasında Kuzey Kore’nin nükleer silah programını terk etme ihtiyacı üzerinde oybirliği mevcut olsa da, bu nükleer ile ilgili tek konu değildi.
Kısa süre önce ABD Nükleer Gözlem İncelemesi, büyük güç rekabeti ve caydırıcılığı güçlendirme gereği ile savunma planlaması için nükleer silahların büyümesine devam etmese de;
Caydırıcılık başarısız olursa felaket için potansiyel olduğunu dünyaya hatırlatmıştı…
*
Nihayet MSC organizatörleri, özellikle korumacılığın ve popülizmin artması gibi küresel ekonomideki çatlaklara odaklandılar.
Çünkü, Terörizm bir tehlike kaynağı olmayı sürdürmektedir ama modern toplumun dokusunu oluşturan teknolojiye karşı tehditlere daha fazla önem veriliyor.
MSC’de altyapı bozulmalarından kaynaklanabilecek karışıklıklar sonucu ortaya çıkan tehlikelerin yanı sıra politikacıların demokrasiyi ele almak ve demokratik süreci manipüle etme çabalarının bu tehditi ivmelediğine dikkat çekilmiş,
Demokraside kurulan güvenin yeniden inşa etmekten çok daha kolay olduğuna işaret edilmiştir.
*
Çünkü dünya küçülmüştür ve bölgesel sorunlar dünya çapında hızla yayılıyor.
Bu yüzden herkesin uzaklığın azalan önemi konusunda farkında olması gerekiyor.
Nitekim NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ” Tehlike coğrafyası bütün dünyadır ” diyor.
Ülkelerden bu değişime ayak uydurmasını istiyor.
*
Ve MSC’de, işte Çinli bir diplomat; Nükleer modernizasyon ve ekonomik ulusalcılıkla rekabete ilişkin tehlikeler konusunda uyarıda bulunuyor…
Çin’in şu andaki uluslararası düzeni elden geçirmeye çalıştığı suçlamasını reddederken,
Aslında Çin’in, mevcut uluslararası sistemin bir yararlanıcısı olduğunu ve reform süreciyle iç koşullarını bu küresel düzene daha iyi uyacak şekilde adapte etmeye devam edildiğini,
Ancak yükselen ekonomilerin uluslararası alanda daha aktif bir rol oynadığını ve küresel yönetişim üzerinde daha fazla etki yarattığını söylüyor.
Uluslararası siyasi ve ekonomik yapıların mevcut durumda sistemik problemler ürettiğini, bu yüzden yalnızca reform yoluyla daha güncel bir sistemin ortaya çıkmasıyla ilgilendiklerinin altını çiziyor.
*
Ama bir farkındalık oluşturmak üzere Trump’ın ekonomik ve politik felsefesinin ve Amerikalı seçkinlerin kitleler üzerindeki küstahlığının küresel barış ve istikrarı tehdit ettiğine dikkat çekiyor…
6. 3. 2018
Bir yanıt yazın