Ortadoğu’da herşey ABD Ulusal Strateji Belgesinde ifadesini bulan Başkan D.Trump’ın vizyonu;
İslamcı İdeoloji ve IŞİD benzeri İslamcı terör örgütlerini ortadan kaldırmak : İsrail ve Filistin arasında barışı sağlamak: İran’ın nükleer bomba kullanma olasılığını engellemek doğrultusunda işliyor.
*
ABD bu vizyonu, rekabetin her zaman düşmanlık anlamına gelmediği ve kaçınılmaz çatışmalara yol açmayacağı,
Ancak kimsenin ABD’nin çıkarlarını savunma taahhütünden şüphe duymaması gereği üzerine kuruyor…
*
Bu yüzden Rusya ile birlikte çalışması gerektiği, iki ülke arasındaki rekabetin koordinasyonla geliştirilip bir Rus-ABD ortaklığının oluşturulması halinde;
Bölgesel krizlerin daha az tehdit oluşturacağı, bölgesel çalkantıların büyük oranda önleneceğini kurgusunu yürütüyor…
*
Ve Ortadoğu’da Kudüs, iki devletli İsrail-Filistin barışı yoluna fedadır.
Gücün Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılmasının alt yapısı oluşturuluyor.
Suriye ve Irak’ın yapısı kan akıtılarak değişmeye zorlanıyor.
Afrin’de Türkiye-Suriye savaşı sürüyor.
Herşey, Ortadoğu’da Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırların sonsuza dek sürmeyeceğini gösteriyor…
*
Son olarak BM Güvenlik Konseyi’nin, insani yardımların ulaşabilmesi için Suriye genelinde ateşkes çağrısı içeren 2401 sayılı kararı uygulanıyor….
*
Bütün bunlar yaşanırken Türkiye’de; Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminde Sosyal Demokrat CHP’nin;
Ne ulus bütünlüğünü, ulusal birliği ve tam bağımsızlığını belirleyen, bunlarla bağdaşmayan ödünlerde bulunulmasını engelleyen Türkiye’nin 1.Meclisinin Misak-ı Milli’sini ısrarla koruma,
Ne de AKP’nin son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin ülke sınırlarını Suriye ve Irak’ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde belirlediği Misak-ı Milli’sine dolu dizgin koşmasını engelleyen bir anlayışı bulunmuyor.
*
Ama AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan, 36 kez gittiği ancak Türkiye ile ticareti 10 yıldır hiç değişmeyen Afrika’ya;
Bu kez beş gün süreli Cezayir, Moritanya, Senegal ve Mali’de “teftiş” ziyaretine başlamış bulunuyor…
*
Türkiye bu ülkelerin dostuymuş gibi kendini gösteriyor ama bu politika daha çok Erdoğan siyasetinin dünya sahnesine çıkma modeline uyuyor.
Gezi amacını eski Başbakan A.Davutoğlu’nun “Savaşmadan Saraybosna’yı Şam’a, Bingazi’yi Erzurum’a, Batum’a bağlayacağız. Hiçbir ülkenin toprağında gözümüz olmadı, olmayacak. Bunu dediğimizde, bize “yeni Osmanlıcı ” diyorlar. Bütün Avrupa’yı birleştirenler yeni Romacı olmuyor. Ortadoğu coğrafyasını birleştirenler yeni Osmanlıcı oluyor. Neden Türkiye eski topraklarında Balkanlarda, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da yeniden liderlik kurmasın” ifadesiyle açıkladığı siyaset düşüncesinden alıyor.
*
Erdoğan 2005′ te İstanbul’ da, 40 ülkeden üç yüzü aşkın sivil toplum kuruluşunun katılımıyla “Uluslararası İslâm Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Konferansı: Değişen Dünyada Yeni Bir Vizyon Arayışı” başlıklı bir konferans düzenlemiştir.
TİKA, Başbakanlığa bağlı Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansıdır.
*
TİKA’ya bağlı bu sivil toplum örgütleri bulundukları her ülkede,
Ön planda; İslam dünyası sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte sürdürülebilir gelişim, birlik, karşılıklı işbirliği çerçevesinde teknik ve sosyal faaliyetlerde çalışmalar ve birlik gayesinde ortak refleksler geliştirmenin koordinasyonunu sağlanıyor.
Arka planda; Osmanlı deneyimi ile kutsallaştırılan bir takım fikirler ve metinlerden oluşturulan “İslamcı İdeoloji” ile “İslam Dini’ne” meydan okuyuşun bir sentezi oluşturuluyor.
*
Bulunulan her yerde dini duyguları ağır basan insan tipi yerine, siyasal anlamda dini arayışları öne çıkaran ve partileşmeye inanan nesiller yetiştiriliyor.
Her ülkenin yönetimi, o ülkenin sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlenen sermaye gücü ile Türkiye’nin ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlanıyor.
