NECDET BULUZ
Kardeş Azerbaycan’ın Hocalı’da Ermenilerce yapılan katliamın yıldönümünde Kürşat Çavuşoğlu (Irak Türkmen Birliği ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı) “Dağlık Karabağ Savaşında Ağdam’daydım! (Yaşanmış Gerçek Bir Hikaye)” konulu bir yazıyı bizimle de paylaştı. Dağlık Karabağ’da yaşanan bu insanlık dramının önemini ve işgal altındaki topraklarda yaşananları gözler önüne seren bu hikâyeden alıntıları iki bölüm halinde sizlerle paylaşmak istedik.
Azerbaycan topraklarının %20’si Ermenistan işgali altındadır. 10 milyon nüfuslu Azerbaycan’da 1 milyondan fazla göçmen yaşıyor. Yani ülkedeki her 10 kişiden 1’i mülteci konumunda bulunuyor.
Biz,her zaman kardeş Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü ve işgal altındaki topraklarının geri verilmesini istiyoruz. Rusya’nın da desteği ile Ermenilerce işgal altında tutulan bu topraklar geri verilinceye kadar da bu mücadelede üzerimize düşen görevleri yerine getireceğiz.
“Dağlık Karabağ, hukuken Azerbaycan sınırları içinde bulunan, ancak fiilen Ermenistan tarafından işgal edilmiş olan bir bölge. Burada yaşayan Azerbaycanlıların tamamı ya öldürülerek, ya da göçe zorlanarak yok edilmiştir.
Karabağ, Azerbaycan’ın en güzel yerlerinden birisidir. Karabağ’ın, zengin doğal ve stratejik önemi vardır. Bugün Ermenistan işgali altında bulunan bölge tarih boyunca Türklerin yaşadığı bir mekân olarak temayüz etmiştir. Ermenilerin 1988’de Karabağ’ı Ermenistan’a bağlamak üzere başlayan müdahalesi 1992’de Ermenistan ve Azerbaycan arasında genel savaşa dönüşmüştür. Sürgünler ve savaş sürecinde hile, baskı ve Rus desteğinden yararlanarak Karabağ’da yaşayan Türk halkını soykırıma tabi tutan Ermeniler, planlarını gerçekleştirme, emellerine varma adına bölgede birçok katliam yapmıştı
Savaşta Ermeniler tarafından bölgede işlenen en acımasız uluslararası suçlardan biri, 26 Şubat 1992 tarihinde Ermeniler, Rus askerleri tarafından silahsızlaştırılan Hocalı kentini abluka altına almışlar, her türlü tehcire maruz bırakmış ve kenti tamamıyla yok etmişlerdir. Hocalı’ya saldırarak kenti terk edememiş suçsuz ve silahsız masum insanları acımasız şekilde katletmiştir. Cesetlerinin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, kulaklarının, burunlarının ve kafaları ile vücutlarının çeşitli uzuvlarının kesildiği ve daha birçok akıl dışı işkencelere maruz kaldıkları görülmüştür. Ermenilerin silahsız sivil halka yönelik gerçekleştirdiği bu katliam, açıkça, bir etnik grubun yok edilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Ermeniler Hocalı’da, 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 kişiyi katletti. Yaşanan sadece insanların katledilmesi değildi. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde bir çoğunun yakılmış olduğu, gözlerinin oyulduğu tespit edildi. Hamile kadınlar ve çocukların da bu vahşete maruz kaldığı belirlendi. Canlı şahitlerin ifadeleri ve basın organlarında yayımlanan film ve resimlerde görünen insanlık dışı cinayetler, Ermenilerin soykırım amacıyla bu operasyonu gerçekleştirdiğini göstermektedir.
1980’lerin sonlarından itibaren Kafkasya’yı yakından izleyen ve Hocalı faciası sırasında bölgede bulunan ABD’li gazeteci-yazar Thomas Goltz, olayın “Bölgede yaşayan Azerbaycan Türklerine karşı toptan imha amacı taşıdığını, o nedenle apaçık soykırım olduğunu” yazmıştı.
