ABD emperyalizmi 11 Eylül 2001’de, bir süre sonra küresel büyümenin hız keseceğini, gelişmiş ülkelerde büyüme beklentilerinin aşağı yönde revize edileceğini, borç göstergelerinin tehlike sinyalleri vereceğini, küresel ekonomik dengelerin zorlanacağı bir sürecin yaşanacağını öngördü.
Din’in toplumsal davranışı, sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak düşünülmesinin yanlışlığını biliyordu.
Ama krizi kendi halklarının sırtına bindirmektense olanca desteği ile Türkiye’de AKP eliyle uyguladığı iktisadi, siyasal, kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan değişimi giderek Ortadoğu’ya Arap Baharı ile uyguladı.
İslam düşüncesi ve pratiğinin bir siyaset teorisi olmamasına rağmen İslam dininin siyasallaştırılmasına ve modernitenin aşınmasına göz yumdu.
Giderek dinsel radikalizmin hoşgörüsüzlüğü militan İslamla teröre ve daha bir çok hastalıklı komplikasyonla her yöne saçıldı…
*
Eylül 2012’de radikal unsurlar Libya Bingazi’de ABD Konsolosluğuna saldırdı, büyükelçi ateşe verilen binadan kaçmaya çalışırken öldürüldü.
ABD Dışişleri Bakanı H.Clinton şaşkındı, “Özgürleştirdiğimiz bir ülkede bu nasıl olur” diyordu!
*
Çok geçmeden Temmuz 2013’te Mısır’da Cumhurbaşkanı M. Mursi ve Müslüman Kardeşler örgütünün Hürriyet ve Adalet Partisi bir yıllarını doldurmadan iktidardan indirildiler.
Mursi ile Hürriyet ve Adalet Partisi; “Çağdaş sosyopolitik etmenlerle beslenen İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak devrimci İslami diriliş ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir ” felsefesi ve öğretisi ile toplumun en alt tabanında kalmış bir kitleye dayanıyor,
Koca Mısır’ı da bu damara çekiyordu…
*
Dünyada ki bu karmaşada Kasım 2014′ te, ABD BaşkanI B. Obama ve İsrail Başbakanı B.Netenyahu Beyaz Saray’da basın toplantısındaydı.
Obama, ” Ülkemizi de tehdit eden İslamcı teröristlerle Suriye’de ve Irak’taki mücadele stratejimiz, ön cephedeki ortaklarımızı destekleyerek bizi tehdit eden teröristleri yok etmeye dayanıyor” derken,
Netenyahu, “Ortadoğu’da bir asır önce sınırları belirleyen Skyes-Picot Anlaşması’nın sona erdiği, bunun en büyük zararının bireysel özgürlüklere ve girişimciliğe izin vermediği için bilgi devrimi ve ekonomik gelişmelerin çok gerisinde kalan İslam ülkelerine yazdığı,
Dünya güvenliği için önemli etkilerin yaşandığı bu tarihi değişim döneminde İsrail’in yaşanan çatışma ve istikrarsızlıklara kayıtsız kalamayacağı tezi doğrulanmıştır” diyordu.
*
İslamcı terörizm ideolojisi ve örgütlerine karşı birleşen 21 ülkenin genelkurmay başkanları Washington Andrews Hava Üssü’nde ortak stratejiyi tartıştılar.
Başkan Obama, “Sahada yenilgiye uğratacağımız ve böylece tamamen teslim olacak klasik bir ordu yok. Biz bölgede kök salmış aşırılık ideolojisiyle de savaşıyoruz. Bölgede çok uzun zamandır siyasi ve örgütsel toplanmaların ana noktası olan mezhepsel ve siyasi ayrılıklarla da uğraşıyoruz” dedi…
*
ABD farklı coğrafyaların sorunlarına müdahale ederken, Türkiye’de de rejim karşıtı ya da tehdit unsuru olarak tanımlanan Kürtçülük ve İslamcılığın siyasal sistem dışına itilmiş olmasının toplumsal istikrarı sağlamadığı öngörüsü neticesinde;
O sırada İslamcılar iktidardadır ve Kürtçülerin yasal ve toplumsal zemine çekilmeleriyle sorumluluklarının genişletildiği ve istikrarın oluşacağı umuduyla bir süreç devam etmekteydi.
*
Fethullah Gülen; geniş kitleleri etkileyen cemaatiyle hem bütün devleti ele geçirmiş hem de yeni bir derin devlet oluşturmuştu.
Öyle ki, F.Gülen geniş kitleleri etkileyen cemaatinin partilere siyasetleri bazında destek vermesi ve gerekirse bunu geri çekmesi halinin toplumsal sigorta mekanizması gibi düşünülmesini istiyordu!
*
Kürtler ise ABD’nin güçlü Türkiye’yi kullanarak Irak’a, İran’a iskele atmasında ve Kürt bölgesi vasıtasıyla Güney Kafkasya ve Hazar’ın güneyinden Orta Asya’ya sarkmasını sağlamak üzere uzun süredir kullandığı önemli bir unsurdur.
Kürtler, Atatürkçü esaslar hilafına Kürt Sorununun Büyük Ortadoğu Projesiyle uyumlu çözülmesine yönelik ve Türkiye’den hareketle islam birliğine dayalı yeniOsmanlının oluşturulmasında da önemlidir.
*
Nitekim Gülen derin devleti bu esastan hareketle,Türkiye’de reelpolitik gerçekler ve idealist taahhütler arasında bir ahengin kurulmasını öngördü.
Hiçbir resmi belgede Türk vatandaşlığının sosyolojik tanımlanmasına, devletin herhangi bir üst kimlik tasarlama girişimine tahammül edilmeyecekti.
Bu doğrultuda hükümetin Kürt sorununun barışcıl çözümü girişimi desteklendi ve yeni anayasanın eşit yurttaşlık esasında olması istendi.
Aslında ulusal kimliklerini isteyen Kürt hareketini bölüp parçalamak, bu hareket içinde kendine yakın kesimleri asli muhatap haline getirmek amaçlanıyordu.
Abdullah Öcalan muhatap alındı.
*
Bir süre sonra İmralı’dan Abdullah Öcalan buyurdu;
“Kürt sorununun çözümünün önünü açmak için Deniz Baykal’ın ulusalcı politikalarının yetersizliği görülmüştür. Kılıçdaroğlu Kürt sorununun çözümü için Demokratik Kemalizmi geliştirecektir. Kürtler bu çözümün arkasında olmalıdırlar ” dedi…
*
Ve Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP: Kemalist ilkelerin eskimiş, hesaplaşılması ve aşılması gerekli bir ideoloji olduğu görüşünde;
Bilumum sosyal demokrat, revizyonist, makyevelist, narodnik, goşist, demokratik konfederalist ve daha bir çoklarıyla bir karmaya dönüştürüldü.
Bu sırada Erdoğan ve Gülen’in temsil ettiği dinci ve milliyetçi ekip de, devlet kesimlerindeki Kemalist düşüncelileri ya da Ergenekoncuları hapislere atarak, görevden alarak
etkisiz kılıyordu.
*
Gülen cemaati adı altında yapılandırılmış ve en çok Erdoğan zamanında devlette yerleşmiş bu ekibin stratejik amacı;
ABD’ yi emperyalist emellerine ulaştırmak karşılığında Kemalist Ergenekoncuların tasfiyesiyle İslamcılığın tüm İslam dünyasında toplumsal davranış ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak kabul edilmesiyle,
Bu Türkiye’nin kapitalizme ilişiklenmesiydi…
*
Bu sırada Ortadoğu, işte Libya Bingazi’deki kalkışma, Mısır’da M. Mursi’nin darbe ile iktidardan indirilmesiyle,
Giderek İslamcı ideoloji ve islamcı terör örgütleriyle mücadelede yeniden yapılandırılıyordu.
Sıra Fethullah Gülen ve ideolojisinin tasfiyesine gelmişken, Kemalist görünümlü sosyal demokrat, revizyonist, makyevelist ve diğerleri bir karma halinde yeni Ergenekoncular oluuyor ve giderek güçleniyorlardı…
*
Erdoğan ” Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet, Tek Millet ” sloganıyla Gülen’den daha fazla iktidar ve devlet istiyor ama alamayınca,
Bu kez kendine yeni ortak olarak NATO’nun Türkiye Gladyosu olan yeni Ergenekon’u buluyordu.
Nitekim Gülen kendi tasfiyesine fırsat vermeden 15 Temmuz darbesiyle bu kesimleri nihai olarak tasfiye etmeyi istedi.
Başarısız olunca Erdoğan, hem Gülen kadrolarının tamamını İslamcı ideolojisine bağlı titizlikle seçilmiş adamlarıyla ele geçirdi,
Hem de kendini Kemalist olarak ilan etti ve MHP ile ittifaka yöneldi…
*
Şimdi Erdoğan eski ortağı F. Gülen’in tasfiyesinden sonra İslamcı İdeolojinin lideri olarak tasfiye sırasının kendinde olduğunu biliyor.
Ama bu sırada Erdoğan ve Esad bileşkesinde Suriye; Türkiye’nin bölgesel politikasında yaşadığı meydan okumaların, sıkışmışlığın vücuda geldiği ve berraklaştığı ana alana dönüşmüştür.
Türkiye dış politikası bugün en çetin mücadelesini, en büyük daralmasını Suriye’de deneyimliyor.
Irak’la birlikte Suriye, Türkiye dış veya bölgesel politikasının ana gündemini oluşturuyor ve neredeyse tüm enerjisini tüketiyor…
*
Bu noktada dehşet bir savaş yaşanıyor.
Suriye Devlet Başkanı Esad, Erdoğan ile ilgili;
“Şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder. Çok şey satın alıp satarak Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı. Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti. Bu rolden geri adım atması gerekiyordu ama Suriye’nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır. Bu nedenle Suriye davası, o’nun için sıkıntı yaratan ölüm kalım meselesi haline gelmiştir” diyor.
*
Ama İslamcı İdeolojinin lideri Erdoğan ” Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet, Tek Millet ” sloganının “Tek Millet”i haricinde,
Ergenokoncularla ortaklık sağlamış, bu ortaklığı İslam ve Türk Milliyetçilerle pekiştirerek Türkiye ahalisinin büyük kısmını yanına çekmiştir.
Şimdi tasfiye olmamak için Kürtlerin sırtından Afrin’de;
İran ve Türkiye ile aynı hedefleri paylaşıyor mu sorularıyla sınavdan geçen fakat Suriye’deki barışın sigorta mekanizması olan Rusya’ya,
İslamcı ideolojiye amansız bir savaş açan ABD’ye meydan okuyor.
*
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ,
“Asker çatışırken, şehit olurken siyasidir falan gibi söylemlerin tartışılma zamanları değil.
Dünyanın hiçbir yerinde ordusuna böyle hainlik yapılan başka bir ülke yok” diyor.
12. 2. 2018
Bir yanıt yazın