Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın ziyareti öncesinde kritik açıklamalarda bulundu. Düşüncem odur ki bu konuda başka bir ifadeyle sözle değil, eylemle net olarak ABD’ne 80 milyonluk Türkiye mi birkaç yüz binlik Suriye Kürtleri mi? soruları sorarak mesaj verilmelidir. Düşünmeye mecbur etmeliyiz! Önce İncirlik Üssü’nün faaliyeti askıya alınmalı, bununla sınırlı kalmamalı, ardından Diyarbakır ve diğer üsler kapatılmalıdır. Aynı zamanda peşi sıra NATO’dan çekilme kartı ileri sürülmelidir. Çünkü ABD resmen NATO kurallarını çiğnedi. Önce isterseniz İncirlik Üssünü bir inceleyelim ve ABD’nin burada neyi var neyi yok? ona bakalım. 1. İki adet askeri nakliye uçaklarının dahi inebileceği 3 bin metre boyunda pist! 2. 5 bin askerin barınacağı yaşam alanları… Askerlerin aileleri de İncirlik’te kalabiliyor! 3. Onlarca askeri uçağın korunacağı sert zeminden yapılan uçak hangarları… 4. Askeri hastane. 5. Amerikan asker ve subaylarının rahatı için kafeler, barlar ve yüzme havuzları… 6. Bölgeyi dinleyebilecek askeri radarlar. U-2 casus uçakları dâhil! 7. 50’ye yakın son model savaş uçağı! 8. Nakliye uçakları, istihbarat uçakları, hava ikmal uçakları… “Irak’ı bombalayan uçakların ve ‘Darbelerin yakıtı İncirlik’ten” manşetleri hafızalarımızda çok tazedir! 9. İncirlik’te yaklaşık 1,500 ABD askeri bulunuyor. Ailelerle birlikte İncirlik’in nüfusu 5 bini buluyor. 10. Sabit filo bulunmuyor. İncirlik’te Hava kuvvetleri 39’uncu Kanat Komutanlığı görev yapıyor. Yani, sadece İncirlikle Türkiye’nin elinde ne gibi tazyik araçlarının olduğunu görmek olur. Üstüne üstlük dikkate alsak, Suriye’de petrolün sahipliği kavgası Rusya-YPG-ABD-İran ve Şam rejimi arasındadır. Aynı zamanda bu tarafların kavgalarına da neden olabilir. Zeytin Dalı Operasyonunun ilk gününde İran ve Rusya’ya güvenmek olmaz diye yazmıştım. Suskunluğunu koruyan bu devletlerin sakin sakin bölgede politikaları yürüttüğünü iddia ediyorum. Ve İran’ın Kürt terör gruplaşmalarına destek verdiğine şüphem yok! İran’ın Afrin’de bulunan terör örgütü PKK unsurlarına yönelik en büyük desteği, Nubbul ve Zehra’dan askeri geçişleri açık tutmasıdır. Bununla birlikte İran yapımı roketler, İran yapımı savaş araç-gereçleri ve mühimmatlar, Suriye’de kaçak silah piyasasından temin edilebilmektedir. Yani İran örtülü yolla terör örgütüne destek veriyor. Ne şekilde gelişmiş olursa olsun Afrin’e giriş ve çıkışlar tamamen İran kontrolünde olduğu halde yüzlerce araçlık konvoyun bölgeye girebilmesi İran’ın Türkiye’ye terör ihraç etme eğiliminin açık delilidir. Başka bir delile gerek yok. Bu yüzdende Türkiye artık Suriye’de kendi pozisyonunu daha da güçlendirmesi lazım ve nitekim bunu haklı olarak yapmaktadır. Fırat Kalkanıyla bu yönde de bir güvenlik duvarı kurdu. Zeytin Dalı teröristlerin temizliği için ilk taarruz harekâtı olarak görülebilir. İdlib bunun bir başka ayağı olacak. Sonra sıra Membiç’e gelecek. Uzayıp giden savaş alanında Türkiye için artık adresler daha net. Fırat’ın doğusundan Irak sınırına kadar ve esasında olabiliyorsa Kuzey Irak’ta İran sınırına kadar ne kadar istikrarsız bölge varsa ne kadar terörist unsur varsa hepsi hedefte olmalı. Bu işin sonu Kandil’e kadar sürmeli. Gidişat da bunun olacağını gösteriyor. ABD’nin dişini gösterse de, bazı konularda ihtiyatlı davranması ve Türkiye içindeki adamlarının diliyle iktidara operasyonları durdurması için söylettiği bazı sözlerde bunu gösteriyor. Aynı zamanda ABD’nin ünlü gazetelerinde yazılanlarda Türkiye’nin kolay lokma olmadığını gösteriyor. Suriye’de bu sürecin çok daha uzun olacağını tahmin etmek imkânsız değildir. Nasıl Irak’ta hala Musul ve Kerkük gibi koca koca şehirler birkaç saat içerisinde el değiştiriyorsa, Suriye sahasında da daha çok değişim olacak. Nasıl Barzani’nin Amerikan desteğiyle kurduğu özerklik yerle bir olduysa, PYD’nin kurmayı denediği kontrol de yerle bir olur. Zaman bize gösteriyor ki, egemen devlet kurmak öyle kolay iş değil. Hele hele bölgenin köklü halkları ve devleti sayılan Türkiye, Türkler buna izin vermezse boşuna çaba harcamaya değmez. Yeter ki, devletimiz sonuna kadar doğru siyaset yürütsün. Küçük bir yanlış çorap söküğü gibi devam eder. Nasıl ki, ABD bıraktığı bir yanlışı bir türlü toparlayamıyor ve yanlış üstüne yanlış yapıyorsa, tüm yazılarımda olduğu gibi bu yazımda bir daha hatırlatıyorum. Bu dava dinler arası dava değil. Birileri bilinçli olarak konuyu bu yoldan götürüp Türkleri teklemek politikası yürütmeye çalışıyor. Oysa yukarıda ABD/Ypg-Rusya-İran-Suriye’nin adını yazmıştım. Buna İsrail’i de ilave ettiğimde diye biliriz ki, her türlü inançdan olanlar tüm hırslarını bir kenara koyup Türklere karşı resmen birleşip, karşı yürüyüşüne başladılar. Hatta çoğunluğu Türkmenlerden ibaret olan İrak’da Haşdişabi, Suriye’de ÖSO olan kendini müdafaa birliklerine karşı başlatılan iğrenç kampanya bile yazdıklarımızda yanılmadığımızı gösteriyor! Suriye’de ki 50’nin üzerinde terör örgütünün birleşip TSK karşı savaşmasına sesini çıkarmayıp, Türk ordusu için önemli bir yardımcı rolünü oynayan ÖSO ise “terörist” olarak adlandırılır. İşte bir daha hatırlatırım ki, oyun Türkler ve Türklerden yana olanlar içindir… Şu an tüm dünyanın hedefi Türkiye devletidir. 100 yıl önce “Muhteşem Türk Atatürk”ün bozduğu oyunu Anadolu topraklarında gömülmüş dedelerin torunları devam ettirir. Ama unutuyorlar ki; toprağın üstünü isteyen dedelerini toprağın altına gömen dedelerinde torunları var! O torunlar kadim Türk Milleti’nin kahraman yiğit evlatlarıdır! O torunların binlerce yıl öncesinde oluşturduğu kuvvetin ismi şerefli “Türk Silahlı Kuvvetleri”dir. Var olsun! Atasının yolundan giden torunları Var olsun! Türk’ün asil evlatları! “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyenler var olsun!