Karabağ’ı işgal eden Ermenilerin yüzünü Ağdam’a çevirmeleri an meselesiydi. Karabağ katliamlarından kaçarak Ağdam Rayonuna sığınan göçmenler henüz katliamların acısını atlatamamış, buraya da saldırırlar mı korkusuyla uykularından oluyorlardı. Nitekim Hocalı Soykırımında kan kaybeden Azerbaycan Ağdam’da tarihinin en kanlı savaşını yaşamaya hazırlanıyordu. Hocalı’da gerçekleşen kan donduran soykırım, Ağdam sokaklarını korkuyla titretiyor, insanlar çocuklarının gözlerinin içine bakmaktan çekiniyordu. Günler içinde Ağdam’da çetin bir savaş yaşanacak ve şehir yerle bir olacaktı.
1988 yılında silahlı çatışmaya dönen Azerbaycan-Ermenistan sorunu kısa bir sürede Azerbaycan ve Ermenistan’ın bir bölgesel savaşına dönüşmüş ve Ermenistan silahlı kuvvetleri bu çatışmalar neticesinde 1988 yılından ateşkesin yapıldığı 12 Mayıs 1994 tarihine kadar Dağlık Karabağ’ın tamamı da olmak üzere toplam 890 rayon, köy, kasaba ve yerleşim biriminden ibaret Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal etmiştir. Dağlık Karbağa’da Azerbaycanlılar 2 şehir, 1 kasaba ve 53 köyde meskunlaşmışlardı. Ermenistan silahlı kuvvetleri; 18 Şubat 1992’de Hocavend’i, 25 Şubat 1992’de Hocalı’yı, 26 Şubat 1992’de Şuşa’yı, 18 Mayıs 1992’de Laçin’i, 4 Nisan 1993’de Kelbecer’i, 23 Temmuz 1993’te Ağdam’ı, 24 Ağustos 1993’te Fuzuli, 27 Ekim 1993’te Zengilan’ı, 26 Ağustos 1993’te Cebrayil’i, 31 Ağustos 1993’te Kubatlı’yı işgal etmişlerdir.
Ermeniler, Azerbaycan köylerine otomatik silahlar, roketatar ve bombalarla saldırıyor. Sovyet Kızıl Ordu askerleri ise Ermeni ablukası ve olaylar karsısında aciz ve seyirci kalıyordu. Namluların çevrildiği Azerbaycan köylerine yardıma gitmeyen, kurdukları barikatlarda kımıldayamayan Kızıl Ordu birlikleri ve Sovyet tankları. Esirler, yaralılar, kaçırılıp rehin tutulan, öldürülen Azerbaycanlıları ve dünyanın duyamadığı imdat çığlıkları…
Dünyanın sağır olduğu çığlığı duymak istemiyordu, Ermenilerin terör havası estirdiği Azerbaycan şehir ve köyleri tam bir panik içindeydi. Evleri yakılan, kurşunlanan çaresiz insanlar, dünyaya seslerini duyuramamaktan yakınıyorlardı. Türk şehir ve köylerini basan ve yakıp yıkan Ermeniler, yaşlı çocuk bakmaksızın cinayetlerini sürdürüyorlardı.
Azerbaycan ve Ermenistan Savaşı’nda, Ermeni diasporası, lobisi ve birçok ülke Ermenistan’a para ve silah yardımı yapıyordu. Biz Irak Türkleri, kendimizi Azerbaycanlıların öz kardeşi, kara gün dostu olarak görüyoruz, onlarda bizi öyle görüyor. Azerbaycan’ın bu zor, sıkıntılı, çetin gününde, kardeşlerimiz için bir Irak Türkü ve bir hekim olarak ne yapabilirim diye düşündüm. Dost, arkadaş, çevre ve kuruluşlar ile ilişkiler kurarak Karabağ’a ilaç ve tıbbi malzeme toplamaya karar verdim. İlaç ve tıbbi malzeme yardımını Karabağ’a ulaştırmanın yollarını aramaya başladım. O tarihte İsveç’in eğitim, kültür, önemli tıp ve sanayi kenti olan Umeå’da yaşıyordum. İlaç ve tıbbi yardım malzemeleriyle Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a doğru yola koyuldum. Umeå’dan gemi ile Finlandiya’nın Vasa şehrine geçtim, oradan da tren ile Finlandiya’nın Başkenti Helsinki’ye, oradan da Rusya’nın ikinci büyük şehri, kuzeyin Venedik’i ve aslında bir açık hava müzesi olarak bilinen St.Petersburg’a vardım.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın