Son 10 yılda 139 cezaevi açıldı; 38’i geçen yıl…
Cezaevleri doldu taştı… Yer kalmadı… Yenileri yapılıyor. Okuldan çok cezaevi inşaatı var çevremizde…
Şu son yıllarda nüfusumuz yüzde 26 – 27 dolaylarında artarken, suç oranımız yüzde 400 – 450 dolaylarında çoğaldı…
Cezaevlerinde 69 binin üstünde öğrenci var…
Taciz ve tecavüz suçları 14 kat arttı. 100 binin üzerinde kadın cinsel saldırıya uğradı.
Cinayet sıralamasında Türkiye 41 ülke arasında 13. sırada. Son 7 yılda kadın cinayetleri %1400 artış gösterdi.
Yolda, sokakta, caddede, otobüste, evde, işyerinde insanlar korku içerisinde yaşıyorlar. Çünkü her an bir olayla karşılaşabilirler. Her an bir grup insan tarafından darp edilebilirler.
Hatta yolda kendi halinde yürürken, hiç tanımadığı bir insan tarafından burnu kırılabilir…
Geçenlerde bir genç kızımız böyle bir saldırıyla karşı karşıya gelmişti. İfadesi alınan sakallı, saldırgan genç, daha sonra serbest bırakılmıştı…
Hırsızlık, taciz, tecavüz, kapkaç, cinayet günlük olaylardan oldu. Toplum, olup bitenlere, yaşananlara alışmaya başladı artık… Olayları yadırgamıyor… Halkın gözünün önünde kadınları dövüyorlar, yerlerde sürüklüyorlar, hem de öldüresiye… Kızları tekme tokat, kaçırmak için arabalara taşıyorlar…
İnsanlarımız sadece seyrediyor…
Çocuk gelinler, çocuk hamileler hızla artıyor.
Cinayet dosyaları mahkeme raflarına sığmıyor artık… Pompalı silah alımı, satımı serbest. İnsanlarımız kavun karpuz alır gibi pompalı silah alıyor, sonra da evleri, iş yerlerini, “Gıcık” oldukları kişileri ateş yağmuruna tutuyorlar…
Ve 696 sayılı KHK ile bazı vatandaşlara boğaz kesme, kurşunlama görevleri de veriliyor. Üstelik bu eylemlerinden dolayı o yurttaşlar idari, mali, hukuki sorumluluk ve yükümlülük altına girmiyorlar. Şöyle deniliyor o maddede:
“Resmi bir sıfatı taşıyıp, taşımadığına bakılmaksızın, 15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsü ile bunun devamı niteliğindeki eylemleri bastırmak için yapılan fiillerden idari, mali, cezai sorumluluk doğmaz…”
Bu madde ile sivillere öldürme görevi yükleniyor. Hem de cezai bir sorumluluk taşımadan…
Doğrusu ben bu KHK’nin gerekçesini anlayamadım.
Neden, bu milletin ordusu, polisi, jandarması, savcısı, yargıcı dururken sivillere böyle bir görev veriliyor? Burada amaç ne? Bu görev, sivil vatandaşlara verilirse, devletin polisi, jandarması, askeri ne yapacak?
Bu kurumlar ne yapacaklar?
Bu kurumlar devleti, milleti korumak, savunmak için oluşturulmadı mı? Bu kurumların resmi elemanları ne için para alıyorlar?
Bir görevli çıkıp bunu bize anlatsın, açıklasın…
Anlatsın ki biz de bilelim…
Neye, kime inanacağımızı şaşırdık… Birinin ak dediğine ötekisi kara diyor.
Tertipler, yalanlar, dolanlar, şantajlar havada uçuşuyor.
Birisi MAN Adası belgeleri “doğrudur, gerçektir” diyor, ötekisi meclis kürsüsünde, milletvekillerinin gözünün içine baka baka, bu “Belgeler sahte” diyerek onları paramparça ediyor…
Bazıları da “Bu belgelerin gerçek olduğu kanıtlansın, bu makamda bir dakika durmam istifa ederim” diyor.
Savcı, “Belgelerin gerçek olduğunu” ilan ediyor, ama ortada ne istifasını veren ne makamını terk eden var.
Hatta daha uzun süre o makamlarda kalmak için daha çok çaba harcamaya devam ediyorlar…
Bu tür politikacıları ve çevreleri uyarmak için Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, “Zeytin Dalı Harekâtının siyasete alet edilmemesi gerektiğini belirterek, şunları söyledi:
“Afrin’de Mehmetçik çatışıyor, askerimiz çatışıyor, şehit oluyor. Asker çatışırken, şehit olurken siyasidir falan gibi söylemlerin tartışılma zamanı değildir…”
Yani kısaca, “Afrin siyasete alet edilmesin” demek istiyor. Sen misin bunu diyen, hemen ardından yanıt gecikmiyor. Devlet Bahçeli şöyle konuşuyor:
“Sayın İlker Başbuğ’a sormak lazımdır. Afrin’i siyasete malzeme edenler kimdir ya da kimlerdir? İşbirlikçi emellere laf etmeyenler neden gocunmuşlardır? Maksadı nedir? Siyaset beka mücadelesini konuşmayacak da neyi konuşacaktır? Nesli tükenen balinaları mı anlatalım? Serengeti Parkı’ndaki safarileri mi izleyelim?”
Cumhurbaşkanı ise eski genelkurmay başkanına şu yanıtı veriyor:
“Ben bunu az önce duydum ve bir Genelkurmay Başkanı’ndan, emekli de olsa, böyle bir açıklamayı duymak, bizler için büyük bir talihsizliktir. Bir defa, siyasete alet edildiğini söylemek onun haddine mi? Yazıklar olsun gereği yapılacak…”
İşte Türkiye’mizin hal-i pür melali, acıklı durumu bu…
Bu ortamdan kurtulmak için birleşelim, bütünleşelim, Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi mücadele bayrağımızı yükseltelim.
Çünkü vatan elden çıkmak üzere…
Bir yanıt yazın