2011′ de Kıbrıs Rum Kesimi, AB ve uluslararası hukuk çerçevesinde kendi doğal zenginliklerini araştırıp işletme hakkını kullanmak üzere Münhasır Ekonomik Bölge’sini (MEB) ilan etti.
Kuzey Kıbrıs da Ankara ile anlaşarak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) ada açıklarında petrol ve doğal gaz arama yetkisi verdi.
MEB, bir devletin Deniz Hukuku ile ilgili BM Sözleşmesi uyarınca su ve rüzgar enerjisi dahil olmak üzere deniz kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasında özel haklara sahip olduğu deniz bölgesidir.
*
Türkiye’nin Kıbrıs adasının uluslararası kabul gören güneydeki Kıbrıs Rum Kesimi ile diplomatik ilişkisi bulunmuyor.
Bu durum iki taraf arasında BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin anlaşılması ve uygulamasında sorun oluşturuyor.
Türkiye; Mısır ile deniz sınırının olduğunu ama Yunanistan’ın Kıbrıs ile deniz sınırının bulunmadığı ileri sürüyor.
Kıbrıs Rum kesimi ise Türkiye’nin denizde Mısır ile sınırının olmadığını ama MEB’ deki 4.Blok’un Kıbrıs’ın denizde Yunanistan ile sınırı olduğunu iddia ediyor…
*
Sonuçta Türkiye ve Yunanistan arasındaki Ege Denizi ekonomik alanında varolan,
1- Karasuları ve kıta sahanlığı ile ilgili sınırlandırmaları kapsayan deniz yetki alanlarının belirlenmesi,
2- Belli coğrafi formasyonların hukuki statüsü,
3- Ege’deki statükoyu belirleyen anlaşma hükümleri çerçevesinde bu formasyonlar üzerindeki egemenlik aidiyetinin belirlenmesi sorunları giderek yükselmiş bulunuyor.
*
Başta ABD ve Rusya olmak üzere dünyadaki tüm ülkeler Kıbrıs Rum Kesimi’nin MEB’ ini tanıyor.
Bugüne kadar 138 ülke MEB ilan etmiş ya da kıyıdan 200 deniz mili (370 kilometre) uzanan özel avlanma bölgeleri oluşturmuştur.
Dünyada sadece iki ülke, diğer devletlerin MEB’ini ihlal etmekle itham ediliyor; Çin ve Türkiye…
*
Şimdi Ege’de çok büyük bir sorun yaşanıyor.
Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan, Türkiye’yi kendi MEB’i ile ortaya çıkmak, bunun komplikasyonlarını öngörememek ve tezini yasal yollarla savunmamakla itham ediyor.
Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs ile birlikte Rum Kesiminin MEB’ini tek taraflı olarak sınırlamaya hazırlandığını iddia ediyor.
*
Mesela, TPAO’ya yetki verilen bölgelerden bazıları Kıbrıs Rum Kesimi’nin uluslararası enerji şirketleri aracılığıyla arama yaptırdığı parsellerle çakışıyor.
Bunlardan biri İtalyan enerji devi ENI’nin arama yapması planlanan 3. parseldir.
Nitekim 9 Şubat’ta ENI’ye ait Saipem 12000 isimli sondaj gemisi, Kıbrıs Rum Kesimi’nin MEB’i kapsamındaki 3’üncü parsele ilerlerken Türk savaş gemilerince durdurulmuştur.
3. parseldeki çalışmalar ertelenmiş ve sondaj gemisinin Limasol limanına yöneldiği sonra Fas’a hareket edeceği açıklanmıştır…
*
Bu noktada Kıbrıs Rum Kesimi, BM Güvenlik Konseyi’nin Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ve uluslararası güvenlik ve barışın açık ihlali üzerine müdahale etme çağrısında bulunma hakkını kullanıyor.
Bunu Erdoğan’ın yalnızca Kıbrıs MEB’de değil, aynı zamanda Ege’de Yunanistan’la eşzamanlı bir kriz çıkarmaya karar verdiği düşüncesinden hareketle önleyici bir zorunluluk olarak öngörüyor…
*
Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan, Avrupa Birliğinin;
Türk halkının değil ama AKP Genel Başkanı R.T.Erdoğan’ın açıkça Batı’nın tüm Müslümanlara karşı düşmanlığı olduğunu iddia ettiği şeylerden dolayı gözyaşı dökmesine,
Bu yolda İslamcılığın şampiyonu olarak kendini icat etmeye çalışmasına,
Arap dünyasında hayranlık kazanabilmek için Türkiye’nin gurur verici laik geleneklerini geri almaktaki kararlılığına,
Ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni teşvik etmesine,
Nihayet Erdoğan’ın Suriye’yi, Türkiye’nin dış politikasında yaşadığı meydan okumaların, sıkışmışlığın vücuda geldiği ve berraklaştığı ana alana dönüştürmesine katlanamadığına yönelik düşüncelerini harekete geçirmeyi hedefliyor.
*
Doğrusu, Türkiye dış politikasının bugün en çetin mücadelesini, en büyük daralmasını Suriye’de deneyimliyor…
*
12 Şubat’ta AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, sondaj gemisinin engellenmesine tepki gösteriyor.
Üye ülkelerin Kıbrıs ve Yunanistan ile dayanışma içinde olduklarından hareketle Türkiye’ye bu eylemlere acilen son vermesi çağrısı yapıyor.
Ankara ile işbirliğine hazır olduklarını ancak AB liderlerinin Erdoğan ile 26 Mart’ta Bulgaristan/ Varna’da görüşüp görüşmeyeceğine 22-23 Mart’taki AB zirvesinde karar verileceğini açıklıyor…
*
Dünya, Türkiye- Suriye savaşında bir kilitlenme ile karşıyadır.
Erdoğan siyasi hegemonya savaşını güvenlik alanına kaydırmış, ABD ve Avrupa ile sürekli çatışma halindedir.
Şimdi Afrin’de Kürt güçlerine karşı düzenlediği harekâtta kolay ya da hızlı bir zafer sağlayamaz ise Türkiye’nin Ege Denizi ya da Doğu Akdeniz’de ikinci bir cephe açıp-açmayacağı,
Korkulu bir bekleyişe neden oluyor.
Bu noktada Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Türkiye’nin Afrin’de ve Ege’de aynı zamanda askeri operasyonlar yapabilecek durumda olduğunu söylüyor…
*
Giderek Türkiye, Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan arasındaki köprüler onarılmaz şekilde çöküyor.
Taraflar arasında siyaset üzerinde yükselen ve temel bir anlayışı birleştirip dayatacak bir mümessile ihtiyaç bulunuyor…
26. 2. 2018
* Yunanistan ile 12 ada konusunda sorun yaşandığı bir sırada,
Başbakan S.Demirel’in “Yunanistan Ege Denizi’nin bir Yunan gölü olduğunu iddaa ediyor. Cevabınız ne olacak?” sorusuna verdiği yanıt.