Her ülkede paramiliter güçler seferberlik emri bekliyor…
*
Elbette Batı, İslam toplumlarından kendi toplumlarına tehlikeler saçılmasından, cinayetler ve yıkımlara neden olunmasından büyük endişe duyuyor.
Batı, aslında Müslüman Kardeşler Örgütü’nün hamisi olan Erdoğan’ı,
Müslüman cemaatinde popülerlik kazanmaklaı: Dünya Müslüman topluluğu üzerinde hakimiyet kurma konusunda büyük bir açılım sağlamakla : Önemli NATO müttefikinden biri olmasına rağmen ABD üzerinden Batı’ya “İslami Cihad” savaşı açmakla itham ediyor.
Bugün “İslamcı İdeolojisi “ne karşı bütün dünyada haklı ve ortak bir savaş veriliyor…
*
Nasılsa, Ortadoğu’da ne vicdan ne de insan hayatının bir kuruşluk değeri vardır…
Nitekim, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki terör koridoru oluşumunu engellemek için ABD’nin desteklediği Suriyeli Kürtlere karşı kapsamlı bir operasyon başlatmasının,
O sırada, ABD kuvvetlerinin Suriye’nin Deyrizor bölgesinde Rus özel güvenlik şirketinin paralı askerini hava saldırısında vurmasının,
Sonra İsrail’in Suriye’den gelen İran’a ait bir insansız hava aracını indirmesi ve Suriye’deki İran hedeflerine saldırmasının kurgusu hayata geçiriliyor.
*
Giderek Suriye’deki savaşta işler her geçen gün daha da kötüleşiyor…
Tehlikeli olan şey, taraflar arasında başka çatışmaların gerçekleşme ihtimalinin giderek yükselmekte oluşudur.
İsrail ve İran askeri kuvvetlerinin karşı karşıya gelebilecek olması konuşuluyor…
Bu çerçevede Suriye İç Savaşının çözülmesi asla kolay değildir.
Çünkü Suriye giderek daha geniş bir uluslararası çatışma ortamı haline gelmekte, çözümleme imkansızlaşmaktadır.
*
Bu noktada Rusya, hiçbir sonuca ulaşılmayan bölgede özellikle İsrail’in İran ya da Suriye ile savaşa girmesi durumunda en büyük kaybeden olacaktır.
Halbuki Rusya bir süredir Suriye’deki hedeflerine ulaşma ve iç savaş sonrası düzenlemeleri belirleme konusunda lider görev üstleniyor.
Olmazsa olmaz siyasi çözüm önündeki tüm engelleri kaldırmak zorundadır.
*
Bu sırada Suriye ordusunun Rusya’nın desteğiyle Doğu Guta’ya yönelik başlattığı operasyonla birlikte,
Yoğun olarak uluslararası medyada, savaşın ‘Doğu Guta halkıyla Esad rejimi arasında olduğu’ intibası oluşturuluyor.
Uluslararası baskıyla Suriye’de taraflar arasında başka çatışmaların gerçekleşme ihtimalinin önünü kesmek öngörülüyor.
*
Nitekim Rusya’nın,Münih Güvenlik Konferansında verdiği “İran İsrail’e saldırırsa, Rusya ABD’nin yanında duracak” mesajı ile verdiği garantinin ardından,
Halep senaryosunun tekrarına yol açılıyor.
İşte BM Güvenlik Konseyi 2401 sayılı kararla, insani yardımların ulaşabilmesi için Suriye genelinde ateşkes çağrısında bulunuyor.
*
Ateşkes; Suriye ordusunun Doğu Guta ve İdlib’teki El Nusra terörist grubuyla mücadelesini etkilemiyor..
Peki, ateşkes, “Türkiye’nin Afrin operasyonunu da kapsayacak mı“ sorusuna ise Rusya ve Fransa, “Kapsamalı, her yerde geçerli” cevabını verirken,
Türkiye, Suriye’de çatışan taraf olmadığının altını çiziyor:
“Afrin operasyonu, Türkiye’nin teröre karşı yürüttüğü bir operasyondur, bu karar yürütülen askeri harekatı etkilemez.
Ayrıca BM tasarısının 10. maddesinde, ateşkes noktalarının Doğu Guta, Yermuk, Fua ve Kefraya olduğu, Afrin’in kaleme alınan metinde yer almadığını” açıklıyor:
*
Türkiye, 35 bin kişilik bir kasaba olan Afrin kantonundan YPG’yi çıkarmak için askeri operasyonunu sürdürüyor.
Ancak Suriye hükümeti de vatandaşlarını desteklemek için savaşa katılmış ve cepheye üniformalı birlikler göndermiştir.
Şimdi Batı’nın İslamcı Cihad ile mücadelesi kapsamında;
Türkiye; Başkomutan Erdoğan’ın Afrika’daki güçlerini teftiş ettiği şu noktada, Afrin’de savaşsa da savaşmasa da son derecede güç bir durumdadır.
28. 2.2018
Bir yanıt yazın