Süleyman Çelik (scelik44)
Bir ülkede bilime önem verilmiyorsa o ülke er geç çökecek demektir…
Örneğin, petrol zengini Suudiler ve şeyhlikler, çok zengin olmalarına karşın sosyal bakımdan geri oldukları gibi ekonomik olarak da günün birinde çökeceklerdir…
Çünkü yarın petrolleri bitince ya da petrolün önemi kalmayınca zenginlikleri de bitecektir…
* * *
Osmanlı, Yükselme Dönemi‘ne girerken yani İstanbul’u alırken, aslında çöküş başlamıştı…
Şöyle ki Fatih İstanbul surlarını yıkabilecek güçte top döktürmek için Macar topçu ustası Urban‘ı getirdi…
Demek ki Avrupa‘da bilim ilerlemeye başlamış top döküm teknolojisi, Osmanlı’nın kullandığı teknolojiyi geçmiş bulunuyordu ve matbaayı bulmuş, kullanmaya başlamışlardı.…
İslam dünyasının çöküşü, Gazali‘nin düşüncesinin bilim ve felsefeyi yasaklamasıyla başladı…
Gazali’nin yazdığı bilim ve felsefe karşıtı, “Felsefenin Tutarsızlığı” kitabına karşı son Müslüman bilim adamlarından Endülüslü İbn-i Rüsd “Tutarsızlığın Tutarsızlığı” kitabını yazarak bilim ve felsefeyi savundu…
Ne yazık ki İslam dünyası İbn-i Rüsd’ün değil, Gazali’nin yanında yer aldı…
Müslüman mollalar İbn-i Rüsd’ün kitabını yaktılar, öyle ki bu kitabın Arapça yazılı tek bir tanesi bile günümüze gelmedi…
Kitap Latince‘ye ve İbranice‘ye çevrildi, ancak Kilise de kitabı yaktırdı; ama Avrupa’daki aydınlanmacı çevreler kitaba sahip çıktılar…
Bertnard Russel, “İbn-i Rüsd, İslam dünyası için bir şey ifade etmez ama Avrupa’da Rönesans ve Reform’un öncüsü olmuştur” demiştir..
* * *
Fatih İstanbul’u aldıktan sonra bir bilim yuvası yaratmak amacıyla kendi adını taşıyan medreseyi kurdu ve medrese mollalarından “Gazali ile İbn-i Rüsd’ün tezlerini yeniden tartışmalarını” istedi…
Gönlü İbn-i Rüsd’den yanaydı ancak, ne yazık ki mollalar Gazali’den yana tavır koydular ve Çağ Açan Sultan‘ın gücü mollalara yetmedi…
Bu nedenle İstanbul’u fethedebilecek kadar güçlü olan Fatih’in gücü, Gutenberg‘in 1450’de bulduğu matbaayı Osmanlı’ya getirmeye de yetmedi…
Eğer gücü yetseydi, okumayı çok seven ve bilime önem veren aydın bir padişah olan Fatih matbaayı hemen getirirdi…
Aslında “Çağ Açan Sultan” söylemi bile Osmanlı’nın çöküşünün başladığının göstergesidir…
Çünkü ne kapanan Ortaçağ bizim çağımızdır ne de açılan Yeniçağ; ikisi de Avrupa’ya aittir.
İslam dünyası 12. yüzyılda kendi ortaçağına girmişti ve günümüzde hala ortaçağda yaşamaya devam ediyor…
Bundan sonra İslam dünyasında, sadece kendi kendisini yetiştirmiş birkaç bilim insanı görürüz…
Bunlar arasında bulunan Piri Reis, ödül almak/ takdir edilmek için eserlerini Yükselme Döneminin iki büyük sultanına, Yavuz ve Kanuni’ye sunmuş ancak onlar aldıkları eserin neye yaradığını bilmedikleri için alıp bir kenara atmışlar…
Oysa 8-12 yüzyıllar arasındaki İslam’ın Altın Çağı’nda Halifeler bir kitap yazana/ çevirene bir kese altın ödül veriyordu.
Piri Reis ödül alamadığı gibi,Hint Okyanusu’ndaki Portekiz Donanmasını yenemediği için Kanuni boynunu vurdurmuştur.
Oysa Piri Reis’in başarısız olmasının nedeni, kişisel yeteneksizlik ya da hata değil, teknolojik geriliktir.
Şöyle ki Avrupa’da gemi yapım teknolojileri gelişmişti; Portekiz açık denizlere dayanıklı Kalyon sınıfı gemilere sahipti…
Osmanlı ise hala Kadırga sınıfı gemileri kullanıyordu…
* * *
Aradan 250 yıl geçmiş, Osmanlı ile savaşa tutuşmuş olan Rusya, Mora’da isyan etmiş olan Rumlara yardım etmek üzere Baltık Denizi’ndeki donanmasını Akdeniz’e göndermiş…
Ancak bizimkilerin Piri Reis’ten de haritadan da haberleri olmadığı için “Baltık Denizi ile Akdeniz’in bağlantısı yok, Mora’ya gelmeleri olası değil” diyerek önlem almamış, Çeşme Limanı’nda demirli Osmanlı Donanması yatmaya devam etmiş…
O zamanki koşullarda 6 ay kadar süren bir yoldan Çeşme önlerine gelen Ruslar, bir kayığa doldurdukları yanıcı maddeleri tutuşturduktan sonra limana sürmüş ve daha önce aradan sıvışarak kaçan Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın gemisinin dışındaki tüm Osmanlı donanmasını yakmışlardır…
Tüm donanmasını kaybeden Osmanlı, hala Rusların nereden geldiğini anlayamamış, Avrupa’daki nehirler yoluyla Venedik kanallarına ulaşıp Adriyatik Denizi’ne geçmiş olabileceklerini düşünmüşler ve izin verdikleri için Venedik elçisini fırçalamışlardır…
Sultan’ından Kaptan-ı Deryasına kadar herkesin zır cahil olduğu bir dönemde Piri Reis’in bir kitap (Kitab-ı Bahriye) ve bir dünya haritası yapmış olması takdire ve saygıya değer…
* * *
Osmanlı’nın önemini anlayamadığı Piri Reis’in haritasının gün yüzüne çıkarılarak dünya bilim çevrelerinde tartışılmasını da Atatürk sağlamıştır…
Şöyle ki Hanedan yurtdışına çıkarıldıktan sonra, Atatürk Topkapı Sarayı‘nın müzeye dönüştürülmesini, bunun için Saray’daki eşyaların envanterinin çıkarılmasını buyurmuş…
Bu amaçla Avrupa’dan getirilmiş uzmanlardan Alman Prof. Dr. Paul Kahle, Piri Reis’in haritasını bulmuş ve bunun hakkında ilk yayını yapmıştır…
Biz Türk olduğumuzu bile Avrupalı Türkologlardan öğrendiğimiz için Piri Reis’i de onların keşfetmesi doğaldır…
Atatürk Türkiye’yi ortaçağdan çıkarmak için devrimler yaptı fakat biz ne yapmak istediğini anlayamadığımız için, 10 Kasım 1938‘den sonra devam ettirmedik…
Şimdi ilköğretimi sübyan mekteplerine dönüştürüyor, ortaöğretimi imam hatipleştiriyor ve üniversiteleri medreseleştiriyoruz; “yardımcı doçentliğin kaldırılması” denilen yasa çıkarsa “Beşik Uleması” dönemi de başlayacak demektir ki o zaman 18. Yüzyıl öncesindeki Osmanlı’ya döneceğiz…